ORGANİZASYONLAR, İSLAM BİRLİĞİ VE AKDENİZ ATILIMI
Büyük Organizasyonlar Çağı
Son iki yüzyıl, büyük organizasyonlar çağıdır. İnsanoğlunun belki de hiçbir devrinde böyle büyük kuruluşların gerçekleştiği bir devir olmadı. Bu asır hakkında birçok tanımlama denemesi yapıldı: Teknoloji, füze, iletişim, bilgisayar, bilim vs. Bunların çoğu doğrudur, fakat eksiktir. Çünkü insanoğlunun hiçbir devrini tek bir kelimeye sığdıramazsınız, mutlaka bir tarafı eksik kalacaktır. Ama bu tarifler veya tanımlama denemeleri, o devirde var olan büyük olgu ve açılımları ifade etmek bakımından faydalıdır. Bu bağlamda, 20. yüzyılın büyük organizasyonlar çağı olduğu söylenilebilir.
En büyük örneğimiz, Birleşmiş Milletlerdir. Daha sonra Avrupa (önce ‘topluluğu’ sonra ‘birliği’ yanivAB), Amerika’da Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Antlaşması (NAFTA), Asya’da Pasifik İşbirliği, Afrika’da Afrika Birliği sayılabilir. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) de önemli bir teşkilattır. NATO, askeri alanda önemli bir organizasyondur. OPEC de, petrol ihraç eden ülkeleri kapsayan önemli bir kuruluştur. Siyasi, askeri, ekonomik alanların dışında da çağımızda büyük, geniş, önemli birliktelikler oluşturulmuştur. Mesela olimpiyatlar her dört senede bir dünyanın en önemli spor organizasyonudur; Akdeniz Olimpiyatları ve Commonwealth Oyunları da önemli spor faaliyetleridir.
Bu olgunun sebeplerini bulmak pek de o kadar zor değil. Birincisi yüzyılın başında yaşanan iki dünya savaşlarının bütün dünyayı saran amansız yıkımları, insanoğlunu barışı iyice teminat altına almaya mecbur etmiştir. Dünya ölçüsünde barış ise devletlerin her konuda bir araya gelmesi, oturup anlaşması ve birlikte iş yapmaları sonucunda gerçekleşebilecektir. İkinci sebep ise imparatorlukların ve büyük devletlerin yıkılması sonucunda, güçlü devletlerin daha az güçlü olanlarla işbirliği yaparak güçlerini artırmak ve kuvvetlerini pekiştirmek istemeleridir. (Sınırları çok büyük eski devlet ve imparatorluklar hemen her alanda kendilerine yetiyorlardı. Diğer devletlerle, işbirliği yapmamaları bu yüzdendir.)
Hâkimiyet kavramı artık değişmiştir. Emperyalistler artık genel vali atamıyorlar. Büyük, güçlü ve etkili organizasyonlar yoluyla güçlerini artırıyorlar, hem de zayıf devletlerin üzerinde siyasi, iktisadi, askeri baskı kurabiliyorlar. Tabii ki pay ve menfaat vererek, onların da az çok nemalanmasını sağlayarak… Bu iki sebep, görüldüğü gibi, birbirine zıt sonuçlar doğurmaktadır. Bir taraftan barışı korumak isterken, diğer yandan da yeni çatışma alanları oluşturmaktadır. Bu, Batının kaotik, emperyalist ve egoist kafasının bir neticesidir. Afrika’da ve dünyanın diğer yerlerindeki açlığa bir çözüm getirilmemesinin ardında ne vardır zannediyorsunuz? Maddeci, soğuk, adalet ve insaf tanımayan, şefkat ve merhamet bilmeyen beyaz adam, dünyanın bugünkü halinden bizzat sorumludur.
Birleşmiş Milletler, büyük ölçüde ABD’nin bir nevi oyuncağıdır, (NAFTA zaten ABD’nindir). Avrupa Birliği (AB) de Almanya merkezlidir, o dahi ABD’nin sorumluluk alanındadır. Dediğim gibi bu gibi organizasyonlar, güçlü olanların durumunu pekiştiren ve daha geniş alana yayan vasıtalardır. Şunu da unutmamalıdır ki üst düzeyde yer almayan ülkelerin ortaya attığı ve gerçekleştirdiği organizasyonların da önemi vardır ve zaman zaman büyük tesirler yapabilmektedir. Bu anlamda, Bandung Konferansı’nı (1), Bağdad Paktı ve Türkiye, İran, Pakistan arasındaki CENTO’yu hatırlatmak isterim. Ayrıca, bölgesinde artık etkin bir güç haline gelmeye başlayan Türkiye’nin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konferansı’nı teklifi ve gerçekleştirmesi, kendisine itibar kazandırmıştır. Diğer taraftan bu normaldir, çünkü lokomotif olmayınca katar nasıl hareket edecek ve hedefe varabilecektir? Bu konuda en çok kafa yoran, emek sarf eden, hazırlanan, alt ve üst yapılarının detaylarını bulan, cesaret edip ilk adımlarını atanın rüçhan hakkı, elbette, olmalıdır ve zaten olmaktadır.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın başarısızlığı belki de bundandır, lideri yoktur, lokomotifi bulunmamaktadır; dolayısıyla etkisi azdır. Pek düşünülmeden, beyin ve ruh emeği sarf edilmeden, çile çekilmeden ve iyice hazırlık yapılmadan kurulmuştur; ne olur ne de ölür pozisyonunda yaşatılmaktadır. Hâlbuki Avrupa Birliği, neredeyse bir buçuk yüzyıldır Batılı düşünür, sanatkâr, kuramcı ve taktik uzmanlarının çabaları sonucunda yavaş yavaş hayata geçirilmiştir.
İslam âleminin bugün en önemli meselelerinden biri de budur: Birliksizlik, irtibatsızlık ve organizasyonluk… Kendi siyasi, iktisadi, askeri (ve hatta sportif) büyük organizasyonlarımız olmadığından; her bir İslam ülkesi, bazı uluslararası kuruluşların üyesi olmaktadır. Emeğini, kaynaklarını ve enerjisini başkasına satmak zorunda kalmaktadır.
Onun için ey Müslüman aydınlar! Gelin, bu konuda hep beraber fikir üretelim, bunları paylaşalım, birbirimize aktaralım, bir araya gelelim ve hep birlikte kurtulalım. Gelin, birliğimizi ruhla, aşkla, heyecanla, ilimle ve emekle hep beraber kuralım. Gelin, ey İslam aydınları, ey yüreği yanıklar, ey ekmeği hüzün olanlar, ey arzın salih varisleri…
İslam Birliği ve Akdeniz Atılımı
Akdeniz, Müslümanların karşılaştığı ilk uluslararası, dinler ve medeniyetler arası denizdir. İslam’ın ortaya çıkışından çok kısa bir zaman sonra, Müslümanlar, gözlerini doğuya ve batıya çevirdiklerinde, Batıda Akdeniz ile karşılaştılar. Bir asırlık bir zaman çerçevesinde Akdeniz’i neredeyse dört bir tarafından kuşattılar. Filistin’den Antalya’ya kadar fethedip Mısır ve Kuzey Afrika’yı şimşek gibi geçmişler, İspanya’yı ve Fransa’nın bir kısmını istila etmişlerdi. Maksat bir yandan İstanbul’u, diğer yandan Roma’yı, yani Hıristiyanlığın ve tarihin iki önemli merkezini almaktı. İlk Müslümanların bu atılımı, bize İslam tarihinin ana ve genel hatlarını veriyor. Müslümanlar, Akdeniz’i tamamen ele geçirmekten hiçbir zaman vazgeçmediler. İslam’ın ilk asırlarındaki bu muvaffakiyet, Osmanlılar zamanında tekrarlandı ve Akdeniz bir İslam denizi halini aldı. Şimdi ise Akdeniz’de de sözümüz geçmiyor, yüzölçümü olarak yarısından fazlasına Müslümanlar hâkim olduğu halde…
Akdeniz, İslam’ın Batıya ve hatta dünyaya açılan kapısıdır. Ve Akdeniz, bütün medeniyetlerin sınandığı bir yerdir. Ortadoğu’nun, yani dünyanın kalbinin bir içdenizidir. Bütün dinlerin yayılmak için seçtikleri yerlerin başında gelir. Akdeniz, dünyanın öncelikli bölgelerindendir ve sonuna kadar da öyle kalacaktır. Akdeniz, son derece stratejik bir mevkide bulunmaktadır, üç kıtaya ve dünyaya hitap edebilmektedir. Akdeniz’e hâkim olan bütün dünyaya hâkim olmuş demektir. Bu yüzden İslam’ın Batıyla karşılaşması ve hesaplaşmasında önemli ve öncelikli bir alandır. Bu yüzden İslam aydınlarının ilgisine, çözüm önerileri ve atılımlarına muhtaçtır.
Yazının başında ele aldığımız konuyla bu hususu bir potada düşünürsek Müslümanların da yeni uluslararası kurum ve kuruluşlar gerçekleştirmesi, bu organizasyonlarda etkin ve üst pozisyonlarda bulunmaları gerekliliği bir defa daha ortaya çıkar. Batılıların oluşturduğu birlikteliklerde erimenin, sömürülüp hegemonya altına girmenin önüne geçmek lazımdır. Bu da, müslüman devletlerin teklifi, ön hazırlığı, düşünce ve atılım çalışmaları sonucunda oluşturulacak yeni organizasyonlar yoluyla olabilecektir.
Bu çerçeveden olarak bir Akdeniz Birliği öneriyorum. (Akdeniz Olimpiyatları zaten vardır, yani işin sportif yönü zaten mevcuttur.) İlk önce ekonomik bir birlik olarak düşünülebilecek bu projenin İslam devletleri ve bilhassa Türkiye tarafından teklif edilmesi, önemli sonuçlar doğurabilecektir. Çünkü Akdeniz’e kıyısı olan İslam ülkeleriyle diğer devletlerin sayısı neredeyse eşittir ve (İslam ülkeleri hariç hepsi) AB’ye üyedirler. Avrupalıların bu birliğe katılmamaları durumunda, İslam ülkelerinin Afrika’yı da içine alabilecek daha büyük bir birliğe ulaşmaları söz konusu olabilecektir. Kabul etmeseler dahi bu husus göz ardı edilmemelidir. Ayrıca, Akdeniz Ekonomik Birliği’ne girmeyi kabul ederlerse Türkiye ve diğer İslam ülkelerinin konumu güçlenebilecektir. Yani, Akdeniz (Ekonomik) Birliği projesi, her iki halde de Müslümanlara yarayacaktır. Tabii ki en ince detaylarına kadar çok iyi bir şekilde hazırlanmalı, tarihi ve entelektüel arka planı ayrıntılarına varıncaya kadar araştırılıp Akdeniz ülkelerinin kamuoyuna sunulmalıdır. Akdeniz Birliği projesi, en az üç İslam devletinin, Türkiye, Mısır ve Cezayir’in işbirliği ve birlikteliği ile teklif ve deklare edilmelidir. Hiç olmazsa Türkiye ve Mısır beraber davranabilmelidir; bu iki devlet arasında bunun için uygun fırsatlar olabilmektedir.
Akdeniz için Birlik ve Biz
29 Ağustos 2007’de, 60. TC Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı olarak atanan Ali Babacan’ın döneminde, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 2008’de Akdeniz İçin Birlik’i (AİB) teklif etmişti. Bu organizasyon hakkında bazı bilgileri aktaralım ve sonra diyeceğimizi diyelim:
Akdeniz için Birlik (AiB) Avrupa ve Akdeniz Havzası’ndan 43 ülkenin yer aldığı hükümetler arası bir kuruluştur: Avrupa Birliği’nden 28 üye devlet ve Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Güneydoğu Avrupa’dan 15 ortak Akdeniz ülkesini kapsar. AiB Sekreterliği, 4 Mart 2010’da Barselona’da düzenlenen resmi törenle açılmıştır.
1995’te kurulan ve Barselona Süreci olarak bilinen Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nı güçlendirme amacıyla, AiB, yalnızca tek bir ülkenin değil, bir bütün olarak bölge bütünleşmesi üzerinde bir etki sağlamak için ortak bir Akdeniz gündeminin oluşturulmasına ilk adım olarak, 2004’te oluşturulan Avrupa Komşuluk Politikası karşılıklı çalışmasını ve AiB üye devletlerinin kalkınma politikalarını tamamlamayı amaçlamaktadır.
AİB, Temmuz 2008’de Akdeniz için Paris Zirvesi’nde oluşturulmuştur. Birlik, Akdeniz’in iki kıyısı arasında ortak mülkiyet, ortak karar alma ve ortak sorumluluk prensipleri temelinde bölgesel stratejik meselelerin tartışılması için bir forum teşkil eder. Başlıca amacı, ülkelerin sosyo-ekonomik kalkınmasını desteklemek ve bölgede istikrar sağlamak üzere Akdeniz bölgesinde hem Kuzey-Güney hem de Güney-Güney bütünleşmesini sağlamaktır. Kuruluşun yürüttüğü projelerle insani kalkınmayı teşvik etmek ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek şeklinde iki temel gayesi vardır. Birlik bu amaçla, kırk üç ülkenin ortak aldığı karar doğrultusunda farklı ölçeklerdeki bölgesel projeleri ve girişimleri belirleyip desteklemektedir.
Birlik, yeni üyelerle ve geliştirilmiş bir kurumsal yapıyla Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın şu gayeleri taşıyan yeni bir aşaması olarak sunuldu: Çok katmanlı ilişkileri iyileştirmek, sürecin ortak mülkiyetini artırmak, yönetimi eşit temeller üzerine oturtmak ve bunu vatandaşlar açısından daha görünür nitelikte somut projelere dönüştürmek.
Bu organizasyonun birçok sorunu vardır. En önemlisi, Arap-İsrail anlaşmazlığıdır.
Şimdi düşüncelerimizi söyleyelim: Avrupa devletleri, Avrupa Birliği’ne girmek isteyen Türkiye’yi oyalayıp duruyorlardı. Bu sıralarda, Fransa, AİB alternatifine Türkiye’yi almak istedi. Hükümet, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın etkisiyle Avrupa Birliği’ne katılma sürecini etkiler diye bundan geri durdu.
Kanaatimizce hemen katılmamız gerekiyordu. Birincisi, Akdeniz’i bir İslam gölü haline getirmiş olan bir tarihimiz vardı. İkincisi, birçok İslam devleti bu organizasyona katılmıştı. (Avrupa devletlerinin özellikle Fransa ve İtalya’nın Müslüman devletleri sömürüsünü engelleyebilirdik.) İsrail’in Filistin ve İslam devletleri üzerindeki baskı ve zulmünü azaltma ihtimalimiz vardı. Üçüncüsü, bu havzada büyük çıkarlarımız vardı.
Maalesef, bu tarihi fırsat da kaçırılmış oldu.
Delos Birliği ve Biz
Şu tarihi hadiseyi de konumuza ışık tutması için aktarmak istiyorum: Eski çağlarda Delos (deniz) Birliği denen bir oluşum vardı. Şimdiki Yunanistan’a ait bir adadaki bir tapınağın kutsallığından da yararlanarak şehirlerin üye olması esasına dayanan bir birlik kurulmuştu, sonradan Atina’nın egemenliğine girmiş olan Delos Birliği geçmiş zamanların en büyük organizasyonuydu. Antik çağdaki bu birlik de hatırlatılarak Akdeniz Birliği projesinin inandırıcılığı artırılabilir ve bu birliğin merkezi olarak da yine bir ada, mesela Kıbrıs adası önerilebilir. Tarihi ve stratejik önemi ile Kıbrıs, böyle bir birlik için ideal bir yerdir. Kıbrıs aslında İslam Birliğinin meselesidir ve bu önemli konuda çok ince ve çok güçlü bir siyaset uygulanması gereklidir.
Bosna’nın, Arnavutluk’un ve Afrika’nın kurtulması; aç ve mazlum kavimlerin doyması ve kurtulmaları, Müslümanların gayretlerine bağlıdır, Akdeniz Birliği projesi de bu hizmete vesile olacak girişimlerden biri olabilir. İslam, artık yükselen gür sada olmaktadır. Avrupa’nın, Amerika’nın ve dünyanın her yerinde Müslümanlar mescit ve camiler kurmakta, bunların etrafında faaliyetler yürütmektedirler. Böyle binlerce meşale artık dünyanın her yerinde İslam için yanmaktadır. Lakin birbirleriyle irtibatları azdır ve geniş organizasyon çatıları altında değillerdir.
Diyeceğim şudur: İslam’ın yeniden bütün parlaklığıyla gelmeye başladığı şu dönemde, eğer bir yerde güçlü bir atılım ve kuvvet veya organizasyon doğarsa bütün dünyaya çok kısa bir zamanda ve kolaylıkla yayılacaktır. Her yerde yanan o tek tek meşaleler bütün dünyayı aydınlatan büyük bir ışığa dönüşebilecektir. Yeter ki birbirimizle irtibat kurmaya çalışalım. Yeter ki alakamızı devam ettirelim. Yeter ki bir mektupla dahi olsa sınırlarımızı aşmaya çalışalım. Yeter ki birbirimize güç ve dayanak olduğumuzu; bütün Müslümanların bir binayı, aynı büyük yapıyı oluşturduklarını bir an bile unutmayalım. İslam birliği gayesinin Müslümanların en büyük gayelerinden bir olduğu ise aklımızdan, gönlümüzden ve fikrimizden hiç çıkarmayalım.
Aykırılık Nifaktır
Bütün bunlar düşünceler ve önerilerdir. Fikir ve bilgi, çalışmalarıdır. Bunlara da elbette ihtiyacımız vardır. Fikren dahi birbirimize yardımımız dokunmuyorsa durum iyice vahim demektir. Diyelim ki düşünce ve bilgi olarak böyle öneri ve atılımlarımız belki olmayabilir, fakat eğer, İslam Birliği idealinin aleyhinde bulunuyorsak vaziyet korkunçtur demektir. Ülkemizdeki bazı olumsuz fikir üreticileri, soldan dönme bazı düşünür müsveddeleri, İslam Birliği olamaz diyebiliyorlar; olursa da ancak inanç ve düşüncede olabilir iddiasını öne sürüyorlar. İnanç ve düşüncede bir ve beraber olmasak, gönül ve ruh birliğimiz zaten bulunmasa, ekonomik, siyasi, askeri birliği nasıl düşünebiliriz? Namazda, oruçta, hacda ve her yerde zaten beraber olduğumuz kardeşlerimizle ve insanlarımızla başka konularda da birlikte olmamızdan daha tabii bir şey ne olabilir?
Ayrıca, bir hadis-i şerifte “Kul kardeşinin yardımında bulundukça, Allah da kuluna yardım eder. (Müslim, Zikir 37-38)” buyrulmuştur. İslam Birliği fikri ise en başta, Müslümanlara yardım etme temeline dayanır. Yardım et ki yardım bulasın.
bir kutba bağlı cümle gönüller bir olmalı
mâdâm kâ’inâtda birdir Hudâları (Mademki Hudaları kâinatta birdir, bir merkeze bağlı bütün gönüller bir olmalıdır.” Y. Kemal Beyatlı, Selimnâme’den)
Düşünmek ve Yapmak
Bir dergi düşünüyorum. İçinde İslam Birliği ile ilgili fikirlerin, gerekçe ve önerilerle beraber anlatıldığı yazıların bulunduğu ve bir milyon adet basılacak olan bir dergi hayal ediyorum. İslam Birliği hakkındaki mesela Türkçe bir yazının Arapça, Farsça, Urduca, Malayca gibi İslam dillerine ve İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Çince ve Japonca gibi dünya dillerine tercüme edileceği ve dünyadaki bütün İslami kuruluş, dernek, vakıf ve teşekküllere; gazete, dergi, radyo ve televizyonlara; üniversitelere ve öğretim üyelerine ve İslam aydınlarına gönderilecek bir dergi, büyük bir etki meydana getirirdi, dünya çapında. Osmanlı zamanında böyle dergilerimiz vardı (2), bugün neden olmasın… Ne faydası ve etkisi olur demeyiniz. En azından, İslam Birliği için bir irade ve kararlılığın bulunduğunu gösterir. En azından, bu ideal için feragat ve fedakârlıkla çalışıldığını ifade eder. Bu elbette ki çok büyük bir iş değildir ama hiç olmazsa, sadece düşünmekle kalmayıp girişim ve atılım sahibi olduğunuzu gösterirsiniz ki bu da az şey değildir.
***
Bir işi düşünmek önemlidir. Bir iş hakkında araştırma, inceleme çalışmaları yapmak önemlidir. Önemli bir konu hakkında düşünmek, yazmak; tanıtmak, duyurmak ve insanlara ulaştırma çabası göstermek önemlidir. Fakat cesaret etmek, atılım ve girişimde bulunmak, risk almak, feragat ve fedakârlıkla çalışmak ve savaşmak daha önemlidir.
“Düşünmek ne kadar kolay, yapmak ne kadar zor” demiş ünlü Alman şairi Goethe… Diğer taraftan düşünmek yetmez, bir işi gerçekleştirmeye. Konuşmak yeterli olmaz, bir işin olur kılınmasına. Yazmak da yetmez… Bilgi, ahlak ve cesaretle çalışmıyorsan…
Haydar Hepsev
Ocak 2022
__________________
Notlar:
(1) Bandung Konferansı; Endonezya’nın Bandung şehrinde, 18-24 Nisan 1955’te toplanan ve o dönem yeni bağımsızlığını kazanan Asya-Afrika devletlerini bir araya getiren ve Bağlantısızlar Hareketinin bir parçası olan, uluslararası bazı meselelerin çözülmesi gayesiyle yapılan büyük bir toplantıdır. Yakın çağ tarihinde büyük önemi vardır. Konferansa yön veren ilke, “barış için bir arada yaşama”ydı.
Bandung’da izledikleri dış politika ve gerekse çıkar açısından aralarında çok büyük farklar bulunan devletler bir araya geldiler. Bu durum, konferansın genel havasını etkiledi ve birçok konuda anlaşmazlıklar çıktı. Sonunda, “barış için bir arada yaşama”yı da içeren on temel nokta üzerinde anlaşmaya varıldı.
Bütün tartışmalara rağmen, Bandung Konferansı’nın ilkeleri, bağlantısızların dünya politikasına ağırlıklarını koymaya başladıkları bir dönemin açılmasına katkıda bulunmuştur.
(2) Bu hususta verilebilecek en iyi örnek Sebîlürreşâd dergisidir. Merhum Üstad Mehmed Âkif’in desteği ve başyazarlığında Sırât-ı Müstakîm adıyla yayın hayatına başlayan haftalık bir İslami dergiydi. 1908-1925 yılları arasında, 641 sayı yayımlanmış ve 183. sayıdan sonra Sebîlürreşâd adıyla yayımına devam etmiştir. Dergide üzerinde en çok durulan konular “müslümanları birleştirmek için ne yapılabilir, İslâm dünyası niçin geriledi, müslümanlar nasıl kalkınabilir, İslâm terakkiye engel midir, ilimle İslâm arasında çatışma var mıdır, İslâm toplumunun ilerlemesi için gerekli usuller nelerdir, din-dünya, din-devlet ilişkisi, İslâm ile Batı medeniyeti arasındaki problemler” konuları ele alır. O dönemin müslüman aydınlarından geniş bir kadrosu vardır. Anadolu ve özellikle Azerbaycan’da on iki bine ulaşan baskı sayısıyla mühim etki yapmış bir yayın organıydı. [Hakkında geniş bilgi almak için bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi (madde yazarı: Adem Efe), İstanbul 2009, c.36, s.251-253]
* Bu yazı, Yüce Devlet Dergisi’nde (7 Aralık 1995, 5. sayı) ve Akit Gazetesi’nde (18–19 Şubat 1996) yayınlanmış; Ocak 2022’de yeniden ele alınmıştır.
#İslamBirliği #İttihadıİslam #İslamİşbirliğiTeşkilatı # Sebîlürreşâd #ÜstadMehmedÂkif #Bandung Konferansı #AkdenizBirliği