MİLLET NEDİR?
* Vankulu Mehmed Efendi, Vankulu Lügati, Müteferrika baskısı, İstanbul 31 Ocak 1729 (1 Recep 1141). [Bu mühim sözlük, büyük alim Cevherî’nin (v.400 / m.1009’dan önce) kaleme aldığı ve es-Sıhâh adlı meşhur Arapça sözlüğün Vankulu Mehmed Efendi (v.1000/ m.1592) tarafından yapılmış tercümesidir. Eseri değerli kılan yönlerden birisi, bir Osmanlı müellifinin kaleminden çıkıp matbaada basılan ilk kitap olmasıdır.]
el-millet: Dîne ve şerî’ate ıtlâk olunur (denir). (şerî’at: İlahî buyruk; Allah’ın koyduğu yasalar; Allah’ın, insanların iş ve muameleleriyle ilgili hükümleri; Kur’an-ı Kerim’e dayanan İslam hukuku.)
* Mütercim Âsım Efendi; el-Okyânûsu-l-Basît fî Tercemeti-l-Kaamûsu-l-Muhît, İstanbul h.1230-1233 (m.1814-1817). [Bu büyük eser, Fîrûzâbâdî’nin (v. 1415) el-Kâmûsu-l-Muhît adlı Arapça sözlüğünün Mütercim Âsım Efendi (v. h.1235 / m.1819) tarafından yapılmış tercümesidir.]
el-millet: Dîn ve şerî’ate ıtlâk olunur (denir). Esâs’ta (Esâsü-l-belâga adlı eserinde) Zemahşerî dedi ki millet, tarîk-i meslûke (süluk edilen, gidilen yol) manâsınadır; dîn ve şerî’at, şâh-râh-ı müstakîm (doğdoğru büyük yol) olmakla onunla tesmiye olundu (isimlendirildi).
* Mehmed Salâhî, Kaamûs-ı Osmânî, Mahmûd Bey Matba’ası, İstanbul 1313-1322 (1896-1905), I-II-III-IV, s. 406.
millet: dîn, şerî’at (Bizce dîn ve millet birdir.); bir dînde bulunan cemâ’at, gürûh (millet-i İslâmiyye). Bir memleketde doğan yahud sâkin olan ve bir hükûmete tâbi’ bulunan efrâdın (bireylerin) hey’et-i mecmû’ası (hepsi) maqâmında (yerinde) ve Fransızca (nation) kelimesi muqâbilinde (karşılığında) ‘millet’ ve ‘ümmet’ kelimelerini kullanmak doğru olmaz. Kaamûs-ı Osmânî’nin ikinci cildinin on sekizinci sahîfesinde (ümmet) kelimesi için münderic (içinde yer almış olan) tafsîlâta (ayrıntılara, inceliklere) göre o mevqi’de (makamda, durumda) yalnız (kavim) lafzı kullanılmalı ve meselâ Osmanlılar için (Kavm-i Osmânî) denilmelidir, en sahîhi (doğrusu) budur.
ümmet: cemâ’at, kavim, tâ’ife. Istılâhât-ı şer’iyyeden (şeriat terimlerinden) olup kubl-i İlâhî’den (Allah tarafından) kendilerine peygamber gönderilen cemâ’at demekdir. ümmet-i Muhammed (sallalahu aleyhi ve sellem), yani ehl-i İslâm (müslümanlar).
* Doktor Hüseyin Remzi, Lugat-ı Remzî, I-II, İstanbul h.1305 (m.1887/1888), s. 1354
millet: aslı dîn ve mezheb. ümmet, kavim, cemâ’at. c. milel.
* Mu’allim Nâci, Lugat-ı Nâci, Asır Matba’ası, İstanbul h.1317 (m.1899), s.831, ilk baskı.
millet: Dîn ve şerî’at: Bizce din ve millet birdir. Bir dînde bulunan gürûh: millet-i İslâmiye. (Bir memlekette doğan yahud tavattun (vatan tutan, yerleşen) eden, aynı hükûmet idâresi tahtında (altında) yaşayan efrâdın (bireylerin) hey’et-i mecmû’ası (hepsi) demek olan “nation” muqâbilinde (karşılığında) isti’mâl etmemek (kullanmamak) evlâdır (daha uygundur). Ona muqâbil (karşılık olarak) ‘kavim, ümmet’ kelimeleri kullanılmalıdır.
* Şemseddîn Sâmî, Kaamûs-ı Türkî, İqdâm Matba’ası, İstanbul h.1317 (m.1901) s. 1400.
millet: 1. din, mezheb, kîş. Millet-i İbrâhîm; Dîn ve millet ikisi birdir. 2. bir din ve mezhebde bulunan cemâ’at: millet-i İslâm, milel-i muhtelife rü’esâsı. (Lisânımızda bu lügat (kelime) sehven ümmet, ve ümmet lügati de millet yerine kullanılıp, meselâ “milel-i İslâmiye (İslam milletleri)” ve “Türk milleti” ve bilakis “ümmet-i İslâmiye (İslam ümmeti)” diyenler vardır; halbuki doğrusu “ümem-i İslâmiye (İslam ümmetleri, kavimleri)” ve “Türk ümmeti” demekdir; zîrâ millet-i İslâmiye (İslam milleti) bir, ve ümem-i İslâmiye (İslam ümmetleri) yani dîn-i İslâm’a (İslam dinine) tâbi’ kavimler ise çokdur. Tashîhan isti’mâli elzemdir (Düzeltilerek kullanılması gereklidir.)
* Ali Seydî, Resimli Kaamûs-ı Osmânî, Matba’a-i Kütübhâne-i Cihân, İstanbul 1914, I-II-III, s. 980.
millet: dîn ve şerî’at (Dîn ve millet birdir.) Bir dînde bulunanların hey’et-i mecmû’ası (hepsi), millet-i İslâmiyye. Aynı hükûmete tâbi’ (uyan) efrâdın (bireylerin) hey’et-i mecmû’ası, millet-i Osmâniye [Bu ma’nâda (kavim, ümmet) ta’bîrlerinin isti’mâli evlâdır. Cem’i (çoğulu) milel gelir.
(Not: Millet kelimesinin asıl anlamından uzaklaşmaya başlaması üzerine, Osmanlının son devrinde yetişen dil ve lügat âlimleri Mehmed Salâhî, Muallim Nâci, Şemseddîn Sâmî ve Ali Seydî sözlüklerinde; kelimenin doğrusu konusunda bu açıklamaları yapmışlar, aydınları ve halkı uyarmışlardır. Aslında sözlüklerde böyle uyarıların yapılması usulden değildir; sorumluluk duygusuyla bu aydınlarımız, dikkatleri çekmeyi, halkı uyandırmayı kendilerine görev saymışlardır. Kendilerine müteşekkiriz. Batının tesirinde kalmamayı başarmak, aslımıza dönmek zorundayız. )
* Mustafa Nihat Özön, OSMANLICA-TÜRKÇE SÖZLÜK, (ilk baskısı) 1952.
Millet: 1. Din, mezhep. 2. Bir din ve mezhepte bulunanlar grubu. 3. Millet, ulus.
* Ferit Devellioğlu, OSMANLICA -TÜRKÇE ANSİKLOPEDİK LÜGAT, 1962.
Millet: 1. din, mezhep. 2. bir dinde veya mezhepte bulunanların topu. 3. sınıf, topluluk. 4. makule, kategori .millet-i beyza: Müslümanların hepsi / millet-i İslam: İslam dininde olanların hepsi / millet-i hakime: hakim millet / millet-i mesihiyye: Hristiyanların hepsi / millet-i muazzama: büyük millet
* ANABRİTANNİCA, 1986.
millet: Kur’an’da Hz. İbrahim ve öbür ilk peygamberlerin yaydıkları dine, dolayısıyla bu dinin gerçek mensupları sayılan Müslümanlara verilen ad. Osmanlı Devleti’nde özellikle 19. yüzyıldan sonra Hırıstiyanlar ve Yahudiler gibi Müslüman olmayanlar için de aynı ad kullanılmıştır.
Heterojen (birbirinden farklı yapı ve özellikteki parçalardan meydana gelmiş, her tarafında aynı özellik, yapı veya görünüşe sâhip bulunmayan) bir toplum yapısı olan Osmanlı Devleti’nde, 18. yüzyıl sonlarına değin, Kur’an’daki tanıma uygun olarak Müslümanlara “ehl’el-mille”, onların koruyuculuğundaki gayri müslimlere de “ehl’el-zimme” deniyordu. 19. yüzyıl başlarında idari özerkliği olan gayrimüslim cemaatler de birer millet olarak anılmaya başladı. Etnik kökene bağlı olmayan bu millet sisteminde salt dinlere dayalı bir ayrım öngörülmüştü. Örneğin, aynı dili konuşan Osmanlı Ermenileri tek bir millet sayılmamakta, “Ermeni Katolik”, “Ermeni Protestan” milletlere ayrılmaktaydı. Buna karşılık değişik etnik kökenlerden gelen Müslümanlar tek bir millet sayılıyordu. İlk önce yer ve zaman göre değişen yönetsel yöntemlerden oluşan millet sistemi 19. yüzyıl boyunca belirginleşti. Bu milletler kendi yasalarınca örgütlenirdi ve başlarında özellikle belirli vergi ve harçların ödenmesi ve iç güvenlik konularında merkezi yönetime karşı sorumlu dinsel önderleri bulunurdu. Bunlara ek olarak, her millet, merkezi yönetimin görev alanına girmeyen toplumsal ve yönetsel işlerim sorumluluğunu da üstlenirdi. Milletler kendi işlerini, dışardan karışılmaksızın, cemaat meclisinde (meclis-i milli) yürütürlerdi.
Osmanlı millet sisteminin taşradaki düzenini, “milletbaşı” sanını taşıyan ve ruhani liderliği üstlenen kişiler sağlamaktaydı. Kırsal alanlarda gayri müslimlerin ihtiyar heyetleri kendi aralarından bir de “kocabaşı” denen muhtar seçerlerdi. …
Millet sisteminin Osmanlı toplumuna ve yönetimine getirdiği başlıca kavramlar şunlardı: 1) Millet-i müteşerria-i İslamiye (şeriata bağlı bütün müslümanlar, özel anlamda Sünni uyruklar), 2) millet-i hakime/ millet-i galibe (Müslüman çoğunluk, ümmet-i Muhammed topluluğu [Türkler, Araplar, Acemler, Arnavutlar, Boşnaklar vb]), 3) millet-i mahkume / millet-i mağlube (Müslüman olmayan Osmanlı uyrukları), 4) milel-i müctemia-i Osmaniye (Osmanlı uluslar topluluğu), 5) milel-i müttehide-i Osmaniye (Osmanlı egemenliği altındaki Türk, Arap, Rum, Sırp vb ulusları). Etnik anlam veren bu son tanım, 1877’de Heyet-i Mebusan’ın açılışında kullanıldı; ruhani başkanların meclis oturumlarına katılmaları da bu tanımla sağlandı.
Millet sisteminin çözülmesi bütün yurttaşları kapsayan laik yasaların çıkarıldığı 1856’da başladı. Böylece milletlerin yönetsel özerkliği de büyük ölçüde ortadan kalktı. Dine dayalı millet sisteminden, etnik kökene dayalı millet kavramına geçiş, II. Meşrutiyet’ten sonra hızlandı. Bu dönemde Milliyetçilik denen Türkçülüğü ortaya atanlar ile Millet-i Muazzama-i Osmaniye (Büyük Osmanlı Ulusu) görüşünü savunanlar arasında önemli görüş ayrılıkları ortaya çıktı.
* MEYDAN LAROUSSE, 1987.
Millet: Aynı topraklar üzerinde yaşayan, aynı kökten gelen, tarih, töre, çok defa da dil ortaklığı bulunan insanların tümü. Aynı anayasa ile yönetilen bireyler bütününün meydana getirdiği, bu bireylerden farklı ve hâkimiyeti elinde tutan hukuki varlık. Düşünce, çıkar, sanat, cinsellik, yaş v.b. gibi yönlerden birleşen bireyler topluluğu . Ahali, herkes, bir yerde bulunan kimselerin tümü. (eski dilde) Aynı dinden olan milletler bütünü, ümmet. Din, mezhep.
* İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, Türkiye Diyanet Vakfı, (cilt 30, 2020)
Millet: İbranice ve Aramice’de “melel” konuşmak, söylemek; “mille” de kelime ve söz manasına gelir. Bununla da ilişkili olarak Arapça’da “ezberden yazdırmak, dikte etmek” anlamındaki “imlal” kökünden türeyen “millet” işitilen ve okunan bir şeye dayanması, dikte edilmesi ve yazılması bakımından “din” karşılığında kullanılmış, ayrıca kelimeye “izlenen, gidilen yol” manası verilmiştir. Bu çerçevede “el- milletü’l- İslamiyye, el milletü’l- Yahudiyye, el milletü’l- Nasraniyye” gibi tamlamalarda belli dinleri ifade eder. Kelime, muhtemelen daha sonraları kendisine sosyal bakımdan yüklenen anlamdan da etkilenip modern dönemde Batı’daki “nation” kavramının karşılığı olarak Türkçe ve Farsça’ya geçmiş ve bu dillerde tamamen sosyolojik ve siyasal bir içerik kazanmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’de millet kelimesi biri Hz. İbrahim, İshak ve Ya’kub’a nisbet edilmek suretiyle, yedisi,”millet-i İbrâhîm” şeklinde olmak üzere on beş yerde geçmektedir. Millet-i İbrâhîm terkibinin yer aldığı âyetlerde Resûl-i Ekrem’in tebliğ ettiği dinin özü bakımından Hz. İbrahim’in diniyle aynı kabul edildiği hususu vurgulanmakta, gerek yahudilerin ve hıristiyanların gerekse Araplar’ın saygı gösterdiği İbrahim milletinin ayırt edici özelliğinin Hanîflik ve tevhid İnancı olduğu bildirilmektedir. Bir âyette “mille-i âhire” ifadesiyle Hıristiyanlık veya Kureyş’in atalarının dinine, diğerlerinde ise bâtıl dinlere atıfta bulunulmaktadır.
Hadislerde millet kelimesi Kur’an’daki anlamları yanında “doğuştan getirilen özellikler, fıtrat” mânasında da geçmektedir. Bütün çocukların İslâm milleti üzere doğduğunu, ancak daha sonra başka dinleri benimseyecek şekilde eğitilebildiklerini ifade eden hadisin bazı rivayetlerinde millet yerine “fıtrat”ın geçmesi iki kavramın eş anlamlı olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Hadislerde ayrıca İbrahim milletinden ve onun hanîf ve müslim olduğundan bahsedilmekte Hz. Muhammed’in ashabının İbrahim milletini takip ettiği belirtilmektedir. Bir kısım hadislerde “Abdülmuttalib’in milleti” ve “Resûlullah’ın milleti” tabirleri de geçmektedir. Hıristiyanların ve Yahudilerin yetmiş iki fırkaya (millet) ayrıldığını, Müslümanların ise yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, bunlardan sadece birinin kurtuluşa ereceğini bildiren rivayette görüldüğü gibi hadislerde bir dinin mensupları arasındaki gruplar için fırka yanında millet de kullanılmıştır.
İslami literatürde millet kelimesinin, “Allah’ın kulları için kitaplarında ve peygamberlerin diliyle koyduğu esaslar” şeklinde yer alan tanımıyla din ve şeriatla eş anlamlı olduğu belirtilmekte, ancak bakış açısına bağlı olarak aralarında fark bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Allah’ın koyduğu kurallar bakımından millet, onları yerine getirenler bakımından din kelimesinin kullanıldığı, ayrıca millet tabirinin Allah’a veya diğer insanlara değil sadece onu tebliğ eden peygambere nisbet edildiği, dolayısıyla “Allah’ın dini, Zeyd’in dini” denildiği halde “Allah’ın milleti, benim milletim, Zeyd’in milleti” denilmeyeceği, millet ve şeriatın Allah’ın kullarından yapmalarını istediği, dinin ise Allah’ın emrinden dolayı kulların yaptığı şey olduğu, şeriata kendisine uyulması bakımından din, üzerinde birleşip bir araya gelinmesi bakımından millet adı verildiği, Allah’ın koyduğu prensiplerin bunları O’nun adına bildiren kimseye nisbetle millet ve bunlarla amel eden kimselere nisbetle din diye anıldığı söylenmiştir.
…
Kavram yönünden şeriat ve millet arasındaki farkı aynı şekilde tesbit eden Âlûsî, dinin bu çerçevede milletle eş anlamlı sayıldığını, ancak Allah’ın koyduğu prensiplere insanların kabulü açısından din denildiğini, çünkü kelimenin kökünde “boyun eğme, itaat” anlamı bulunduğunu söyler. Bu tanım ve açıklamalardan millet, din ve şeriat kelimelerinin eş anlamlı olmakla birlikte ilâhî prensipler bütününe Allah’ın koyduğu kurallar olması bakımından millet ve şeriat, kulların itaati ve yerine getirmesi bakımından din denildiği, ayrıca peygamberlere ve zamana göre değişmeyen temel prensipler için din ve millet, değişebilen cüz’î hükümler için şeriat kelimesinin kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Bazı âlimler, milletin diğer eş anlamlı kavramlarla arasındaki farkını dinin toplum hayatındaki merkezî rolüne vurgu yaparak açıklamaya çalışmışlardır. Gazzâlî insanın varlığını sürdürebilmesi için belirli, âdil ve toplayıcı bir esasa dayanan karşılıklı yardımlaşma ve himayeye, davranış ve ilişkilerinin iyi ve doğru olacağı bir toplum içinde yaşamaya muhtaç bulunduğunu, bu toplumu oluşturma keyfiyetine millet ve şeriat denildiğini, Şehristânî, insanların gerek hayatlarını sürdürmek gerekse âhirete hazırlanmak için birlikte yaşamaya ihtiyaç duyduklarını, bu sosyal yapının yardımlaşmayı ve birbirini himaye etmeyi sağlayacak biçimde oluşması gerektiğini ve birlikteliğin bu şekildeki teşekkülüne millet denildiğini belirtir. Dolayısıyla millet bir toplumun etrafında birleştiği ve üzerinde yürüdüğü, sosyal varlığının kendisine dayandığı temel esaslar ve izlenen yoldur. Buna göre toplumu meydana getiren fertlerin kendisine millet denmez; cemaat, kavim, ümmet veya ehl-i millet adı verilir. Ancak millet kelimesi mecazen “ehl-i millet” anlamında da kullanılır ve bir dine mensup kimseler kastediIir. İslâm kaynaklarında diğer din mensupları, kendi özel adlarıyla veya millet kelimesiyle terkip oluşturarak anılmaları yanında “taife” kelimesiyle terkip halinde de anılırlar.
…
İlk dönemlerden itibaren Müslümanlar, kendi idareleri altında bulunan farklı dinlere mensup toplulukları tanımak için çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Dinler tarihi alanındaki “milel” literatürü bu çabanın ürünüdür. “İlmü’l-milel” (dinler tarihi ilmi) terkibi terim haline gelmiş, bu literatürde millet kelimesi daha çok semavî dinler ve onları takip eden gruplar, “hevâ” ise beşerî dinler ve felsefeler için kullanılmıştır. Bu konuda İbn Hazm ve Şehristânî’nin çalışmaları en çok tanınmış olanlarıdır. Şehristânî, eserinin mukaddimesinde belirttiğine göre milletin kurucusu (Allah) tarafından görevlendirilen peygamber, iddiasının doğruluğunu mucizelerle kanıtlayan şahıstır. En büyük millet Hanîfiyye olarak da adlandırılan İbrahim milletidir. Şeriat, millet, minhâc ve sünnetler Hz. Muhammed ile kemale ermiştir. Dinleri vahye dayanıp dayanmamalarına göre tasnif eden Şehristânî İslâm, Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusîlik ve Hinduizm’deki mezhepler; Yunan ve İslâm felsefesindeki ekoller ve putperest dinler hakkında bilgi vermiştir. Ancak onun tanıttığı dinler sadece Müslümanların yönettiği coğrafyadaki dinlerdir. …
…
Modern dönemde Batı’da ortaya çıkan “nation” kavramı Türkçe ve Farsça’da millet kelimesiyle karşılanmış, böylece millet terimi İslâmî literatürde taşıdığı dinî içeriğinden soyutlanarak salt sosyolojik ve siyasal bir kavram halini almıştır. Bir devletin millet esasına dayalı olması gerektiği düşüncesi XIX. yüzyılda Batı’da, XX. yüzyılda diğer ülkelerde ve Türkiye’de hâkim siyasî düşünce durumuna gelmiştir. Ancak milletin tanımı ve ölçütü konusunda her dönemde siyasî yaklaşımlar ışığında farklı nazariyeler ortaya atılmıştır. Dil, din, coğrafya, ortak tarih ve vatandaşlık gibi unsurların tek başına veya birkaçı bir arada milliyetin ölçütü olması gerektiği hususunda tartışmalar yapılmıştır. Bununla beraber modern dönemde “bir milletin bir devletle aynîleşmesi” anlamına gelen milliyetçilik akımı, kitleleri milliyet duygusu etrafında toplayıp harekete geçiren en önemli unsur kabul edilmiştir.
John Locke İngiltere’de, Jean-Jacques Rousseau Fransa’da, Giuseppe Mazini İtalya’da, Johann Gottfried von Herder Almanya’da ve Ziya Gökalp Türkiye’de milliyetçilik düşüncesinin öncüsü olarak görülür. Milliyetçilik, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Asya ve Afrika’da da hızla yayılmıştır. Türkiye’de Atatürk, Mısır’da Sa’d Zağlûl ve Cemal Abdünnâsır, Çin’de Sun Yat-sen gibi liderler bu süreçte rol oynamıştır. I. Dünya Savaşı’nın ardından Milletler Ligi, II. Dünya Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler Teşkilâtı dünyada milletler arasında iş birliğini ve barışı sağlamak amacıyla kurulmuştur. [Bkz.TDV İslâm Ansiklopedisi, (madde yazarları: Recep Şentürk-İlber Ortaylı) 2020 Ankara, c.30, s. 66-70) konuyla direkt ilgisi olmayan yerler “…” konarak alınmamıştır.]
* TDK TÜRKÇE SÖZLÜK, 2007.
Millet: 1. Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus. 2. Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes. 3. hlk. Benzer özellikleri olan topluluk.
* ÖTÜKEN TÜRKÇE SÖZLÜK, Yaşar Çağbayır, 2007.
Millet: 1. Aynı topraklar üzerinde yaşayan, aynı köke dayanan, tarih, töre, gelenek, görenek, ülkü, dil, duygu vb. birliği bulunan insanların tümü, ulus. 2. Aynı anayasa ile yönetilen bireylerden meydana gelen fakat bireylerin her birinin üzerinde egemenliği elinde tutan hukuki varlık. 3. (Milliyet adlarından sonra tamlanan olarak kullanıldığında) o millete ait bireylerin tümü. Türk milleti. 4. (Cinsiyet, meslek, yaş, çıkar, düşünce grubu vb. adlarından sonra tamlanan olarak kullanıldığında) belirtilen yönlerden birleşen insanların tümü. Kadın milleti, marangoz milleti. 5. Bir yerde bulunan kimselerin tümü; herkes; ahali. 6. Aynı dinden olan insanlar topluluğu; ümmet. 7. Din, mezhep.
VİKİPEDİ, 2010
Ulus ya da Millet, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk. Ulus ya da Millet adı verilen bu topluluk, kapitalizmin yıkılışı ve Sosyalist düzenin oluşumu sürecinde ortaya çıkmıştır. Bir topluluğun “ulus” olarak adlandırılabilmesi için 1. Toplulukta ortak bir dilin konuşulması, 2. Topluluğun tarihsel geçmişe sahip olması, 3. Şimdi bir arada yaşayan bu topluluğun, gelecek için de bir arada yaşama inancında olması, 4. Topluluktaki bireylerin birlik ve beraberlik içinde, ortak duyguları paylaşması, 5. Toplulukta kültürel ortaklık; bulunması gereklidir.
Millet, Osmanlı Türkçesi’nde dini grupları belirtmek için kullanılan terimdir. 19. yüzyılda Tanzimat reformlarıyla, hâkim sınıf olan Sünniler dışındaki, kanunen korunan dini azınlıkları ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Millet kelimesi Arapça bir kelime olan millah‘tan gelmektedir. Millet kelimesi günümüzde, Osmanlı’da kullanılandan farklı olarak, dini bir anlam ifade etmemektedir.
***
“MEDENİYET MİLLET DEVLET BİRLİK” kitabında “MİLLET”
Millet, dinin toplumudur. Birlik ve kimlik ifade eden en büyük sosyolojik terimdir. (İslam literatüründe; millet, bir yönüyle din ve şeriat kelimeleriyle eş anlamlıdır.) Din ile millet, aslında, madalyonun iki yüzü gibidir: din, inanç ve uygulama esaslarıdır; millet de bu esaslara uyanlardır. Millet-i İslamiye demek, İslam’ın milleti, İslam’a bağlı toplum demektir. (Yani kelimenin kendisi bile birliği, yani İslam Birliği’ni ifade etmektedir.) Millet, kimlik ifade eder ve uhrevi olmaktan ziyade dünyevidir; din ve ümmet hem dünyevi hem uhrevidir, daha geneldirler. Millet, dinin ruhu ve ondan doğan medeniyetin iç enerjisinin cazibesiyle hayat bulan en büyük topluluktur. (Bu belki yeni bir tanımlamadır çünkü tanıma medeniyet de ilave olunmuştur. Çünkü 1400 seneden beri İslam aynı zamanda bir medeniyettir. Ve İslam’da din ve medeniyet birbirinden ayrılamaz; bunlar bir bütünün ayrı yönleridir.
Osmanlı döneminde millet kelimesi diğer dinler, (Yahudilik ve Hristiyanlık) mezhepler ve kiliseler (Latin-Katolik, Gregoryan, Ermeni-Katolik, Süryani, Rum-Ortodoks, Grek-Katolik vb.) için de kullanılıyordu. Osmanlı’nın değişik din, mezhep ve cemaatleri güçlü bir şekilde idare etmesini kolaylaştırıyor; daha da önemlisi farklı coğrafyalarda bulunan farklı ırk ve dillerdeki Müslümanların birlik ve huzur içinde, devletin asli unsuru halinde yaşatılmalarını sağlıyordu.
Millet kelimesinin, bu anlamda değil de ırk manasındaki kullanılışı bir anlam kaymasıdır ve Batıdaki nasyonalizm (ulusçuluk, kavmiyetçilik, milliyetçilik) ideolojisinin tesiriyle 19. asrın sonlarından itibarendir. Evet, bu kullanım yanlıştır. Millet tamamen İslam’a ait bir kavramdır. (Yahudi milleti aynı zamanda Yahudi ırkının da adıdır, bu din ve millete sonradan dâhil olma yoktur.) Sadece bizde bulunan bu tanımlama, bizi biz olarak ifade etmekte ve dolayısıyla bizi birleştirmekte ve kaynaştırmaktadır. O halde neden kendimizi, kendi kelimelerimizle tarif etmekten çekiniyoruz… (bkz. H.M. Hepsev, MEDENİYET MİLLET DEVLET BİRLİK, Yüce Devlet Dergisi ve Yay., İstanbul 2010, s. 48-49)
* Bu araştırma, YÜCE DEVLET DERGİSİ’nde (14 Mart 2011, 8. sayı) yayınlanmıştır.
#millet #din #ümmet #şeriat #devlet #İslammedeniyeti #medeniyet #uygarlık #kavim #ulus