ARKADAŞIM, KARDEŞİM, DOSTUM
Samimi, Olgun, Faziletli İnsanlara
Arkadaşım hocamdır, pirim ve üstadımdır. Neler öğrenirim ben ondan neler… Üniversiteden, liseden ve hatta ailemden alamadığımı ondan öğrenirim. Hayat mektebi derler ya, o mektepteki öğretmenim işte arkadaşımdır. Belirli günler ve saatler arasında ders vermez o; beraber bulunduğumuz her anda hocalık eder bana. Kavgalarımız, dargınlık ve kırgınlıklarımız bile özge bir ders türüdür. Evet, arkadaşım beni yetiştirendir, hocamdır; lakin bu anlamda aynı zamanda öğrencimdir. O okutur beni, yetiştirir; ders öğretirim ben de ona.
Arkadaşım kardeşimdir, öz kardeşimden ve akrabamdan ileridir. En kuvvetli bir bağ ile, din ve ruh rabıtası ile bağlıyım çünkü ben ona. En yakınımdaki tuğladır o bana… Uyaran, yoldan çıkmamı önleyen, hatırlatan, doğru yola ileten. Şefaat edecek olan kıyamet günü. Namazı, orucu, zekâtı, hayrı hatırlatandır kardeşim. Günahtan, isyandan, tuğyandan koruyandır. Saf bağlarız biz hep beraber namazlarda. Beraber iftar ederiz kutlu ramazanlarda. Diz dize okuruz biz Kur’anımızı kutlu seherlerde…
İki mümin kardeş varmış, eski Müslümanlar arasında. Her sabah namazından sonra bir aşır birisi ve bir aşır de diğeri okur, işlerine öyle giderlermiş. Aralarındaki muhabbet öyle ileriymiş ki bu halleri uzun seneler boyunca devam etmiş. Bir gün birisi vefat edince, toprağa verildikten sonraki günün sabah vaktinde, yalnız ve mahzun kalmış olan diğer kardeşi, mezara gitmiş, Kur’andan bir aşır okumuş ve susmuş. Derinden ve hatiften bir sada ile kabirdeki kardeşi de başlamış okumaya… Müminlerin kardeşliği elbette ki böyledir. Ölmekle bitmez uhuvvet, başka bir veçhe ve anlam kazanır o kadar.
Arkadaşım düşmanımdır, nefsimin ve şeytanımın düşmanı; ama onlar da bana düşman değil mi? “Düşmanımın düşmanı dostumdur” sözü en çok burada geçerli olsa gerek… Avlamak ister beni şeytan yalnızken, çünkü en çok o zaman güçlüdür. Nefsim halden hale koyar, oyalar beni türlü alâyişlerle, kötülüğe yöneltmek ister yalnızken, çünkü en çok o zaman güçlüdür. Bir kaledir bana arkadaşım, güçlü bir hisardır bana dostum ve kardeşim…
Arkadaşım, bana en sert sözü söyleyebilendir. Güldüren değildir benim dostum ve arkadaşım. Yanlışımı yüzüme vurandır, eksiğimi tamamlayandır, söküğümü diken ve gediğimi onarandır. Sırf konuşmak veya sohbet etmek, sadece oyalanmak ve gülmek, yalnızca oynamak ve gezmek ve eğlenmek için yapılan beraberlik, arkadaşlık veya dostluk ya da kardeşlik olamaz… Cennet gençlerinin efendisi Hz. Hasan radiyallahu anh “Arkadaşın hayırlısı, Allah’ı anmakta sana yardım eden, unuttuğunda hatırlatan ve bunlardan daha iyisi, görüldüklerinde Allah’ın anılmasına vesile olan kimsedir” demiş ve ne güzel söylemiş.
Hz. Mevlana anlatıyor: İki kişi getirmişler Bayezid-i Bistamî hazretlerine. “Bu iki şahıs kırk seneden beri beraber arkadaşlık yapmışlar ve dünyayı gezmişler” diye takdim edince Hazret yekten “Siz hiç kavga etmediniz mi?” diye sormuş. “Hayır” demişler. “Peki, hiç ağız dalaşınız da mı olmadı?” deyince, bu soruya da “Hayır” diye cevap vermişler. Kızmış Mübarek: “Siz münafıklık üzere arkadaşlık yapmışsınız, nifak var sizin beraberliğinizde. Dostlukta kavga vardır, sonrasında da büyük muhabbet vardır. Sitem varsa sevgi vardır” diyerek o iki şahsı iyice azarlamış. Sarsılmadan durulma olmaz. Sınanmayan sevgi makbul değildir. Hatta biteviye monoton bir birliktelik kadar can sıkıcı bir şey var mıdır acaba?
Arkadaşım sevgilimdir. Sevgisiz dostluk olur mu zaten? Muhabbet bulunmadan yürür mü arkadaşlık… Yerimi, yurdumu terk ederim onun için. Kahrolurum eğer bir üzüntüsü varsa, bir endişesi, sıkıntısı, ıstırabı varsa çekerim benzerini ben de. Kapım her zaman açıktır ona. Sofram, evim, varsa han ve hamamım her zaman açıktır ona…
*Haydar Murad Hepsev’in bu yazısı, Yüce Devlet Dergisi’nde (1 Kasım 1995, sayı 4, s. 5) ve Yazgı Dergisi’nde (Aralık-Ocak 2002, sayı 1, s.13) yayınlanmıştır.