ACELENİN CEZASI
İşten dönüyor, yeni taşındığı evine gidecek. Sitedeki bir bloğa giriyor. Merdivenlerden mi çıksa yoksa asansöre mi binse, kestiremiyor. Merdivenlere yönelmişti ki asansörün geldiğini gördü. İçindeki insanlar çıkıyor. Hemen geri dönüp asansöre yöneliyor. Ama asansöre binmek için bekleyen birkaç genç var. Onlardan ikisi binmişti ki birden diğerlerinin önüne geçiverip aceleyle asansöre biniyor. Gençler, tepki gösteriyorlar, el kol hareketleriyle. Sonra da inecekleri katın düğmesine basıyorlar. Ama o henüz yeni taşındığı evinin kaçıncı katta olduğunu hatırlamadığı için hangi düğmeye basacağını bilemiyor.
Kendi aralarında konuşan acayip kılıklı gençler, “Seni cezalandıracağız çünkü sıranı beklemedin” diye sebebini tam anlayamadığı bir düşmanlık belirtisi gösteriyorlar.
Gençlerin indiği katta o da iniyor. Orada bir güvenlik görevlisi var. Onu gören gençler uzaklaşıyorlar tabii ki…
Şimdi dairesini nasıl bulacak, ne numarasını hatırlıyor ne de katını. “Yaşlandım galiba. Belki yanlış bloğun asansörüne bile binmiş olabilirim” diyor kendi kendine.
En iyisi birilerine sormak. Güvenlik görevlisi tekrar asansöre binip dışarı çıkmasını öneriyor “Etrafa bakınca belki hatırlarsın” diyor.
Biraz ilerleyince bir polis karakolu görüyor. Polisler karakolun önünde bir kamelyada oturuyorlar. Oturduğu bloğun ismi aklına geliyor. C blok olmalı. “C blok nerede, memur bey” diye polisin birine soruyor. O da “Yukarı doğru çık, sol taraftaki ikinci blok” diyor.
O sırada gençler yine beliriyor. Karakolun yanında bana bir şey yapamazlar diye düşünüyor. Yardım umarak karakoldan yana bakıyor. Gençlerden biri “Hiç boşuna bakma, polisleri ayarladık, onlardan sana fayda yok” diyor.
Ceketinin sol cebine bir şey koyuyorlar. “Bunun ne olduğunu bilirsen serbest kalırsın” diyorlar, cebine koydukları şey kıpırdıyor, kuş sesi gibi sesler çıkarıyor. “Civciv ” diyor cebimdeki. “Hayır, bilemedin” diyorlar ve elbiselerini zorla üstünden çıkarmaya başlıyorlar. Bir donunu bıraktıktan sonra vücuduna bir çeşit sıvı serpmeye başlıyorlar. Kezzap mı acaba diye korkudan ödü patlıyor.
Neyse ki polislerin konuşmaları duyuluyor, herhalde bana yardım ederler diye düşünüyor. Ama polislerin aldırdığı yok. Bağırarak “Neden bana yardım etmiyorsunuz, orada olduğunuzu biliyorum” diye sesleniyor. Polisler oralı olmuyorlar.
“Ben de devlet memuruyum sizin gibi” diye haykırıyor, “Dışişleri bakanlığında yazmanım, bu işten kurtulursam sizi şikâyet ederim” diye bağırmaya devam ediyor. Polislerin arasında tartışma çıkıyor. Kimisi “Kurtaralım şu adamı” derken, bazıları “Çeksin cezasını” diyorlar. Sonunda içlerinden birisi gençlere “Bırakın şu adamı” diye bağırıyor. Nihayet müdahale ediyorlar.
“Karakola bu kadar yakın bir yerde çektiğim eziyete bak” diye düşünüyor.
Gençler onu bırakıyorlar. Elbiselerini giyip polislerin tarif ettikleri yere doğru yöneliyor. Acaba daire numarasını hatırlamasa da bulunduğu katı hatırlayabilir mi? Şöyle bir zihnini yokluyor, dördüncü kattı galiba diye düşünüyor.
Ama ben niye telefon etmiyorum ki diyor kendi kendine. Bunu daha önce niye akıl etmedim ki? Telefon ceketinin sol cebindeydi. Çıkarıyor cebinden. Gençlerin cebine koyduğu her ne ise telefonun ayarlarını bozmuş, menüsü İngilizceye dönmüş ve internete bağlanmış, reklam gösteriyor telefon.
Ne yapacağım diye düşünürken gençler tekrar beliriyor. “Bu işten kurtulduğunu sanma!” deyip tekrar eziyete başlıyorlar. Neyse ki bir polis memuru gelip gençlerden birine bir tokat atıyor. Gençler kaçışıyorlar.
O hâlâ evinin hangi kat, kaçıncı daire olduğunu düşünüyor… “Bir kerecik sıraya riayet etmemenin bu denli cezası mı olurmuş be kardeşim” diyor kendi kendine…
Evinin neresi olduğunu hatırlasa bu eziyet bitecek mi acaba…
Orası da meçhul…
Hayrettin MERAL
Ekim 2021