Pazartesi, Eylül 9, 2024

BALKON ŞİİRİ ve SEZAİ KARAKOÇ ÜZERİNE

              BALKON ŞİİRİ ve SEZAİ KARAKOÇ ÜZERİNE

 

Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
Ölümün cesur körfezidir evlerde
Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
Anneler anneler elleri balkonların demirinde

İçimde ve evlerde balkon
Bir tabut kadar yer tutar
Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
Şezlongunuza uzanın ölü

Gelecek zamanlarda
Ölüleri balkonlara gömecekler
İnsan rahat etmiyecek
Öldükten sonra da

Bana sormayın böyle nereye
Koşa koşa gidiyorum
Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarların

Üstad Sezai Karakoç’un şiirimizde gerçekten bir dönüm noktası olan şiiri Balkon hakkında Attila İlhan şöyle diyor:

“Ölçülü, içten, efendice bir şiir olan Balkon’u gerek şiir gerek nesir yönünden kim anlamsız bulabilir?” (İlk yayınlandığı yer: Dost Dergisi, c.1, sayı 3, Aralık 1957; ayrıca bkz. İkinci Yeni Savaşı, Bilgi Yay., İstanbul 1983, s.45)

Bu cümledeki hafifsemeyi sezmemek mümkün değil. Bir önceki neslin temsilcisi olmanın ve şiir alanındaki tanınmışlığın verdiği bir yüksekten bakış duygusuyla Attila İlhan, yeni şiiri ve yeni şiirin hakikaten en iyi numunelerinden biri olan Balkon şiirinin gerçek kıymetini görememiş ve takdir edememiştir. Şiir ve şairi, daha sonra tanınmış ve az çok anlaşılmıştır. Biz de sonraki neslin bir temsilcisi olarak aradan geçen zamanın ve şairin sonraki şiirlerini de bilmenin verdiği imkânla bu şiir, bir şairin ilk şiirleri ve Sezai Bey’in şiir dünyası üzerinde bazı yorumlar yapmak istiyoruz.

Sezai Karakoç’un şiirlerinin anlaşılması hakkında “az çok” tabirini kullanmamın sebebi, bunca yazı ve kitap yazılmış olduğu halde, bu büyük şiirin hâlâ gereğince ve yeterince anlaşılmamış olmasından kaynaklanıyor. Sezai Karakoç şiirinin iç dünyası ve kaynaklarına henüz girilememiş, şekil ve muhteva ilişkileri yeterince incelenmemiş, ilk şiirleriyle daha sonrakilerin mukayesesi yapılmamıştır.

Bir defa Sezai Karakoç şiirini bir bütün olarak kabul etmelidir. Elbette bu böyledir, şu açımlamayı yapmak istiyorum: Parçadan bütüne gidilebilir, bu doğrudur; lakin bütünden parçaya gitmek daha öğretici ve kalıcı olabilecektir. Ayrıca Sezai Bey’in diğer eserleri, dergi faaliyetleri, hatta parti (1990’dan sonra Diriliş, 2007’den sonra Yüce Diriliş) çalışmalarını bir bütün olarak kabul etmeden, yani onun insan olarak bütünlüğünü görmeden, en küçük bir şiirini bile tam olarak anlaşılabileceği şüphelidir. Tabii ki okunan şiir insana bir takım duygular ve hazlar verebilecektir; lakin bütüncü anlayış olmadan o şiirin esas idrak alanına tam olarak girilemeyeceği kanaatindeyim. İkinci olarak, Sezai Bey’in mizacını, devrini, yetiştiği ve eser verdiği zamandaki (siyasi, iktisadi, sosyal, edebi, kültürel) şartları göz önünde tutmak gereklidir. Son olarak yararlandığı ve etkilendiği kaynakları, eserleri ve şahısları da iyice bilmek zorundayız. Sezai Karakoç şiirini iyice anlayabilmek ve tanıyabilmek için mesela Necip Fazıl şiiri ile ilişkisini araştırmak, çok öğretici olacaktır. Bütün hakkındaki düşüncelerimizi kısaca kaydettikten sonra parçadan yani tek bir şiirden yola çıkarak Sezai Bey’in şiirinin bir yönü üzerinde anlama çalışması yapacağım.

Bir şairin ilk şiirleri, sonraki şiirlerine göre daha kapalı, yoğun, kapsamlıdır ve şekil açısından daha az belirgin bir yapıdadır. Lakin bir şair, ruh olarak daha çok ilk şiirlerindedir; bu şiirlerinde benliğinin bütün yönlerini yoğunlaştırmış bir biçimde karşımıza çıkar. Yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkan sonraki şiirleri, ilk şiirlerinin açımlaması ve açıklaması halindedir. Yani bir şair ilk şiirlerini şerh eder sürekli. Kendi eserini kendisinin yorumlaması gibi bir gayesi yoktur, tabii olarak yapar bunu.

Attila İlhan’ın yazının başlangıcına aldığımız cümlesine katılmıyorum. Evet, Balkon şiiri “ölçülü, içten” bir şiirdir ama “efendice” bir şiir değildir; hatta deyim yerindeyse devrimci bir şiirdir, konu Sezai Bey olduğuna göre “dirilişçi” şiirdir demek daha doğru olacaktır. Balkon şiirinde, evvelinden ahirine bütün bir insanı, bütün bir Sezai Karakoç’u bulmak mümkündür. Şiiri ve sanatı açısından bu böyledir, eylemi bakımından bu böyledir. Balkon’da bütün bir hayatın programı vardır adeta.

Bana sormayın böyle nereye
Koşa koşa gidiyorum
Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarların

Rahatlıkla söyleyebiliriz ki “evleri balkonsuz yapan mimarlar” dirilişçilerdir, diriliş erleridir. Evet, sadece onlar değildir. Şiir, büyüklüğünden dolayı çok geniş çağrışımlara açıktır ama bütüncü olarak bakıldığında bu anlam da en kuvvetlilerinden birisidir. “Balkon” bir semboldür ve toplumumuzdaki olumsuz bir yanı ifade etmektedir, yeni ama olumsuz olan bu olgu çocuklarımızı alıp götürmektedir. Bu olumsuzluk, ayrıca, bizim ölümümüze, yok oluşumuza sebep olabilecektir:

Gelecek zamanlarda
Ölüleri balkonlara gömecekler

Şair bunu kabul etmemekte ve bir eleştiri yapmaktadır. Beğenmediği, kabul etmediği ve eleştirdiği bu olguyu değiştirmeyi arzu etmekte, kendisi gibi düşünen insanları aramakta, aramakla kalmayıp onları bulmayı istemektedir.

Bu çok güzel, rahat ama yoğun şiirin bir sehl-i mümteni (zoru kolay hale koyan) örneği olduğunu görmek zor değildir. Zaten İkinci Yeni denilince akla ilk gelen birkaç şiirden birisidir. Balkon’da nesre yaklaşan bir yapı bulunmasını, adeta şiir ile nesri birleştiren terkipte olmasını da bu şiirin başarılarından biri olarak görüyorum. Bir de konuşma dilinden neredeyse ayırt edilemeyecek kadar yalın ve tabii bir incelik taşıyor. Bunları, yani şiir ile nesri, şiir ile konuşma dilini başarıyla birleştiren şiirlerin sayısı edebiyatımızda pek de fazla değildir.
Eski şiirimizde olduğu gibi dört mısralı kıtalardan oluşan Balkon şiirinde hem mısra, hem beyit ve hem de kıt’a kullanılmıştır. Bunu biraz açalım: Daha önce başkalarının da yazdığı gibi Sezai Karakoç şiiri mısra esasına dayanır, mısraların bütünlüğü, tamlığı ve değiştirilemezliği esasına. Balkon’da ise sadece bunu değil her üç şekli de görüyoruz.

Gelecek zamanda ölüleri
Balkonlara gömecekler
İnsan rahat etmeyecek
Öldükten sonra da

Burada kıt’a bütünlüğünü ve tamlığını görüyoruz. Dördüncü kıt’a için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Oysa;
İçimde ve evlerde balkon
Bir tabut kadar yer tutar” mısralarında beyt’i buluyoruz. “Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların” dizesinde ise mısra bütünlüğünü görüyoruz. Elbette Sezai Karakoç şiirinde mısra, kıt’a ve beyit de bulunur, ayrıca serbest şiire ait yeni açılımlar de mevcuttur. Dilin ve yeniliğin imkânlarını alabildiğince kullanmıştır diyebiliriz.

Bu yazıda Balkon şiiri etrafında Sezai Karakoç şiirinin bir yönünü açmaya çalıştım. Burada anlatmaya çalıştığımız husus diğer ilk şiirleri için de geçerlidir. Tek tek ele alındığında hemen hepsi Sezai Bey’in şiir dünyasının önemli ipuçlarını ele verirler. Kapalı çarşı, Karayılan, Liliyar, ilk ve diğerleri için de aynı tahlili yapmak mümkündür. Bir şairin, şiir dünyasını anlamaya çalışırken küçükten büyüğe, büyükten küçüğe, bütünden parçaya, parçadan bütüne gitmenin daha sağlıklı olacağı kanısındayım. Bu metot daha öğretici, kalıcı ve anlamaya daha çok imkân sağlayıcı olacaktır.

Mademki konu olarak Balkon şiirini aldık, bu şiirin bir de hikâyesi vardır; onu da Sezai Bey’in Hatıralarından dinleyelim:

(Hemen kaydedelim ki Balkon şiiri 1957 yılının yazında kaleme alınmıştır ve bunu da Sezai Karakoç’un ilk (şiir) kitabı olan Körfez’deki bir nottan öğreniyoruz… bkz. Körfez, Kül Yayını, Alpaslan Matbaası, İstanbul, 1959.)

“Ben Balıkesir’de iken Cemal (Süreyya) da Eskişehir’deydi. Mektuplaşıyorduk. Bir mektubumda, o sıralar yazdığım “Balkon” şiiri de vardı. Bir süre sonra, Muzaffer Erdost’un edebiyat bölümünü yönettiği Pazar Postası geldi. Bir de ne göreyim? Benim Balkon şiiri ve Cemal’e yazdığım mektuptan bazı pasajlar orda yayınlanmamış mı? Tabii, Cemal’in gönderdiğini anladım ve çok kızdım. Sanat açısından dergimin bulunmaması sebebiyle o yıllar yazdığım çok şey yayınlanmadan kalıyordu. Değil Pazar Postası gibi sol bir dergide, sağcı gibi görünen, fakat yine de fikir ayrılığı bulunan dergilerde bile şiirimi yayınlatmayan benim Pazar Postası’nda görünmem, ilk anda bana bir facia gibi geldi. Ve hemen çok ağır bir mektup yazdım, postaya attım. Bir iki gün geçince yazdığım mektubun ağırlığını düşünerek üzüldüm. Evet, Cemal’in yaptığı hataydı. Şiirimi bir dergiye göndermeden önce bana danışması şarttı. Ama bu kabahatini bir sitemle kendisine hatırlatabilir, bir daha böyle yapmaması için onu uyarabilirdim. Fakat ben çok ağır bir mektup yazarak tüm ilişkiyi kesmiştim.

Aradan birkaç gün geçti. Mektubum geri geldi. Meğer, kızgınlıkla adresi yanlış yazmışım. Cemal’i bulmamış. Bu kez, yeni bir mektup yazarak “Sana çok ağır bir mektup yazmıştım. Kızgınlıkla adresi eksik yazmışım. Geri döndü. Bir daha benden habersiz bunu yapma” dedim. Tabii ki zamanın geçmesiyle biraz yumuşamıştım.

Cemal, Balkon adlı şiirimi göndermekle kalmamış, şiirimdeki (ev) kelimesini (el), (uzanın) kelimesini (uzanıp) yapmış olduğundan şiir öyle yayınlandı, öyle tanındı. Birçok antolojiye de o şekilde girdi. Ancak, şiirlerim kitap halinde yayınlandığında, şiir asıl metniyle çıkmış oldu.

Daha sonra, Cemal bana (Deformasyon) başlığıyla yazdığı bir yazıda, yeni bir şiirin, akımın doğduğundan bahsetti. Bu şiire örnek olarak da benim (Balkon) şiirimi gösterdi. (bkz. Diriliş Dergisi,7.Dönem, Sayı 73, 8 Aralık 1989, s.7)”

 

*Haydar Murad Hepsev’in bu yazısı, Yeni Asya Gazetesi’nde (19 Eylül 1994, s.6) ve Yüce Devlet Dergisi’nde (1 Ocak 1996, sayı 6, s.15–16) yayınlanmıştır.

/// Bu yazı, ilk olarak 4 Aralık 2007’de yucedevlet.com’a  eklenmiş, (Aralık 2011′de sitemiz yeniden yapılandırılmadan önce) 3130 kere okunmuştur.