Ka’be’nin
fâilâtün fâilâtün fâilün
bak kurulmuş nur bazârı Ka’be’nin
yüz binin fevkinde kârı Ka’be’nin
hem mukaddes hem muazzez hem kebir
hem muharremdir civârı Ka’be’nin
ger hayat bulmak dilersen râbıt ol
can verir ol can damarı Ka’be’nin
mâsivâdan fâriğ ol üstündedir
Zülcelâl’in i’tibârı Ka’be’nin
olsa yâ Rab keşke şol Beyzâde’nin
gölgesinde bir mezârı Ka’be’nin
mersiye-yi Şehîd-i Kerbelâ
fâilâtün fâilâtün fâilün
Ehl-i Beyt’in aşkına dil bağlayan
ağla mâtemdir Muharrem’dir bugün
gözlerinden yaş değil kan ağlayan
ağla mâtemdir Muharrem’dir bugün
ol Huseyn’im ki şehidler şâhıdır
Hakk yolun tutmuşların dergâhıdır
arş u ferşin ins ü cinnin âhıdır
ağla mâtemdir Muharrem’dir bugün
Hamse-yi âl-i abânın goncası
hiç revâdır Şâh’a zulmün buncası
arşa çıktı Kerbelâ’nın sancısı
ağla mâtemdir Muharrem’dir bugün
gel Huseynî-meşreb ol hakkı tutan
cânını cennet-bedel Hakk’a satan
ağlamazsan bâri Beyzâdem utan
gülme mâtemdir Muharrem’dir bugün
10 Muharrem 1440 / Âdilcevâz
Hasan Sezâyi-i Gülşeni (kuddise sirruh) hazretlerinin mersiyesinin bir mısrâını tazminen nazireciktir.
tahmîs-i Gazel-i Şeyhülislâm Yahyâ rahmetullâhi ‘aleyh
fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
yâr içün ağyar ile ceng eyleyen safder mi yok
cân özün cânan içün kurbân eden bir er mi yok
râh-ı pür-hârında gülzârın dilâ rehber mi yok
aşka kâbil dil mi yok şehr içre yâ dilber mi yok
mest yok meclisde bilmem mey mi yok sâgar mı yok
leyl-i bî-mehtâb olur mecnûn niçün şâd olmaya
dest-i ferhâd gürz urur şîrîn niçün şâd olmaya
asl-ı yâr eyler kerem sûret niçün şâd olmaya
gonca-i dil açılıp hâtır niçün şâd olmaya
bâğda güller mi yok gülşende bülbüller mi yok
derd-i aşka öyle bir dîdâr giriftâr eyleye
âşık-ı pâbeste vü derdesti reftâr eyleye
âşık oldur cennetü-l-a’lâda iftâr eyleye
görmeziz bir dil ki tûtî gibi güftâr eyleye
söyledir mi yok cihânda bilmezin söyler mi yok
serv-kâmet yâri sanki lâle vurmuş dâl eden
her ne ahvâl içre olsa yâr ilen hemhâl eden
mu’ciz-i kimyâ mıdır zehr-âbı sevda bal eden
sengden dil kem mi yâ seng-i siyâhı la’l eden
afitâb-i feyz-bahşâ-yı bülend-ahter mi yok
yâdigâr olsun size Beyzâde’den ahbâb-ı nazm
çeşm-i dilden cûş edip de çağlasın seylâb-ı nazm
işbu tahmîsden te’allüm eylesin tullâb-ı nazm
niçin ebkâr-i ma’ânî beslemez erbâb-i nazm
yoksa Yahyâ gibi üstâd-i sühan-perver mi yok
tahmîs-i gazel-i Fennî rahmetullâhi ‘aleyh
fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
gönlümün sultânı sen yoksan saray zindan kalır
var isen bîçâre gönlüm bak nasıl handan kalır
gel ki sen dillerde belki aşkımız destan kalır
gitme ey rûh-ı revânım çünki ten bî-cân kalır
hasretinle dîdeler giryân ciğer büryân kalır
bülbülün indinde bir güldestedir nîrân-ı aşk
nâr-ı gülden zâr eder bülbül gelir devrân-ı aşk
hiç gülâbından kanar mı teşne-dil hayrân-ı aşk
sen gidince bil ki koymaz hâlime sekrân-ı aşk
muhtemel kim sırrımız fâş olmaga meydân kalır
âteş-i aşkında hep pervâneler devvâr iken
saf-be-saf hüccâc-ı beytullah gibi hemvâr iken
dil harîm-i hass-ı şehdir ka’be dört dîvâr iken
iltifâtınla gönül yap yıkma fırsat var iken
bu güzellik sanma ey meh-rû sana her an kalır
kim gönül tahtındadır serden alır huşyârlığı
hangi sultan hoş görür mülkünde isyankârlığı
bir nazarla hâk ile yeksân eder hünkârlığı
kimden öğrenmiş gözün bilmem bu efsûnkârlığı
Bû Ali Sînâ yanında tıfl-ı ebced-hân kalır
her işin sen evvelinden hâlis eyle niyyeti
Hakk’a râm ol terk edip şol kibr ü nefsâniyyeti
nefsi yânî şol emîr-i mülk-i hayvâniyyeti
i’tiyâd eyler isen insâne insâniyyeti
sen gidince nâmın âlemde yine insân kalır
sanma bâkîdir fenâ mülkünde sıhhat âfiyet
menzilin hâtırda tutmakdır bilirsen ma’rifet
zulm ile âbâd olan berbâd olurmuş âkıbet
satma ikbâlinle ey zâlim gurûr u übbehet
zulm ile ma’mûr olan kâşâne tez vîrân kalır
gir yavûz-âsâ adüvv-i cân u cânân rezmine
verme fırsat sen sakın hâ nefs ü şeytân hezmine
sâdık ol hep aşk ile Beyzâde azm ü cezmine
ol mülâzım genç iken erbâb-ı hâlin bezmine
pîr-i aşka uymayan Fennî gibi nâdân kalır
sen benim
fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
şol benim gark olduğum umman senindir sen benim
dür senin asdaf senin mercan senindir sen benim
aşk içün ben tâ ezel Hayy’dan gelip düştüm yola
menzilim Hû’dur benim kervan senindir sen benim
gözlerim bağlandı aşkından uzattım boynumu
kes bu gerdânım yeter kurban senindir sen benim
bir hasad ettin de sanki göğ ekin biçmiş gibi
rûzgâra saldığın harman senindir sen benim
öyle bir derd içre düştüm sabr u tâkat kalmadı
lâyutâk illet benim derman senindir sen benim
ben bu illetten yatıp yorgan döşek duymam keder
hem döşek hem örttüğüm yorgan senindir sen benim
imdi ölsem gam değil hiç âkıbet vuslat olur
dâr-ı cennet hûri vü gılman senindir sen benim
sorsalar senden eger Beyzâde eş’ârın kime
şol dilimden süzdüğüm dîvan senindir sen benim
Erzurumlu Emrâh’a gazeline nazireciktir.
tahmîs-i gazel-i Veysel Öksüz rahmetullâhi ‘aleyh
fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
şol gönül tahtında yârdan gayrı sultân olmuyor
âdem ol sultâna kul olmazsa insân olmuyor
müşkilin arz etmeyen insâna ihsân olmuyor
böyle müşkil ıztırâbın şerhi âsân olmuyor
her ne yapsam sûz-i dilden def’-i hicrân olmuyor
men ehabbe* sırrın idrâk eylemekliktir usûl
kul usûl bilmezse derler ki nasîb olmaz vusûl
hasretinden haste düştüm böyle kaldım ben melûl
iftirâkın zahmı sensiz etmiyor merhem kabûl
neyleyim her gonca her gül derde dermân olmuyor
cümle ezhâr böyle bûyundan cüdâ düşmüş iken
savrulup bir yelle kûyundan cüdâ düşmüş iken
çağlayıp eşkim de cûyundan cüdâ düşmüş iken
murg-i dil gülzâr-ı rûyundan cüdâ düşmüş iken
âh edip inler müdâm bir lahza handân olmuyor
rûz-ı mahşer ümmetimdendir hitâbın olmadan
ravzana girmek muhaldir kutlu bâbın olmadan
havz-ı kevserden kanar mı dil gülâbın olmadan
bir karanlık yer bu âlem âfitâbın olmadan
dilde gam kervânı varken neş’e mihmân olmuyor
cânıma minnet çekersem hep kahır aşkın için
eylerim her kahra elbet ben sabır aşkın için
yâd ola Beyzâde’den on beş satır aşkın için
her cefâ her cevre Öksüz katlanır aşkın için
hicre lâkin ey nigârım sabra imkân olmuyor
* Bu söz, Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselâm) hadîs-i şerîfinden bir kısım olup, hadîsin tamamı “Kişi sevdiğiyle beraberdir” meâlindedir.
***
Beyzâde (A. Kerim AK)
Nisan 2021