KENDİNİ ARAYIŞIN HUZURSUZLUĞU: HERMAN HESSE VE BOZKIRKURDU
19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk yarısı arasındaki bir asırlık zaman diliminde yaşayan Avrupa toplumları ve entelektüelleri; modern dünyanın derin krizleri, kapitalizmin vaat ettiği cennetin gerçekleşmemesi, kitlesel ölümlerle sonuçlanan savaşlar gibi sebeplerden dolayı büyük hayal kırıklıkları içindedir. Bu yüzyıllık dönemde, sosyalizm gibi toplumcu organize muhalefet hareketlerinin yanı sıra; savaş karşıtlığı, burjuva değerlerine isyan, insana ve topluma yabancılaşma ve bireyin özgürlük arayışı gibi temaları içeren bireyci varoluşçu ve nihilist düşünceler de revaç bulmuştur. Dönemin toplumcu eleştirisi Marx ve sosyalist fikirler etrafında şekillenirken; Friedrich Nietzsche, Albert Camus, Jean Paul Sartre, Franz Kafka, Thomas Mann, Andre Gide ve Herman Hesse gibi düşünür/yazarlar bireysel arayış ve başkaldırının ma’kesi olmuştur.
***
Herman Hesse; Bozkırkurdu, Siddharta, Peter Camenzind, Demian, Narziss ve Goldmund, Çarklar Arasında ve Boncuk Oyunu gibi kitaplarında bireyin kendisi hakkındaki teemmülü, kendini kanıtlama ve kendini aşma temalarını işlemiştir. Usta yazar ile 2001 yılında, Buddha’nın hayatını yorumlayan “Siddharta” ve bir tarikatın usta-çırak ilişkisinin hikâyesi içinde mistik düşünceyi anlatan “Boncuk Oyunu” kitaplarını okuyarak tanışmıştım. Bozkırkurdu’nu ise bugün, yani aldığım tarihten 20 yıl sonra okuyor ve derin düşüncelere dalıyorum.
Yazar, otobiyografik (1) özellikler gösteren Bozkırkurdu’nda romantizmden klasik müziğe, Uzakdoğu düşüncesinden psikanalize, Goethe’den Nietzsche’ye uzanan geniş bir entelektüel birikimi bilinçli bir şekilde kullanıyor. Burjuva eleştirisi, intihar düşüncesi, klasik müzik gibi konuların laytmotif (2) olarak sürekli tekrar edildiği romanda, Harry Haller’in basit hikâyesi anlatılmakta. Genelde bunalım halinde olan ve bizde ‘akşamcı’ olarak nitelendirilebilecek bir yaşam tarzı sürdüren Harry, gerçekle hayal arasında yaşamaktadır. Kendini Bozkırkurdu olarak tanımlayan Harry, roman boyunca “yalnız deliler için” olan “tılsımlı tiyatro”nun peşindedir. İntihar korkusuyla eve gidemeyip kendisini meyhaneye attığı bir akşam, onu içinde bulunduğu bunalımlı psikolojiden -ciddi ruh halinden eğlence dünyasına çekerek- çıkartan Hermine’yle karşılaşır. Hermine sayesinde gizemli Pablo’yla tanışıp Hermine’yle beraber maskeli baloya gittikten sonra uzun süredir peşinde olduğu “tılsımlı tiyatro”yu keşfeder. Tılsımlı tiyatroda ölümsüzlüğe ulaştırıcı mizahı öğrenmede başarısız olur ve mustarip olduğu hayat oyunu döngüsüne tekrar döner.
Romanda Harry’nin psikolojik sorunları olduğu için gerçekte başından geçenler ile hayalinde olanlar birbirine karışıyor. Bu durum okuyucuya, romanın başında Harry’nin notlarını yayına hazırlayanın bu notlara ilişkin “yarı çarpık, yarı güzel düşüncelerle yüklü düşler” yorumu, Harry’nin eski bir duvardaki bir kapıda hayali yazılar görmesi, duvarda veya pankartta görülen yazılarda “yalnız deliler için” yazılması gibi ifade/durumlarla hissettiriliyor. Bununla birlikte Hesse, romanda kahramanın dilinden ciddi bir toplum eleştirisi yaptığından dolayı, bir takım sert tepkilerden kaçınmak için hikâyeyi aklen ma’lul olan birinin ağzından anlatmayı tercih etmiş de olabilir. Bu tarz bir anlatım şekli önceden beri mevcut olup Erasmus’un “Deliliğe Övgü”, Papini’nin “Gog” kitaplarında da örnekleri mevcuttur (3).
***
Karmaşık bir kurguya sahip olan romanda, sırayla üç farklı anlatıcı, aynı hikâyeyi kendi bakış açılarıyla okuyucuya aktarmakta. Psikanalitik düşüncenin yoğun etkisinin görüldüğü romandaki bu üç anlatıcı, Freudcu zihin şemasındaki üç yapı şeklinde yorumlanabilir. Hikâyenin kahramanı Bozkırkurdu, kişide potansiyel olarak var olan, en eski ve ilkel parçası içgüdüleri simgeleyen “id”e; hikâyeyi yayına hazırlayan ev sahibesinin yeğeni, toplumdan ve ana-babadan aktarılan değerleri ifade eden “süper ego”ya; romanın içinde doğrudan bir rolü olmayıp dışarıdan bir kitapçık yoluyla romana müdahale eden muhayyel bir ruh çözümleyici kişi (Hesse’in kendisi) , ruhsal süreçleri organize eden ve düzenleyici dizge olarak da adlandırılan “ego”ya tekabül etmektedir (4).
Yoğun psikolojik tahliller içeren romanda, psikanaliz metodunun uygulanışını da görmekteyiz: Harry’nin Pablo’nun tılsımlı tiyatrosunda onun verdiği uyuşturucuyla içine girdiği garip hadiselerin meydana geldiği farklı boyut, esasında Harry’nin bilinçaltından başka bir şey değil. Uyuşturucu vererek bu yeni sıra dışı boyutun ortaya çıkmasını sağlayan ve arkadan sufleler veren Pablo ise farklı metotlarla bireyin bilinçaltını keşfetmeye çalışan psikolog/psikiyatristleri temsil etmekte (5).
Romanda rastladığımız diğer bir psikolojik kavram ise gerçekten var olup olmadığı belirsiz olan Hermine karakterinde hayat buluyor. Harry ile oldukça yeni tanışmış olmalarına rağmen, karşılaşmalarında Hermine hakkındaki düşünceler (mesela “Hermine çok yakınımdı benim, dostum, kardeşim, tıpatıp aynımdı…”, “gençlik arkadaşım Herman’ın da benzeriydi”), sonradan Hermann’e dönüşen Hermine’in esasında Carl Jung’un psikanalitik modelinde Haller’in bilinçdışının kadın tarafı yani animası (6) olduğunu göstermektedir.
***
Bozkırkurdu, edebi çevrelerde oldukça beğenilmiş, gelenekçi/muhafazakâr çevrelerde ahlaksızlığı ve uyuşturucu kullanımını özendirdiği gerekçesiyle çok sert şekilde eleştirilmiştir (7). Kitap, burjuva/batı mantalitesini ve kurulu düzeni sorguladığı için 60’lı yıllarda Avrupa’da gençler arasında etkili olan Hippi Hareketi (8) arasında da en popüler eserler arasında yer almış ve Herman Hesse hippiler arasında adeta bir lider (9) kabul edilmiştir.
Bireysel arayışın kült (10) eserlerinin mucidi Hesse’nin konformizmi (11) reddedip bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkında olarak alternatiflere yönelme çabası oldukça değerli.
Yazarın Bozkırkurdu ile ilgili söylediği şu sözler, hiçlikte yok olmayı kabul etmeyip hâlâ ümidin ve kalp huzurunun peşinde olduğunu gösteriyor: “Okurlarıma romanımı, nasıl anlamaları gerektiğini ne anlatabilirim ne de böyle bir şeye kalkışmak isterim. Yeter ki bu kitabı okuyan herkes, içinde kendinden bir şeyler bulsun ve bundan yararlansın. Gene de, Bozkırkurdu’nun öyküsünün insanı kemiren bir hastalıktan ve bunalımdan söz ettiğini ama tüm bunların ölüme ve yok olmaya değil, tersine iyileşmeye yönelik olduğunu anlarsa kendimi mutlu hissedeceğim. (12)”
A. Ragıp AKAY
Haziran 2021
__________________
Dipnotlar:
Özel Not: Metinde ve notlarda geçen ma’kes (yansıma yeri), teemmül (derinlikli düşünme), mucit (icat eden), vukûf (anlama, bilme), mukîm (yerleşik) kelimeleri, günümüzde kullanımı azalmış olsalar da Türkçe’nin söz varlığına ait kelimelerdir. Bu metinde kullanıldığı manayı oldukça güzel bir şekilde ifade ettiğini düşündüğüm için kullanmayı tercih ettim. Bu konuda, Banu Ertuğrul-Onur Ertuğrul’un Can Yayınları’ndan çıkan Lugat 365-Bazı Kelimeler Çok Güzel başlıklı kitabını ilgilenenlere tavsiye ederim.
(1) Hermann Hesse’nin (1877-1962) bütün eserleri öz yaşam öyküsü ve duygu/düşüncelerinin muhtelif kesitlerinin aktarımlarından oluşmakta. Misyoner bir ailenin çocuğu olan yazar, önce ailevi sebeplerle daha sonra da gezmek için Hindistan’da bulunmuş, ergenlik zamanında İsviçre’ye gelmiştir. Gençlik yıllarında yaşadığı bunalımlardan ötürü intihar etme teşebbüsünde bulununca, ailesi tarafından Carl Jung’un bir öğrencisinin yönetimindeki bir poliklinikte tedavi görmesi sağlanmıştır. Dedesi ve babasının entelektüel ilgileri Herman Hesse’in zamanının Avrupa kültürüne derin vukûfunu sağlamıştır. Hayatının ilerleyen yıllarında kitapçılarda çalışarak filoloji, teoloji ve hukuk konusunda uzmanlaşmış; Goethe, Lessing, Schiller gibi yazarlar ile Yunan mitolojisi üzerine çalışmış ve Alman romantiklerinden esinlenen şiirler yazmıştır. Fırtınalı bir aile yaşamı olan Hesse’nin başından 3 evlilik geçmiş; ilk karısının şizofreniye yakalanması sebebiyle, ikinci karısıyla karakter uyumsuzluğu kaynaklı anlaşamamaları sonucu karısının talebiyle boşanmıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında nasyonel sosyalistlerin baskılarından dolayı eserleri gazetelerde yayınlanmayan yazar, 1946’da Nobel ödülü almıştır. Detaylı biyografi için bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Hermann_Hesse
(2) Laytmotif: Bir eserde, ana duyguyu, düşünceyi veya kişiliği göstermek için kullanılan motif, ana motif. (TDK Güncel Sözlük’ten alınmıştır.)
(3) Buna Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde, romana muhtemelen devrimleri hicvederek eleştirdiği için başı derde girebileceğini düşünerek eklemeyi düşündüğü fakat eklemediği mektup da örnek verilebilir. Halit Ayarcı’nın Doktor Ramiz’e gönderdiği -romanın anlatıcısı Hayri İrdal hakkındaki- mektup romanı tam tersi bir mecraya getirecektir. Bkz. Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, 2002 İstanbul, s. 320-321.
(4) Freud’un tipolojisi için bkz. https://www.psikonet.com/id-ego-superego_nedir-125.html
(5) Bekir Zengin, “Hermann Hesse’nin Step Kurdu Başlıklı Eserinde Çağ Eleştirisi ve Psikanalizmin İzleri”. Bkz. http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/70.pdf
(6) Anima ve animus, Carl Jung’un analitik psikoloji ekolünde kolektif bilinçdışı teorisinin bir parçasıdır. Jung, animusu bir kadının bilinç dışı erkek tarafı ve animayı da bir erkeğin bilinç dışı kadın tarafı olarak tanımlamıştır. Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Anima_ve_animus, https://didemcivici.com/seminer-anima-animus/. Hesse’nin oldukça fazla etkisinde kaldığı Jung da Hesse gibi Uzakdoğu düşüncesinden etkilenmiş olup anima/animus Çin düşüncesindeki yin ve yang’a oldukça benzemektedir. Bkz. https://fractalenlightenment.com/…/yin-yang-dynamics…
Freud ve Jung hakkında detaylı okuma için bkz. Dr. Mustafa Merter, Dokuz Yüz Katlı İnsan, Kaknüs Yayınları, 2007 İstanbul.
(7) Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Bozkırkurdu_(roman)
(8) Hippi hareketi hakkında şu linkte oldukça ilginç bilgiler mevcuttur: https://oggito.com/icerikler/bir-hippi-masali/65476
(9) Bkz. https://dumendergi.com/hermann-hesse-ve-bozkirkurdu-uzerine/
(10) Aslında bir din veya tarikata mensup olanları tanımlamak için kullanılan kült kelimesi, sanat ve edebiyatta kendine mahsus sadık bir okuyucu/izleyici kitlesine sahip eserler için kullanılmaktadır. Mesela Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı, edebiyatta kült kabul edilmektedir. Bkz. https://www.bursahakimiyet.com.tr/…/kult-kavrami-nedir…
(11) Konformizm: Toplumda yerleşmiş olan gelenek ve göreneklere, değer yargılarına, genel davranış biçimlerine saygı duyma, onlara karşı çıkmama ve onlarla barışık olarak yaşama biçimi; geleneklere, törelere uyma; uymacılık (Ötüken Sözlük’ten alınmıştır.)