KONUŞMAK
Kimin hakkı konuşmak ve susmak kimin görevi? Eğer bir yanardağ yoksa yüreğinde, yoksa eğer fırtınalar beyninde, konuşma! Hakikate dayanmıyorsan ve hedeflemiyorsan gerçeği ve gaye edinmemişsen en yüksekleri, sus!
Konuşmak, susanın ve susmasını bilenin hakkı, gevezenin değil. Konuşmak, konuşmayı bilenin hakkı. Ter dökenin ve kafa patlatanın ve çile çekenin hakkı. İlla zengin olanın değil, illa yaşlı olanın değil, illa makam ve mevki sahibi olanın değil, eline nasıl olursa imkân ve fırsat geçirmiş olanın değil, arkasını nasıl olursa olsun bir yere dayamışların değil; konuşmak, anlamlı bir söz söylemek isteyenin hakkı. Geçmişi bilen, mevcudu gözeten, geleceği hedefleyen, iyi ve doğru ve güzel ve anlamlı ve gerçek bir söz söyleyenin hakkı…
Sel gelmişse tepelerden, selin içinde yarı beline kadar batmış olanın hakkı; durumun vahametine ve imkânsızlıklara bakmadan önlemek ve korumak ve kurtarmak için çalışanın hakkı. Şimşeklerin ardı ardına çaktığı gecede, korkunç yağmurun altında evini, köyünü, yurdunu kurtarmaya gayret edenin hakkı. Kor güneşlerin altında yağmur gibi ter dökenlerin… Bir dakika bile boş oturmayanın. Oturduğunda bile aklı işinde olanın. Bileğini sıkmış, gözünü dikmiş, yüreğini toplamış ve kendini yekvücut haline getirmiş bulunanın… Önce kendisiyle, aklıyla, ruhuyla, yüreğiyle konuşmasını bilenin. Yücelere kanat açmaya gayret edenin… İlhamın o serin rüzgârına kendini açık tutanın hakkı, konuşmak. Kendinden bilenin değil, elbette… Konuşturanın, söz söyletenin ve izin verenin kim olduğunu tam manasıyla idrak edenin…
Param yok diye üzülme, mevkiim yok diye yerinme, imkânım yok diye sıkılma; murad edilmişse sana konuşmak, seni susturacak olan kim? Kimdir o zaman seni susturacak olan, kim? Söyle bana, kim?
* * *
Sevgiyle aç kendini gerçeğe, yücelere aç aklını, muhabbetle aç insanlara yerini yurdunu, köyünü. Değirmende öğüt ununu, pişir tandırda ekmeğini, bir sofra hazırla insanlara ve paylaş onlarla güzellikleri, iyilikleri, doğrulukları… Kevser suyu getir dağlardan, baldan tatlı, soğuk, berrak ve temiz; yere çömel, destiden doldur bardaklara ve sun insanlara.
/// Haydar Murad Hepsev’in bu yazısı, Yüce Devlet Dergisi’nde (1 Ekim 1995, sayı 2, s.1) yayınlanmış; 07 Kasım 2007’de yucedevlet.com’a eklenmiş, (Aralık 2011′de sitemiz yeniden yapılandırılmadan önce) 462 kere okunmuştur.