SON SULTANU-Ş-ŞUARA KİM ?
Bir insan düşünün ki hem şair hem de büyük bir şair. Dillerde dolaşan, ezberlenen, her antolojiye alınan, yabancı dillere çevrilen şiirleriyle Cumhuriyet döneminin en önemli şairlerinden biri. Son elli yıl içinde ortaya çıkmış iki şiir akımından sonuncusunun, İkinci Yeni’nin en belirgin ve doğurgan şairlerinden biri, belki de birincisi. Şiir ve fikirleriyle hem solun hem sağın saygısını kazanmış ender kişilerden biri…
Bir insan düşünün ki hem edebiyatçı hem de çok yönlü olanlarından. Öyküleri, piyesleri, hatıraları, yaşamöyküleri, incelemeleri, eleştirileri, denemeleriyle edebiyatın hemen her alanında eser verebilmiş nadir yazarlardan biri.
Bir insan düşünün ki hem düşünce adamı hem de en büyüklerinden. Eserleri, farklılığı, kazandırdıkları ortada, belli ve aşikar; ama henüz daha yeterince incelenmiş değil; kendisi ve eserleri hakkında piyasada dolaşan bir çok kitap var ama bunlar maalesef derinlik ve özgünlükten yoksun. Büyük Dirilişçinin yenilikleri, farklılıkları, eserlerinin büyüklüğü ortaya konulsa Doğu’nun ve Batı’nın önünde saygıyla eğileceği bir düşünür kabul edilirdi. Ne yazık ki öncelikle bizler onun kıymetini yeterince bilmiyoruz.
Bir insan düşünün ki aynı zamanda hareket, siyaset ve devlet adamı. Fikirleri sadece söz ve yazılarda kalanlardan değil. Fikirlerinin hayata geçirilmesi için risk alan, fedakârlıktan kaçınmayan, çile çekmeyi göze alan bir aksiyoner…
Sonu ne ve nasıl olursa olsun (50 yaşından sonra) kurduğu Diriliş Partisi, önemli önerileriyle ülkenin ve siyasilerin önündeki birçok sorunu aşmaya vesile olmuştur. Bunlardan yalnızca bir tanesini aktarayım: O zaman kadar Avrupa Birliği’ne herkes karşı iken parti programına (1991) koyduğu “Biz bu birliğe karşı değiliz, ülkemizin önündeki seçeneklerden yalnızca biridir.” görüşü bugün en büyük ağızlar tarafından söylenmiyor mu, buna göre hareket edilmiyor mu? Üstad, üç seneden fazla süren ve her kesimden binlerce insanın katıldığı cumartesi sohbetlerinde sorulan her soruya cevap vermişti. Her ay Bursa ve Adapazarı’na; fırsat bulduğunda ise Elazığlara kadar gider, konferanslar verirdi. Ankara’daki, Eskişehir ve Gebze’deki konferanslarını; Bursa, Adapazarı ve Pendik’teki meydan konuşmalarına katılıp da bunları unutan tek bir kişi var mı?
Her türlü zorluğa hatta imkânsızlığa rağmen 30 seneyi aşan bir zaman diliminde çıkardığı Diriliş Dergisi (Gazetesi), ortada değil mi?
O, tam bir insan. Evet, her insan gibi hataları var; belki de bunlar çok büyük. Ama bize düşen hata görmek değildir; bize iyilik, doğruluk ve güzellik görmek düşer. Büyüklerimizin bize öğrettiği budur.
Büyük Alman şairi Goethe hakkında Fransız şair Paul Valery “O, tek bir hayat vasıtasıyla sonsuz hayat yaşadı” demiş. Bu söz, günümüzde, kanımca en çok Üstad Sezai Karakoç hakkında geçerli. Böyle güzel sözler söyleyemesek de hiç olmazsa büyüklerimizin hakkını yaşadıkları zaman içinde teslim etmekle, en azından insanlık borcumuzu ödemiş olmaz mıyız?
***
Sultan-uş-şuara, şairlerin sultanı demektir; Divan Edebiyatımızın şaşaalı devirlerinde, yaşayan en büyük şaire verilen bir unvandır. Cumhuriyet devrinde de rahmetli Ahmet Kabaklı’nın yönetimindeki Türk Edebiyatı Vakfı’nın girişimiyle 1980’de, Üstad Necip Fazıl’a “Türkçenin yaşayan en büyük şairi, sultânüşşuarâ” unvanı verildi. (Rahmetli Üstada, 25 Mayıs 1980’de, Kültür Bakanlığı’nca, doğumunun 75. yılı vesilesiyle Büyük Kültür Armağanı verilmişti.) Bu ödül ve unvanların verilmesi için tabii ki çok geç kalınmıştı.
Şairlerin Sultanı unvanı, Necip Fazıl Bey’in 1983’teki hazin vefatından beri sahibini bekliyor.
Aslında, ta o günden beri sahibi var: Üstad Sezai Karakoç. Ama bu unvanın ona resmen verilmesi için geç kalındı. Gerçi o, şiirin gönüllerdeki ve dillerdeki tek sultanıdır. Ama şunu önermekle en azından şahsıma düşeni yapmak istiyorum. Sezai Bey, 1933 doğumludur yani içinde bulunduğumuz yıl, onun 70. yaşını idrak ettiği senedir. Sultan-uş-şuara unvanını ona resmen tevdi etmenin tam zamanıdır. Bir vakıf, dernek ya da birlik bu işi üstlenmeli ve milletimizin bu büyüğüne vefa borcumuzu ödemeye çalışmalıdır.
“İnsâfın o yerde nâmı yok mu?”
* Bu yazı, Yazgı Dergisi’nde (Mayıs-Haziran 2003, 3. sayı, s.12–13) yayınlanmıştır.
// Kültür Bakanlığı, 1979’dan bu yana verilen “Kültür Sanat Büyük Ödülü”nü, “insani duyguların canlı algılar halinde yaşayarak gittiği büyük şiir yatağında akması, insanlık macerasında ruhun ve milletimizin özelinde yüksek bir ifadeye kavuşmuş olan tarihi yenilendirme fırtınalarını şiirinde yansıtması sebebiyle” 2006 yılında, Sezai Bey’e verdi.
/// 2011 Cumhurbaşkanlığı (Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerinden) Edebiyat ödülü, Sezai Karakoç’a verildi. Törende yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Gül, “ödül alan büyük şair ve düşünce insanı olarak Sezai Karakoç’tan birçok Türk gencinin faydalandığını, kendisinin de lise yıllarından itibaren fikir ve dünya görüşünün oluşmasında Karakoç’un önemli katkıları olduğunu” ifade etti.
//// Sultanu-ş-şuara unvanı, halen ve henüz kimseye verilmemiştir, dolayısıyla yukarıdaki yazıda yapılan öneri geçerliğini hâlâ korumaktadır. Kültür ve sanat dünyamızda “insaf”, hâlâ bulunamamıştır.