TÜRKÇEDE ‘DİL’ KELİMESİNİN KÖKENİ HAKKINDA
Türkçede ‘dil’ kelimesi, eski Türkçede ‘tı-l’ idi, sonra orta Türkçede ‘tıl’ olarak devam etti ve ‘dil’e dönüştü. Söylemek manasında ondan türeyen ‘ti-mek’, sonra ‘di-mek’ oldu.
tıl veya til: ‘Dil’ (organ ve işlev). ‘câsûs’ kelimesinden. / Eski Türkçe ‘câsûs’ (Orhun Kitâbeleri); Tılıġ sabıġ alı olur (casus olup bilgi alır.) / tıl: el-lisân, el-kelâm, el-luga. Oğuz tılı (Lugâtu-l-Guziyye.) Eski Türkçe: ‘ağızdaki uzuv” (Uygurca Maniheist metinler, 900 yılından önce.) / Eski Türkçe: ‘kelâm (söz, ifâde)’ (Kaşgarî, Dîvânu Lugâti-t-Türk, 1073).
Türkçe dil’in ‘sorguya çekilmek için yakalanan tutsak’ anlamı, düşündürücüdür. ‘dil almak, dil getirmek’ gibi sözlerde dil ‘tutsak’ olarak kullanılır. Bu anlamın Türkçe dil’den çevrildiği anlaşılıyor.
Türkçe zaman içinde, aşağıdaki gibi şekillenmiş ve değişmiş ve gelişim göstermiştir: Ural-Altay dil ailesi > Türk dil ailesi > Güney Dilleri: Horasan Türkçesi (İran) – Gagavuz Türkçesi (Balkan Gök oğuz Türkçesi (Türkiye, Avrupa) – Gök Oğuz Türkçesi (Moldova) – Türkiye Türkçesi (Türkiye, Avrupa) / (Not: ‘>’ işaretini solundaki, dilin eski olan hali için kullanılmıştır, Dil bilginlerinin hepsi bu konuda tam birlik içinde değildir.)
LİSÂN: Hâricetu-l-kelâm ma’nâsına. Sinirli yaprak dedikleri ota ki baga yaprağı dirler; lisânu-l-haml lisânu-l-kelb dirler ve kıış dili didiklerine lisânu-l-‘asâfîr dirler ve mersin yaprağına benzer küçerek daqîq; lisânu-l-feres dahi dirler. (Muslihuddin Mustafa, Ahter-i Kebîr, h. 952 / m. 1545 (1). [Harici kelam manası vardır. Sinirli yaprak dedikleri ota ki baga yaprağı da lisan derler; yüklenme, gebe olma ve köpek dili de derler ve kıış dili dediklerine serçe dili derler ve mersin yaprağına benzer küçük yapraklara derler; at lisanı da derler. ( Sadeleştirmeler, tarafımızdan yapılmıştır.)]
“ZEBÂN: Ma’nâ-yı haqîqîsi âlet-i tekellüm olan ‘uzv-ı mahsûsdur ki ‘Arabîde (lisân) denir. (Hakiki manası, konuşma aleti olan organdır, Arapçada ‘lisân’ denir.) Ammâ bir kavmin isti’mâl ettikleri lügate dahi ‘zebân’ denilir. (Bir kavmin kullandığı dile, ‘zebân’ denilir.) (Bkz. Şu‘ûrî Hasan Efendi, FERHENG-İ ŞU‘ÛRÎ LİSÂNU’L-ACEM, c.3, s.2038 (2) ; Sadeleştirmeler, tarafımızdan yapılmıştır.)”
Türkçe ve Farsça’da ‘Dil’ ve ‘Amaç’ Kelimesi
Farsça’da dil kelimesi ‘gönül, kalb; niyet; cesaret, yürek’ manalarına gelir. Türkler ve Farslar, tarihte çok yakın ilişki içinde bulunmuşlardır. Yaptıkları savaşlar daha çok bilinir ama kız alıp verme, ticaret, iki kavmin İpek Yolu üzerinde bulunması, dillerine de yansımıştır. Türkçeden Farsçaya, Farsçadan Türkçeye çok kelime geçmiştir. (Bu konuda Elnaz Maleki’nin (3) makalesi oldukça aydınlatıcıdır.) Onun için bizde ‘lisan’ anlamındaki ‘dil’ kelimesinin, Farsçadaki ‘dil’den gelmesi veya tam tersi olması, normal karşılanmalıdır. Dilden çıkan söz, kulaktan kalbe girer ve büyük etki yapar. Bizdeki ‘dil yarası’ deyimi, bunu ispat eder.
Ayrıca hem Türklere hem İranlılara komşu olan Tacikistan’da yaşayan Taciklerin konuştuğu dil de Farsçanın bir lehçesidir; Derîce, Doğu Farsçası veya Afgan Farsçası da denir. Tacikistan dışında, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Türkmenistan gibi ülkelerde yaşayan insanların dilidir.
Büyük Selçuklu (dolayısıyla Anadolu Selçuklu) Devleti’nin bürokrasi ve dış ilişkilerdeki resmi dili Farsça idi. Bu, bir süre Osmanlı’da da devam etmiştir. Mevlana Celaleddin Rumi (kuddise sirruh)’un doğduğu şehir olan Belh de Afganistan’ın kuzeyindedir. Anadolu Farsçası diyebileceğimiz bir lehçe de, çoğunlukla onun ve eserlerinin etkisiyle gelişmiştir. Anadolu kıtasının büyük şehirlerinde Farsçayı çok iyi bilen ve kitapları olan âlimler ve Farsça şiir yazan çok sanatkârlar çıkmıştır.
Dil ve gönül gibi Türkçe ve Farsçadaki ‘amaç’ kelimesi de, oldukça benzer kullanımlarda olan bir kelimedir. İlk olarak atıcılıkta ‘nişan alınan yer; hedef tahtası; nişan yeri; hedef’ anlamlarında kullanılıyordu. (Dil âlimleri, kelimenin köken olarak Türkçe mi yoksa Farsça mı olduğunda kararsızdır. Her ikisi de olabilir, bunun sebebini yukarıda yazmıştık.)
Bu kelime; Eski Türkçede ‘hedef’ (Kaşgarî, Dîvânu Lugati-t-Türk, 1073); Türkiye Türkçesinde ‘hedef’ ‘Gönlüm ol oklar içün oldı amac (Gönlüm o oklar için hedef oldu)’; (Sultan Veled, Dîvân, 1320 yılından önce); Türkiye Türkçesi:’âmâc: ok nişānı, hedef’ manalarında kullanılıyordu (Meninski, Thesaurus, 1680).
Cumhuriyetten sonra ‘ulaşılmak istenen, elde edilmek istenen sonuç; erek; hedef; gaye; maksat; meram; niyet; dava; güdek; ideal; mefkûre; uğur; ülkü’ anlamlarında kullanılmaya başlanmıştır. Artık ‘hedef tahtası’ manası terkedilmiştir. Riyâzî’nin Düstûrül-Amel’i ile başlayan Farsça-Türkçe ihtisas sözlüklerinden biri Ferheng-i Şu’ûrî’dir (). Şu’ûrî Hasan Efendi bu eserini on iki yılda yazmış, h.1092 / m.1682 yılında tamamlamıştır. İbn Manzûr’un Lisânu-l-Arab adlı sözlüğüne nazire olarak yazılmış olan Lisânu’l-Acem, yani bilinen adıyla Ferheng-i Şu’ûrî, Farsça kelime ve darb-ı mesel hükmündeki mecazi kullanımların Osmanlı Türkçesi karşılıklarını içermektedir. Kelimelere mana verildikten sonra, ağırlıklı olarak Fars edebiyatından bazen de özellikle Ali Şîr Nevâî’den alınan şahit beyitlerle bu manalar desteklenmiştir. Bu eser, Osmanlı Türkçesinin Fars dilinden etkilenmesinden dolayı, Klasik Türk Şiiri araştırmaları için de önemli bir kaynak niteliğindedir. Anadolu’da yazılmış sözlük geleneği içerisinde ihtisas sözlüğü olarak şiiri konu alan bu değerli eser, Osmanlı âlimlerinin ve kendinden sonra gelen sözlükçülerin sıkça kullandığı bir başvuru kaynağıdır. Bu eser özellikle Farsçadan Türkçeye tercüme yapacak günümüz araştırmacıları için de rehber hüviyetindedir..
“AMAÇ: hedef; bir rivayete göre İran dilinden ‘saban’ ve ‘hedef’ manalarında, çok eski bir zamanda Eski Türkçeye geçmiş bir kelimedir. (Bkz. Prof. Dr. Andreas Tietze, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati, Tüba yay., c. 1, Ankara 2016, s.365)
Haydar HEPSEV
Mayıs 2022
___________________
Notlar:
(1) Muslihuddin Mustafa (vefatı h.968 / m.1560-61) Ahterî adlı sözlüğü ile tanınmış meşhur ünlü dil âlimi. ] Afyon Karahisar’da doğduğu için Karahisârî nisbesiyle de anılır; [bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, (madde yazarı: Hulusi Kılıç), İstanbul1989, c.2, s.184-185; https://islamansiklopedisi.org.tr/ahteri
(2) Riyâzî’nin Düstûrül-Amel’i ile başlayan Farsça-Türkçe ihtisas sözlüklerinden biri Ferheng-i Şu’ûrî’dir. Şu’ûrî Hasan Efendi bu eserini on iki yılda yazmış, h.1092 / m.1682 yılında tamamlamıştır. İbn Manzûr’un Lisânu-l-Arab adlı sözlüğüne nazire olarak yazılmış olan Lisânu’l-Acem, yani bilinen adıyla Ferheng-i Şu’ûrî, Farsça kelime ve darb-ı mesel hükmündeki mecazi kullanımların Osmanlı Türkçesi karşılıklarını içermektedir. Kelimelere mana verildikten sonra, ağırlıklı olarak Fars edebiyatından bazen de özellikle Ali Şîr Nevâî’den alınan şahit beyitlerle bu manalar desteklenmiştir. Bu eser, Osmanlı Türkçesinin Fars dilinden etkilenmesinden dolayı, Klasik Türk Şiiri araştırmaları için de önemli bir kaynak niteliğindedir. Anadolu’da yazılmış sözlük geleneği içerisinde ihtisas sözlüğü olarak şiiri konu alan bu değerli eser, Osmanlı âlimlerinin ve kendinden sonra gelen sözlükçülerin sıkça kullandığı bir başvuru kaynağıdır. Bu eser özellikle Farsçadan Türkçeye tercüme yapacak günümüz araştırmacıları için de rehber hüviyetindedir.
(3) … Bu arada, yüzyıllar boyu birlikte ve birbirlerinin yanında yaşayan Türk ve Fars gibi iki komşu etnik, kültürel ve sosyal açıdan birbirleriyle yakın ve kaçınılmaz etkileşimde bulunmuşlar. Bu iki milletin kültür, gelenek ve görenek, terimler, atasözleri, deyimler, hikâyeler, kelimeler ve hatta simaları bile birbirinden etkilenmiştir ve birbirine benzemektedir. Şüphesiz Türkçe ve Farsçada yazılan tarihi kitaplar, ansiklopediler ve sözlüklere baktığımızda, bu iki kültür ve dilin birbirinden sayısız bir şekilde etkilendiği dikkat çekmektedir. Bu açıdan, bu makalede önce hâkim bir etniğin dil ve kültürünün başka bir etniğin dil ve kültürüne nasıl etki ettiğini incelenmektedir. Daha sonra da Türk ve Fars kültür ve dilinin birbirinden nasıl etkilendiği incelenmektedir. (s. 129)
Türkçe ve Farsçanın Etkileşimi
… Türkçenin de eski dillerden biri olarak, dünyanın batı ve doğusunda birçok konuşanı var. Bu, Türklerin bir zamanlar dünyaya hükmetmesi ve ayrıca bu dilin güçlülüğü ve yeterliliği sonucunda ortaya çıkmıştır. …
Ural-Altay dil grubundan olan ve Hint-Avrupa dillerini bu kadar etkisi altına alan bir dil, şüphesiz komşusu olan Farsçayı daha fazla etkisi altına almış olacaktır. Türkçe ve Farsça yüz yıllar boyu birlikte ve birbirlerinin yanında yaşamış ve karşılıklı etkileşim içinde olmuşlar. Dilin yanı sıra iki milletin, kültür, gelenek, görenek, terimler, deyimler, atasözleri, hikâyeler, masallar, sözcükler ve hatta simaları bile birbirine benzemektedir. Ünlü tarihçi John Perry Türkçenin Farsçaya etkisi konusunda şöyle demektedir: “Arapça, İslamiyet’in dili olduğu için Farsçayı etkilemiştir. Türkçe de, şiir dili olduğu için Farsçada derin etkiler bırakmıştır (Heyet, 1998: 98).
Mühendis Muhammed Sadık Naebi, Doktor Muhammedzadei Sedig’ın danışmanlığında “Farsçada Türkçe Sözcükler” adlı eserinde, 1,5 yıl boyunca 27 doğrudan ve onlarca dolaylı kaynaklarda araştırma yaparak, Farsçada 1000’den fazla Türkçe kelimesine rastlamıştır. Aslında birleşik kelimeleri de bunlara eklersek, binlerce Türkçe sözcüğün Farsçada kullanıldığını göreceğiz (Nayebi, 2005: 54). (s. 140-1)”
“Türk kültür ve medeniyetinin bazı parçaları isimleriyle birlikte İran ve hatta Hindistan ve Çine kadar gitmiştir. Burada ilk önce, dünyanın birçok diline özellikle de Farsçaya transfer edilen, Türklerin kullandığı giysiler ve onlarla ilgili kavramlara yer verilmiştir: Kot, Şalvar, Şal, Arxalıg, Geba, Çadır, Tuman,
Sarık, Patlar, Palto, Çekme, Kebçe, Çagçur, Tor, Torba, Corab, Leçek, Çoga, Cuxe, Çetir, Astar, Astin, Çak, Çin, Yaka, Düğme, Sancag, Sancag, Mıncıg, Kayçı ve Utu (ütmek fiilinden) bunlardan bazılarıdır. (s. 144-5)” {Bkz. Elnaz MALEKİ, “Türk Kültür ve Dilinin Fars Kültür ve Diliyle Etkileşimi”, TSA (Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi) / s.3, Aralık 2013]
(4) Bu kelime için Ötüken Sözlük (otukensozluk.com), Kubbealtı Lugatı (lugatim.com) ve Nişanyan Sözlük-Türkçe Etimolojik Sözlük (nisanyansozluk.com) eserlerinden yararlanılmıştır. [Ayrıca Artvin Yusufeli Uşhum köyü ağzındaki ‘dila çihmak’ deyimi ‘konuşma çağına erişmiş olmak’ anlamına gelir ve ilginç bir deyimdir. (Bkz. Zikri Turani, Türk Dil Kurumu, Ankara 2006; sozluk.gov.tr ]
#Dil #Lisan #Türkçe #Farsça #Sözlük #Lugat #Tarih