ŞARKA YENİDEN BAKIŞ ve İSLAM BİRLİĞİ
Küçüklüğün ve Büyüklüğün Şartı
Büyük devletten küçük devlete düştükten beri, her şeyimiz küçülmektedir. Gönüllerimiz, düşüncelerimiz de öyle. Siyaset bürokrasimiz, üniversite ve askeriyemizde, hemen bütün kurumlarımızda bir daralma ve sıkışma vardır. Ruh, akıl ve manevi yozlaşmanın neticesi olarak iki yüz yıllık batıcılık maceramız bir kaybediş ve küçülüş süreğinden başka bir şey değildir.
Oysaki devlet; ruh büyüklüğünün, büyük ve kapsamlı düşüncenin, atılımcı duygu ve devamlı heyecanın birleşimiyle kurulur. Yaşatılması ve büyütülmesi ve yine bunlarla kaimdir. Cesaret yetmez, bilgi yetmez, heyecan yetmez. . Bir millet ve devletin şeref ve haysiyeti için tefekkür, aşk ve şevk lazımdır, atılım üstüne atılım şarttır…
200 yıldır tutuk ve yorgun bir halle küçülmeyi kabul etmişliğimizin ardında tefekkür, siyaset ve bilgi yokluğu vardır. Bir doğu siyasetimiz yoktur. Batı politikamız var sanılır, lakin o da layıkıyla mevcut değildir. Değil önümüzdeki on seneye, altı aya bile bir öngörümüz yoktur. Olayların ardında kalma, gündem belirleyememe yetersizliğimiz bütün hızıyla devam etmektedir. Güçlü dış politika; tarih ve sosyoloji, şahıs ve kurumlar bilgisi, ülke ve milletlerin mizaç ve tavırlarının iyi değerlendirilmesi; onların strateji, teknoloji, ekonomi ve askeri güçlerinin iyi hesaplanmasıyla oluşturulur. Fakat hakiki bir iç siyaset olmadan dış politikanın yeterli olmayacağı bedihidir. 200 senedir kendimize ait bilgi, fikir ve duyguların aksi istikamette oluşumuz, dış politikadaki başarısızlığımızın da baş sebebini teşkil etmektedir. İç, kuvvetli olmadan dış, nasıl güçlü olabilecektir…
Doğudan Doğan ve Doğuya Doğan
Şark derken Ortadoğu’nun kuzeyi ve doğusunu kastediyorum. Bütün Asya ve Avrasya’yı kastediyorum. 1000 yıllık tarihimiz doğu ve batı siyasetlerinin çarkında oluşmuş ve gelişmiştir. Bugünkü durum geçicidir, yeniden dünya çapında olacağımız zamanlara yaklaşmaktayız. Hazırlığa başlamak gereklidir. Gayenin gerçekleştirilmesi, güçlü ön çalışma ve hazırlıklara bağlıdır. Batıya ve Doğuya yeniden bakmak, tarih ve sosyolojiden faydalanarak strateji, politika ve hedef belirleyerek, zamanın ve olayların akışı içinde bunları hayata geçirmeye çalışmak gereklidir.
Ruhen hazırlığı olmayan, fikren donanımı bulunmayan, aklen ve ilmen çaba göstermeyen, olayların ve gündemlerin altında kalmaya ve yenilmeye her zaman mahkûmdur. Evet, ama bunu düşünen, önceden gören ve hazırlanan var mı? Yeni oluşumlar için kafa yoran var mıdır? Evet, Ortadoğu’da birleşip bütünleşmek hayal değildir; hatta elzemdir, ta antik çağlardan beri tarihin bir gereğidir. Ortadoğu’daki bu oluşumun, dışa yani doğusuna ve batısına karşı takip edeceği siyasetin de araştırılması, düşünülmesi ve yeni olay ve durumlara çözümlerinin üretilmesi, yerinde bir hareket olacaktır.
Şark siyaseti bizim için her zaman zorluk ve güçlüklerle dolu ve son derece çetin olmuştur. Moğol istilası, Timur işgali, Akkoyunlular, Safeviler ve Ruslarla yapılan savaşlar bunu bize en acı bir şekilde hatırlatmaktadır. Doğu politikamızda, İran ve Rusya anahtar ülkelerdir. Osmanlı İran münasebetleri, Rusya’nın ortaya çıkışından sonra savaştan diplomasiye dönmüştür. İslam âlemi ve Ortadoğu’nun üzerinde, Batının kaba kuvveti olan Rusya, son üç yüz yıllık siyasetimizin en önemli unsurlarından biri olmuştur. Hem batı, hem doğu ve hem de kuzeyden bir canavar gibi çöküveren Rusya ortaya çıkmazdan evvel, Osmanlı ve İran devletleri arasında rekabet ve çatışma olması bir dereceye kadar normaldi. Bugün böyle bir çatışma, iki devlet için de yıkım demektir. Onun için ince ve güçlü siyaset gereklidir.
Tarihsiz Siyaset Kördür
Tarihimizde, İttihad-ı İslam ve şark siyasetinin kahramanı Yavuz Sultan Selim Han olmuştur ve onun politikasına, “Turan Siyaseti” denilmiştir. Âlim, şair, kahraman ve dâhi olan Yavuz Selim, Müneccimbaşı tarihine göre, Vassaf Tarihi’ni (2) sürekli inceler ve mütalaa edermiş.
Hülagu’yu biz sadece Bağdad’ı yakıp yıkan bir zalim olarak tanırız, aynı zamanda Haşhaşi terör örgütünü önce etkisiz hale getirip sonra nasıl yok ettiğini fazla bilmeyiz. (Tarih ilminin ne kadar gerekli, bilhassa devlet adamları için elzem olduğu burada bir kez daha ortaya çıkıyor.) İsmaililer, gulat-ı Şia’ya (3), katı tarikat disiplinine ve kaleleri üs edinen bir teşkilata dayanıyordu. PKK’nın neredeyse tıpkısı olan bu örgütle, Hülagu yalnız askeri olarak mücadele etmemiş, Cüveyni gibi âlimleri yanına alarak siyasi ve fikri çözümleri bulmasını bilmiş ve sonunda muvaffak olmuştur. İpuçlarımız ve çözümlerimiz, tarihimizde fazlasıyla mevcuttur.
Hazar Bir İslam Denizidir
8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut ÖZAL’ın girişimiyle bir “Karadeniz Ekonomik İşbirliği” örgütü kuruldu; Balkan, Kafkas ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin katılımıyla büyüdü. “Karadeniz ve Hazar Ekonomik İşbirliği Örgütü” şeklinde olsaydı, daha güçlü ve etkin bir organizasyon olurdu diye düşünüyorum. İran, Pakistan ve Afganistan’ında katılımıyla güçlendirilir ve bizim kendimizi daha çok göstereceğimiz bir teşkilata dönüştürülebilirdi.
Osmanlı birçok defalar Hazar ve Karadeniz’i bir kanalla birbirine bağlamaya çalıştıysa da muvaffak olamadı. Son derece ileri görüş ve büyük bir düşüncenin atılımı olan bu proje; Kafkasya, İran ve Doğu Anadolu’yu Rusya’nın şerrinden bütünüyle kurtarmış olabilecekti. Tarihin böyle büyük fırsat ve imkânları vardır ki sonradan ne kadar yorum yaparsanız yapın, bir daha ele geçmez. Şeyh Şamil’in hareket ve mücadelesi de bunlardan birisidir. Osmanlı’nın, o sıralar Rusya ile olan dostane münasebetleri yüzünden gereği gibi sahip çıkıp desteklemedi ve bu sebeple Şeyh Şamil muvaffak olamadı. Oysaki onun cihadı Kafkasya’nın bütününü kurtarabilecekti. Lakin tarihten ibret alınmadığı da ortadadır. Yakın tarihte Çeçenistan ve Kafkasya’nın kurtuluş mücadelesine Türkiye, yeteri kadar destek verememiştir. Evet, O dönemde çok güçlü değildik ama her şeyden önemlisi Sovyet Rusya’nın çöküşünü önceden görüp buna karşı hazırlık yapmış olsaydık bugün bu bölgede çok daha güçlü bir konumda olabilirdik.
Yeri gelmişken, Hazar Denizi meselesini de hatırlatmak isterim; zaten konumuzla yakın alaka içindedir; ayrıca iyi bir örnek ve deneme alanı olacaktır. Petrol dolayısıyla önemi artan ve Rusya’nın hâkiyetini hissettirmek istediği Hazar Denizi, Asya ile Avrupa arasında bir kilit noktası olması bakımından da son derece stratejik bir denizdir. Dağıstan, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Kazakistan ve Rusya ile çevrili (suyu tuzlu ve etrafı kara ile çevrili suların en büyüğü olan) bu denize Rusya göl muamelesi yapmak ve dolayısıyla petrolün başına oturmak istemektedir. Hazar deniz bile değildir, deryadır, Farsçadaki karşılığı Deryâ-yı Hazar’dır; Kuzeydeki Türkmenler ona Akdeniz derler. İsmini, etrafında yerleşen ve büyük bir devlet kuran Hazar Türklerinden alan Hazar Denizi, birçok defalar Türk denizi olmuşsa da, Türklerin de Müslüman olmasından sonra, bir İslam deniziydi. Hazar’a az sahili bulunan Rusya’yı etkisiz hale getirmek için, medya ve diplomasi yoluyla bir atağa kalkmak gerekiyor. Bunun için Karadeniz ve Hazar Ekonomik İşbirliği Örgütü kurulmasını teklif ediyorum.
***
Bütün bu söylediklerim, İttihad-ı İslam ideali ve siyaseti bakımından Doğuyla irtibatımızı hatırlatmak gayesindedir. Mesele tabiî ki çok geniş ve kapsamlıdır; şarka yeniden bakış dedik ama daha Hind’e gelemedik, daha Çin’e ulaşamadık, daha Çin Hindine ve kardeşlerimiz Endonezya ve Malezya’ya vasıl olamadık. Daha çok bize yakın doğu üzerinde durduk ki yakın-doğumuz bizim için bir arka bahçe konumundadır. Fakat en zor konu ve mevkiler üzerinde tespit ve teşhis çalışmaları yapmaya gayret ettik.
Meselenin özü ruhtur, ruhtan hareketle akıl, bilgi ve cesarettir. Çalışmaktır, yükün altına girmektir. Ok atmadan düşman kaçmaz. Nereye ve nasıl attığını bilmeden ok hedefe asla varamaz…
Haydar Hepsev
Ocak 2022
________________________
Notlar:
(1) MÜNECCİMBAŞI, Ahmed Dede (vefatı h.1113/ m.1702): Âlim, müneccim, mutasavvıf ve tarihçi. Geniş bilgi için bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi (Madde yazarı: Ahmet Ağırakça), İstanbul 2006, c.32, s. 4-6.
(2) Vassaf Tarihi, Moğol-İlhanlı tarihi hakkında Farsça bir eserdir. Vassaf tarihi, Cüveyni ve Reşidüddin tarihleri, bir üçlü teşkil ederler ve maalesef tam ve eksiksiz tercümeleri dilimizde mevcut değildir. Bu üç eser ve yazarları için Diyanet İslam Ans., Ana Britannica ve Meydan Larousse’a bakmak, faydalı olur. Bilhassa Cüveyni’nin Tarih-i Cihân-güşâsı, 2,5 asır İslam âlemine kan kusturan Haşhaşi (İsmaili) terörünün Hülagu tarafından nasıl sona erdirildiğini anlatması bakımından da önemlidir. Çünkü PKK ile Haşhaşiler arasında çok büyük benzerlik ve ortak yanlar vardır. Cüveyni’nin tarihi, PKK fitnesinin ortadan kaldırılması için bize yol gösterebilecektir. Cüveyni, aynı zamanda bir devlet adamıdır ve İlhanlıların Irak ve Kuzistan valiliğini yapmıştır.
(3) Gulât-i Şî’a ya da Galiyye, Şii mezhebinde Ehl-i beytten yani Hazret-i Ali (radiyallahu anh) ve bazı seyyidlere ilâhlık veya peygamberlik isnadında bulunanlar için kullanılır. Müslümanların geneli tarafından kabul edilmezler. Günümüzde etkileri azalmıştır.
* Bu yazı, Yeni Sayfa Gazetesi’nde (17-19 Ağustos 1995) ve Yüce Devlet Dergisi’nde (7 Aralık 1995, sayı 5) yayınlanmış, Ocak 2022’de gözden geçirilmiştir.
#Yavuz Sultan Selim Han #TurgutÖzal #HazarDenizi #KaradenizEkonomikİşbirliğiÖrgütü