ANA DİLİMİZ ARABCA !
qad yudriku-l-müte’ennî ba’da hâcâtihî
ve qad yekûnu ma’a-l-musta’cili-z-zelelu
ve rubbemâ fâte qavmen ba’du emrihim
mine-t-te’ennî ve kâne-l-hazmu lev ‘acelû
Umeyr b. Şuyeym el-Qutâmî (1)
müteenni, bazı ihtiyaçlarına ulaşır,
ve acele edenle beraber çok hatalar olur,
ve bazen insanlar çok maksatlarına ulaşamazlar
ihtiyatlı olmaktan, doğru olansa acele etmeleridir. (2)
Bu hikmetli şiirin ilk iki mısraı, bazı nahiv (cümle bilgisi) kitaplarında “qad” edatına örnek olarak verilmektedir. “qad”, ancak fiillerin başına gelir. Mazi (geçmiş zaman) fiilerde tahkîk (şüphesiz, muhakkak) veya takrîb (yakın olma) manası verir. Tahkîka misal “Qad eflaha-l-mu’minûn (Muhakkak ki, mü’minler felâha ermişlerdir. Mü’minûn suresi 1. ayet; Ömer Nasuhi Bilmen meali) ayetidir; mealdeki “Muhakkak ki” anlamı, “qad” edatındandır. Takrîbe örnek ise şudur: Farz namazlardan önce okunan kâmetteki “qad qâmeti-s-salâh (“Namaz başladı” demektir; namaz henüz başlamadığı halde söylenir, çünkü çok az zaman içinde namaza başlanacaktır.) Muzârî (geniş, şimdiki, gelecek zaman) fiillerde de taklîl (azlık) veya teksîr (çokluk) manası katar. “qad yudriku-l-müte’ennî ba’da hâcetihi (müteenni olan bazı ihtiyaçlarına ulaşır)” mısraında zaten “bazı” kelimesi de zikredilmiş, ama olmasaydı da “müteenni olan bazı ihtiyaçlarına ulaşır” diye anlayacaktık. (Nahiv alimleri, talebe rahat anlasın diye bu örneği seçmiş olmalıdırlar.) “ve qad yekûnu ma’a-l-musta’cili-z-zelelu ve acele edenle beraber çok hatalar olur) mısraındaki “çok”, yani teksîr (çokluk) manası, “qad” edatından gelmektedir. (3)
***
Arabca çok zengin, çok ince, çok detaylı mübarek bir dildir. Çünkü Kur’ân-ı kerimin lisanıdır. Çünkü Efendimiz (sallallahu teala aleyhi ve sellem) hazretlerinin dilidir. Çünkü cennette konuşulacak dildir. Bazı âlimlerimiz de “ana dilimizdir” demişlerdir, hayrete düşmeyiniz; Efendimizin mübarek zevceleri, Kur’ân-ı kerimde “… Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. (Ahzâb suresi, 6. ayet; Diyanet Vakfı meali)” diye anılmaktadır. Bizler de mü’miniz, elhamdülillah. Onun için Efendimizin mübarek eşleri analarımızdır, onların lisanı da Arabca’dır; işte onun içindir ki, Arabca ana dilimizdir.
***
Mübarek ecdadımız bu ilme çok büyük hizmetler etmişlerdir. Onların torunları olan Anadolu insanı da hizmet etmeye devam etmektedir. İslam âleminde, Kur’an ve hadisi öğrenmeye, anlamaya, bilmeye yönelik olan Arabca, en güzel ve doğru bir şekilde ülkemizde öğretilmektedir. Bu sözü abartılı bulmayınız; işin ehlinin yani âlimlerin tespitidir.
Vakti, durumu müsait olan mümin kardeşlerimize, Kur’an ve hadisin dili olan Arabcayı öğrenmeye başlamalarını âcizâne tavsiye ediyoruz. Kitap bulmak kolay; her yerde hoca, kurs, ders var; nette (yutupta) nice sanal ders yapılıyor. Geriye kalan bir niyet ve de gayret. Ve minAllâhi tevfîq (Tevfik yani kolaylaştırma Allah’tandır.)
NOT: Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olup Türkçe-Edebiyat muallimliği yapan ve güzel Türkçemizi çok seven birinin Arabcayı bu kadar övmesi bazılarının garibine gidebilir. Onlara şunu derim: Hangi dilin lügatlerinde kelimenin karşılıklarına istişhâd (örnek) olarak ayet ve hadis verilebilir, ancak Arabcadır. Ne zaman bir kelimeye baksam çoğunlukla bir ayet veya bir hadis ile karşılaşıyorum. Bir Müslüman için ne güzel bir iş ve ne güzel bir tesadüf…
Haydar Hepsev
Şubat 2021 (4)
_________________________
(1) Umeyr b. Şuyeym el-Kutamî
“el-Kutamî et-Tağlibî: İsmi, ‘Umeyr b. Şuyeym b. Amr b. İbad b. Bekr b. Amir’dir. Tağlib kabilesinin Beni Ğunm kolundandır. “Sari’ el-Ğavanî” lakabını alan ilk şairdir. Elimizdeki kaynaklarda doğumu ve yetişmesi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak el-Kutamî’nin h.64 / m.684 yılında vuku bulan Merc-Rahit savaşından sonra sahneye çıkmaya başladığını görüyoruz. Bilindiği üzere Emevîler zamanında Zufar b. el-Haris’in liderliğindeki Kays kabilesi ile Tağlib kabilesi arasında birçok savaşlar olmuştur. İslamî fetihten önce Diyâr-ı Mudar’ın asıl yerlisi olan Tağlib kabilesi, İslamî fetihle beraber bölgeye hâkim olmaya çalışan Kaysî aşiretlere karşı uzun süre direnmeye çalışmıştır. H.66/M.686 yılında Rasu’l-‘Ayn (Ceylanpınar)’ın güneyindeki Maksin’de Kaysîlerle Tağlibîler arasında büyük bir savaş olmuş ve bu savaşın sonucunda el-Kutamî, Kaysîlerin eline esir düşmüştür. el-Kutamî, Kırkisya’da bulunan Kaysîlerin lideri Zufar b. el-Haris’in yanına giderek ondan af dilemiştir. Bunun üzerine Zufar, el-Kutamî’yi af etmiş ve ganimet olarak alınmış olan yüz devesini de kendisine geri vermiştir. Bu olaydan sonra el-Kutamî, Zufar b. el-Haris’i şiirleriyle methetmeye başlamıştır. el-Kutamî bedevî bir hayat yaşamış olmasından dolayı şiirlerinde dili çok güzel bir şekilde kullanmıştır. Medh ve fahr konularını iyi bir şekilde işlemiştir. Şiirlerinde atasözlerini çokça kullanmıştır. Matla’ları güzel olan şairlerin başında gelmektedir. Medh, fahr, gazel, nesîb ve hammiriyyât konularını işlemiştir. Divanı 1902 yılında Yakup Parth tarafından Leydın’da neşredildi. (İbn Kuteybe, eş-Şiir ve’ş-Şuara, 486-488, Beyrut-1994; Brockelmann, E. GAL Supplement, I, 94-95; Farruh, I, 099-603.) Bkz. Ahmet ASLAN, “İslamî Fetihten Emevî Döneminin Sonuna Kadar Diyâr-ı Mudar’da (Harran Bölgesinde) Arap Edebiyatı Çevresi”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 17, Sayı 27, Ocak–Haziran 2012, s 180-1
(2) müteenni: düşünceli olup ağır davranan; aceleye getirmeyen, ölçüp biçerek hareket eden, ihtiyatlı, temkinli.
Son iki mısraın tercümesinde yardım eden Hocam Dr. Mehmet Gayretli Bey’e teşekkür ederim.
(3) İlk iki mısra ve “qad” edatının izahı Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd’in et-Tuhfetu-s-Seniyye Şerhu-l-Muqaddimeti-l-Âcurrûmiyye (Muhammed Hâdî eş-Şemerhî el-Mardinî’nin eklemeleriye, Seyda yay., dördüncü baskı, Diyarbakır 2013, s. 30) kitabındadır. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd (1900-1973) için bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, 2005 İstanbul, c. 30, s. 556-557 ve https://islamansiklopedisi.org.tr/muhammed-muhyiddin-abdulhamid )
(4) Sitemiz yeniden yapılandırılırken bu yazı yedeklemeden sonra yayınlandığından, siteye yeniden ekleme zarureti doğmuştur.