BOZKIRIN SON BAKSISI (1) CENGİZ AYTMATOV VE TAYPALMA YORGA (2) GÜLSARI’NIN HİKÂYESİ
Bazı insanlar eserleriyle içinden çıkmış oldukları coğrafyayla özdeşleşip toplum nezdinde onları farklı bir konuma yükselten sıfatlar edinirler. Nasıl Neşet Ertaş (3) Türkiye’de “Bozkırın Tezenesi” olarak adlandırılıyorsa dünyada yankı bulmuş Cengiz Aytmatov’a da Orta Asya’nın kalbinden içli ve destansı bir şekilde anlattığı hikâyeleriyle “Bozkırın Son Baksısı” demek hatalı bir tabir olmayacaktır. Türkmenlerde destan anlatıcısı, Özbeklerde destancı, Kazak ve Kırgızlarda ise büyücü manasında kullanılan baksı kelimesi esasında bütün anlamlarıyla Aytmatov’da tecessüm etmiştir. Aytmatov, destansı öğeleri de içeren eserleriyle bir destan anlatıcısı, yaşadığı dönemde Sovyet sisteminin çöküşünü önden tahmin etmesiyle bir falcı, insanı farklı bir psikolojik boyuta taşıyan adeta büyülü anlatımıyla bir büyücü gibidir.
Türkçeye ilk kez 60’li yıllarda “Kopar Zincirlerini Gülsarı (4)” adıyla çevrilen “Elveda Gülsarı”da, çoğu Aytmatov hikâyesinde olduğu veçhile bir hayvan ve onun kaderiyle örtüşen bir kahraman üzerinden toplumun durumu/eleştirisi, sistem eleştirisi, geleneklerden uzaklaşılmasının toplum ve bireye olumsuz etkileri ve insani duyguların yitirilişi etkileyici bir şekilde resmediliyor. Komünizme gönül verip bu uğurda kendi kardeşini bile sürgüne göndermekten çekinmemiş Tanabay, arkadaşı Çora’yla beraber kolhoz denen ortakçı çiftlik birimini kurmuş, İkinci Dünya Savaşı ve devamında kolhozun işler istendiği şekilde gitmemiştir. Tanabay savaştan döndükten sonra kolhozun yöneticisi Çora tarafından yılkıcılıkla yani başıboş bırakılmış hayvan sürüleriyle ilgilenmekle görevlendirilmiş ve Gülsarı adlı bir tayı yetiştirip kendisine arkadaş edinmiş, Gülsarı, Çora sonrasındaki kolhoz yöneticisi tarafından Tanabay’dan ve mutlu olduğu yaşam koşullarından koparılarak alınmıştır. Daha sonra koyun çobanlığıyla görevlendirilen Tanabay, çobanlık yaparken içinde bulunduğu sistemin düzgün işlemeyişi kaynaklı sıkıntıları yaşamış, bu duruma isyanı sonucu ülkü edinip uğruna büyük fedakârlıklara katlandığı partiden ihraç edilmiştir. Arkadaşı Çora’nın ölümü ve Gülsarı’nın ölümü ile bu dramatik hikâye nihayet bulmuştur.
Romanda Kırgız hayatı ve kültürü; at, at türleri, ata ilişkin alet edevat ve atın Kırgız kültüründeki önemi; Kırgız ağıtları; Sovyet çiftlik sistemin detayları [kolhoz, sovhoz (5)]; baskıcı Sovyet siyasi hayatı [komsomol (6), kulak (7)]; İkinci Dünya Savaşı ve olumsuz etkileri ve arka fonda amansız bir şekilde hükmünü süren bozkır doğası ana hikâye ve bu çerçevede birbirlerini destekleyen unsurlar olarak fevkalade kullanılmış…
Üçüncü şahsın ağzından anlatılan ve çarpıcı Gülsarı’nın ölümü sahnesiyle başlayan romanda, geriye dönüş tekniği kullanılarak geçmişe gidilip hikâye okuyucuya anlatılıyor. Böyle bir başlangıç, hikâyeyi Cengiz Aytmatov’un diğer eserleri gibi sinemaya uyarlanabilirlik ve kolay okunabilirlik açısından oldukça elverişli hale getiriyor.
Konu aldığı şeyleri başarılı bir şekilde hikâye ederek okuyucuya eserini soluksuz okutup duygu aktarımı yapabilmesi, destansı ve şiirsel bir anlatım eşliğinde folklorik öğelerin başarılı şekilde kullanımı, roman türünün imkânlarını kullanarak Bozkır ve Kırgız kültürünün etkileyici ve canlı bir şekilde ifadesi, Sovyet sistemi içerisinden komünizme yönelik eserin doğal akışı içinde kulak tırmalamayan eleştirel bakış kitabı/yazarı emsalsiz yapıyor.
Aytmatov genel olarak eserlerinde gerçekçi bir profil çizmesine karşın özellikle destansı öğelerin kullanımı, masalsı anlatım gibi anlatım özellikleriyle Büyülü Gerçekçiliğe de (8) göz kırpıyor. Pastorallik, epiklik ve lirizmin çok başarılı birleşimi olan kitapta Caydar’ın kopuz eşliğinde okuduğu ve kitabın sonunda da tekrar edilen yavrusunu kaybeden devenin söylediği bota hikâyesi (9) oldukça dokunaklı.
Yazar, “Elveda Güsarı”yla beraber Sovyet Yazarlar birliğinde yer almasına rağmen Cemile ve İlk Öğretmenim gibi önceki eserlerindeki Sovyet sistemini olumlayan (10) tavrının dışına çıkıp güdümlü Sovyet edebiyatçılarının (11) aksine, Sovyet ideolojisiyle bir hesaplaşmaya giriyor. Mesela başkahraman Tanabay’ın altyapı eksikliği ve yetersiz beslenmeden dolayı ölen kuzuların ölümünü görüp “Sen komünist bir çoban olduğun halde kuzuların neden ölüyor” diyen parti müfettişine “Herhalde kuzular benim komünist olduğumu bilmiyor” cevabı, Tanabay’ın ağabeyi Kulıbay’ı kulak yani toprak ağası olmakla suçlayıp sürgüne gönderdiği zamanı vicdanında duyumsaması da dikkat çekici.
***
Bütün dünyada yankı bulup neredeyse tüm dillere çevrilen Aytmatov’un eserleri, Orta Asya devlet/toplumlarının özgürlük taleplerini yankılamış ve Sovyet rejiminin yıkılışını önden haber vermiştir. Esasında “Elveda Gülsarı”’da Tanabay’la beraber başkahraman olan at Gülsarı, Kırgız milletinin de bir temsilidir ve yazar atın ehlileştirilmek için iğdiş edilerek öz benliğinden koparılmasına isyan ediyor. Nitekim “Gün olur Asra Bedel” kitabındaki ‘mankurt‘ hikâyesini aynı isyanın ve “Beyaz Gemi”’de özlem duyulan gemiyi özgürlük hasret ve düşlerinin temsilinin seslendirilmesi olarak yorumlamak gerekiyor.
Ahmet Ragıp Akay
Mayıs 2022
===========
Notlar:
(1) Baksı kelimesi, Türk, Altay ve Moğol mitolojisinde ve halk kültüründe genel olarak şaman anlamına gelir. Bahşı, Bağşı, Bahçı, Bakşı olarak da söylenir. Moğollar Böğe veya Büge derler. Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Baks%C4%B1
(2) Taypalma yorga, dörtnala koşmasını bilmeyen ama dörtnala giderek yarış atlarını geçebilen, güzel yürüyüşlü, hızlı, binicisini hiç sarsmayan, su gibi akıp giden, uzun mesafe koşusunda eşsiz bir at cinsidir.
(3) Neşet Ertaş(1938, Kırşehir -2012, İzmir): Türk halk ozanı, abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi. 1950’li yıllardan itibaren yaptığı plaklarla özellikle Orta Anadolu türkülerini ve bozlakları kayıt altına aldı. 1960’lı yıllardan itibaren bizzat kendisinin yazdığı türküleri seslendirdi. “Garip” mahlasını kullandı. 1970’li yıllarda türküleri Türkiye’de dönemin birçok sanatçısı tarafından yorumlandı ve çok popüler oldu. 2009 yılında UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazineleri envanterine girmeye değer görüldü.
(4) Tahir Alangu tarafından çevrilmiş ve May Yayınları tarafından 1969 yılında basılmıştır. Kitap daha sonra uzun süre Ötüken Yayınlarından Refik Özdek çevirisiyle basılmıştır. Yakın zamanda Ketebe Yayınlarından Mehmet Özgül çevirisiyle basılmıştır. Elveda Gülsarı, 1969 ve 2008 yıllarında filme alınmıştır. Bkz. https://hayatibice.net/?p=314
(5) Kolhoz (kollektivnoye hozyaystvo yani kolektif tarımcılık) kelimelerinin kısaltılmış hâlidir. SSCB’de tarım sektöründe örgütlenen “kolektif tarımla” uğraşan birlikler olarak tanımlanırlar. Toprağın mülkiyeti devlete ait olmakla beraber, 99 yıllığına sembolik bir rakamla köylüye kiraya verilir. Bunun aksine Sovhozlar ise devlet çiftliklerinden oluşmaktadır ve toprağın tamamı doğrudan devlet eliyle işletilmektedir.
(6) Konsomol: Genç Komünistler Birliği’nin kısaltmasıdır. Tam adı Leninist Genç Komünistler Birliği’dir. Sovyetler Birliği’nde en etkili politik gençlik örgütüdür.
(7) Kulak: Rus İmparatorluğu’nun son yıllarında ve Sovyetler Birliği’nin ilk dönemlerinde varlıklı köylülere verilen ad. Kulak, ilk başta en az 3,2 hektarlık toprağı mülkiyetinde bulunduran köylüler için kullanılmıştı. 1929-33 yılları arasında Josef Stalin liderliğinde gerçekleşen köylü sınıfının kolektivizasyonu girişimi çerçevesinde “komşularından birkaç inek veya beş altı dönüm arazi fazlası” olan köylüler “kulak” olarak damgalandı.
Marksizm-Leninizm ideolojisine göre kulaklar daha fakir köylülerin sınıf düşmanıydı. Vladimir İlyiç Lenin kulaklar için “kıtlıkta semiren kan emiciler, vampirler, vurguncular, halkın malını yağmalayanlar” dedi. Marksizm-Leninizm, şehir ve fabrikalardaki proletaryanın yanı sıra fakir köylüleri ve çiftliklerdeki emekçileri de boyunduruktan kurtaracak bir devrim yapma hedefini koymuştu. Bunların yanı sıra Bolşevizmin planlı ekonomisi tarım alanlarının kolektivizasyonunu gerektiriyordu; bu sanayileşmeye veya büyük ölçekli tarımsal üretime imkân tanımak için elzemdi. Bunun pratikteki yansıması, kulakların topraklarının hükûmet yetkililerince şiddet yoluyla ellerinden alınması ve direnenlerin öldürülmesi oldu. Kulakların bir kısmı da çalışma kamplarına (gulag) gönderildi.
(8) Bir tür edebi gerçekçiliktir ve gerçekçilikte akılla çözümleyemediğimiz, büyülü olarak adlandırıp geçiştirdiğimiz olayları kapsayacak biçimde kurgusal gerçekliği genişleten bir sanat anlayışıdır. En meşhur temsilcileri Salman Rushdie, Gabriel Garcia Marquez olup Türkiye’de Latife Tekin, İhsan Oktay Anar, Nazlı Eray bu tarzda eserler vermiştir. Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Baks%C4%B1 Yaşar Kemal’in de romanlarında bu tarzın etkisi görülmektedir.
(9) Bota Hikâyesi: Bota, deve yavrusu anlamına gelip bu hikâyede, yavrusunu kaybeden deveden bahsedilmektedir. Hikâye kitapta anlatıldığı şekliyle aşağıdaki şekildedir: “Ana deve bütün gün kırlarda dolaşıp acı acı bağırarak yavrusunu arıyordu. Artık akşamüzerleri botasını yar kıyısında gezdiremeyeceğini, şafak sökerken onunla otlamaya çıkamayacağını, beraber otlayamayacaklarını, kumlar üzerinde beraber yürüyemeyeceklerini, bir daha ona ak sütünü emziremeyeceğini söylüyordu gözyaşları içinde: Neredesin kara gözlü botacığım? Ses ver bana! Damla damla süt akıyor memelerimden! Sıcacık süt süzülüp akıyor. Neredesin? Ses ver bana! Memelerinden ananın ak sütü akıp süzülüyor…”
(10) Halim Kara, “Sömürgeciyi Tahayyül Etmek: Cengiz Aytmatov’un Kurmacasında Rusların Edebi Temsili”. bkz. https://dergipark.org.tr/tr/pub/iutded/issue/17073/178567
(11) Geniş bir değerlendirme için bkz. Berna Moran, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İstanbul, 1994, s.56.
***
Cengiz Aytmatov: Kırgız edebiyatçı, gazeteci, çevirmen, diplomat ve siyasetçi Cengiz Aytmatov (1928-2008), Türk dünyasının dünya çapında ünlü yazarlarındandır. Babası Törekul Aytmatov, Sovyet Kırgızistan’ında bir devlet adamı, Tatar asıllı annesi Nagima Aytmatova öğretmendir. Adı, amcası tarafından Cengizhan’dan esinlenerek konulmuştur. Babası komünist parti üyesi olmasına rağmen 1938’de çok sayıda Kırgız aydınıyla beraber pantürkist olma gerekçesiyle Ruslar tarafından kurşuna dizilerek öldürülmüş, daha sonra amcası Riskulbek de aynı akıbete uğramıştır.
Çok genç yaşta çalışmaya başlayan yazar, on dört yaşında kolhoz sekreterliğine girmiş, tarım makinelerinin sayımı, vergi tahsildarlığı gibi işlerde çalışmıştır. 1956 ile 1958 yılları arasında Moskova’da, Maksim Gorki Edebiyat enstitüsünde okumuştur. Pravda gazetesinde yazmaya başlamış, 1958 yılında Sovyet Yazarlar Birliği’ne üye kabul edilmiştir. 1963’te Lenin Ödülü’nü alan yazarın eserleri yüz yetmiş civarında dile tercüme edilmiştir. 1990-1994 yıllarında Sovyetler Birliğini ve Rusya’yı, sonra ise 2008 yılına kadar Kırgızistan’ı büyükelçi olarak temsil etmiştir. Ulusal ve uluslararası bir çok ödüle layık görülmüştür.
Eserlerinde çocukluğunu geçirdiği bozkırın ve babaannesinden dinlediği ağıt ve masalların önemli etkisi görülen Aytmatov, Manas Destanından da etkilenmiştir. Ünlü Fransız şair Louis Aragon, Fransızcaya çevirdiği uzun hikâye formatında yazılan “Cemile” için “Dünyanın en güzel aşk hikâyesidir” demiştir. İlk eserleri olan Cemile, Yüz Yüze, İlk Öğretmen ve Toprak Ana’yı Kırgızca kaleme alan yazar, daha sonraki Elveda Gülsarı, Gün Olur Asra Bedel, Beyaz Gemi gibi eserlerini Rusça yazmıştır. 1982 yılında Manas Destanının basımına nezaret ederek önsöz yazmıştır.
“Cemile”’de genç bir kadınla köye dönen sakat bir asker arasında gelişen aşk, “İlk Öğretmenim” adlı eserinde, idealist bir köy öğretmeniyle kız öğrencisi etrafında karanlıktan aydınlığa çıkış temasına uygun olarak toplumun eğitim sorunu ele almıştır. “Gün Olur Asra Bedel”de, resmi otoritelerin rağmen arkadaşının naaşını vasiyet ettiği kutsal mezarlığa gömmek için çaba sarfeden Yedigey ve bu süreçte yaşananları ele almıştır. Bu romanla Kırgız halk hikâyelerinde yer alan mankurt efsanesi, geçmişini unutup bedeni ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine ihanet edenleri ifade eden sosyolojik bir kavrama dönüşmüştür. “Beyaz Gemi”’de ise babası ile annesi ayrı yaşayan, kendisi her ikisinden uzakta dedesinin yanında babasına kavuşacağı günü bekleyen bir çocuğun hikâyesini başarılı bir şekilde ele almıştır.
Biyografi için bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi (madde yazarı: Alim Kahraman), Ankara 2020, gözden geçirilmiş 2. basım, c. EK-1, s.147-149 (https://islamansiklopedisi.org.tr/aytmatov-cengiz), Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 4/1 2015 s. 169-188, (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/136994), https://tr.wikipedia.org/wiki/Cengiz_Aytmatov ve https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCn_Olur_Asra_Bedel