DERVİŞ HÜSEYİN’İN DEFİNESİ
Yer altına gizlenmiş defineler, öteden beri insanların ilgisin çekmiş, onları yeryüzüne çıkarmak için uğraşıp durmuşlardır. Kimisi hazineleri bulmak için servetlerini harcamış, kimisi bir ömrü bu yolda tüketip gitmiştir. İnsanların bu zaaflarından faydalanmak için bazı gözü açıklar da uyduruk define haritaları yapıp bir servet karşılığı definecilere satarak “yollarını bulmuşlardır.”
Paulo Coelho’nun ‘Simyacı’ adlı romanı da böyle bir konuyu işleyen güzel bir eserdir (Bu roman, Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sindeki bir hikâyenin günümüze uyarlanmış halidir.) Paulo Coelho bu romanında en büyük hazinenin insanın içinde ya da yanı başında olduğu mesajını vermeye çalışmıştır. Ülkesinden ayrılıp Mısır piramitlerinin eteklerine kadar uzanan meşakkatli bir yolculuğa çıkarak bir hazineyi arayan Endülüslü bir çobanın serüvenini okuruz bu kitapta. Yolculuğu esnasında karşılaştığı bir simyacı ona “Yolculuk bir öğrenme yöntemidir. Bilmeniz gerekenleri bize öğretir” der. Arzunuz bir hazineye ulaşmaksa nice yolculuklar yapmalısınız, eşinizi dostunuzu terk etmek pahasına, kendinize güvenerek yola devam etmelisiniz, engelleri yılmadan aşmalısınız. Yolculuğun sonunda bir hazine bulmasanız da kendinizi tanımış olursunuz. Böyle bir yolculuğa çıkan kişi sonunda kendini bulur. Böylece anlar ki hazine benliği, keşfetmesi gereken de kendisidir.
***
1846 yılında Padişah’a bir arzuhal veren Derviş Hüseyin de bir definenin peşindedir. Belgeden anladığımıza göre Derviş Hüseyin, Van dağında bir define olduğunu rüyasında görür. Fakat defineyi çıkarmak için izin belgesi olmadığından kazı yapmaktan çekinir; ayrıca kazı ruhsatı alabilmek için ödeyecek parası da yoktur. Bu izni bizzat Padişah’tan alabilmek için İstanbul’a gelmiş, fakat bir türlü Padişah’a durumu arz edememiştir. İstanbul’da geçinebilmek için zaptiye neferi yazıldığını ve altı aydır bu işte çalıştığını aşağıdaki arzuhalde belirtmektedir. Sonunda Padişah’a bir dilekçe yazarak definenin bulunup Devlet hazinesine konmasını istemeyi başarmıştır.
Sadaret’ten (Başbakanlık) yazılan diğer belgede ise Zaptiye Neferlerinden Hüseyin’in Van tarafında olduğunu söylediği hazinenin çıkarılması için Van Kaymakamlığı’na emir verilmektedir. Yani devlet de bu özverili kişiye güvenmiş ve ilgili birime talimat vermiştir.
Derviş Hüseyin’in bahsettiği hazinenin bulunup bulunmadığını ve kendisine bir hisse verilip verilmediğini belgeler belirtmiyor. Derviş Hüseyin bu yolculuğunda benliğini ve gizli hazinesini bulmuştur, kim bilir… Lakin bir haramzade eline geçmeden definenin bulunup çıkarılması ve devlet hazinesine konması için Van’dan İstanbul’a gelmesi, zaptiye olup çalışması ve ondan sonra Padişaha başvurması, yani bu kadar zahmete katlanması, daha yola çıkmadan kendini bulmuş gerçek bir “derviş” olduğunu göstermiyor mu?
***
Paulo Coelho duymasın, bakarsınız bu hikâyeden “Simyacı” gibi bir roman çıkarır, sonra biz “tereciler” bayıla bayıla okuruz. Onun için ehl-i himmet bir kalem erbabı çıksa da, roman olmasa bile bir uzun hikâye yazsa, çok iyi olur. Şunu da ekleyeyim: Arşivlerimizde (Osmanlı, Cumhuriyet, Meşihat, Vakıflar, Topkapı Sarayı vd.) romancılarımızı, öykücülerimizi bekleyen böyle nice malzeme var. Bizden söylemesi…
Derviş Hüseyin’in Arzuhali
Arzuhali bugünkü Türkçeyle şöyle ifade edebiliriz: “Şevketli, kudretli, kerametli yeryüzünün ve bu zamanın hükümdarı Padişah’ımızın varlığını, Cenab-ı Hakk, hata ve kusurlardan koruyup düşmanlarını hezimete uğrata, âmin. Bu kölenizin arzuhali budur: Aslen Vanlıyım. Rüyamda Van dağında bir define olduğunu gördüm. Bunu çıkarmak için yanımda bir ferman olmadığından çıkarmaktan korktum. Ayrıca çıkarmak için gereken harç ve vergileri de ödeme gücüm olmadığından defineyi öylece bırakıp İstanbul’a geldim. Halimi, Padişahıma arz ederim diye düşündüm. Bir türlü bunu başaramadım. Başka çarem kalmadığından zaptiye neferi yazıldım. Altı aydır zaptiye neferi hizmetinde bulunuyorum. Bu şekilde arzuhal sunmaya cesaret edebildim. Yüce merhametlerinden şunu rica ediyorum: Adı geçen define bir haramzade eline geçmeden bana bu defineyi çıkarmak için ferman veriniz. Adı geçen dağda bulunan define çıkarılıp devlet hazinesine verilsin. Bu konuda emir ve ferman Padişahım hazretlerinindir.
Van Ahâlîsinden, eş-Şeyh Monla Tekyesi hizmetinde bulunan Hüseyin bin el-Hâc Osman Kulları, Fener Karakolunda Zabtiye. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, A.MKT. DV, 21/47)”
Sadaretçe Van Kaymakamlığına Yazılan Yazının Müsveddesi
Bu yazıyı da aşağı yukarı şöyle aktarılabilir: “Zaptiye neferlerinden Hüseyin, Van tarafında olduğunu söylediği definenin çıkarılması konusunda gerekli yardımın yapılması için Padişaha arzuhal takdim etmiş olmakla, adı geçene bu konuda her türlü kolaylığın gösterilmesi ve sonucun bildirilmesi. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, A.MKT. DV, 21/47)” (Not: Temize çekilen yazılar, gideceği yere gönderilir; müsveddelerse arşivde, Osmanlı’daki tabiriyle Hazine-i Evrak’da saklanırdı.)
***
Arşiv Uzmanı Hayreddin MERAL Bey’in bu yazısı, Yüce Dergisi’nde (5 Aralık 2011, 10. sayı, s. 11) yayınlanmıştır.