DİNLEYENİ BİLELİM
Ey birader, dinleyenin kim olduğunu bilmezsem semâ’ın ne olduğunu söylemem.
ne-gûyem semâ’ ey birâder ki çîst
meğer müstemi’ râ be-dânem ki kîst
Şeyh Sâdi-i Şîrâzî (kuddise sirruh)
semâ’: Arapça ‘semā’ işitme; kulağa hoş gelen ses demektir, mûsikî anlamına da gelir. Bazı tarikatlarda dervişlerinin ney, kudüm, rebap gibi çalgılar ve okunan ilâhîler eşliğinde , belli bir usul ve erkana göre ayakta zikr edip dönmeleri ve bu suretle icra ettikleri âyine denir
○○○
Bu beytin şöyle bir hatırası var:
1979 senesiydi. Diş hekimliğinde okuyan Mehmet Yılmaz kardeşimle Erenköy istasyonunda tren beklerken, oturduğumuz banka, uzun boylu yaşlı ama dinç bir beyefendi geldi. Bizim talebe olup olmadığımızı sordu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okuduğumu söyleyince memnun oldu. Sohbet etmeye başladık. Mevlevî olduğunu ve evinde Mesnevî-i ma’nevî dersleri yaptığını söyledi. Söz arasında bu beyti okuyunca, kendisinden yazmasını istirham ettim. Defterimin son sayfasına yazıverdi. O sırada tren geldi, hürmet edip vedalaştık. Bir daha görüşmek de nasib olmadı. İsmi Lütfü Kaynak idi. Aziz ruhu ve bütün geçmişlerimiz için Fâtihalar okuyalım…
Not: Resimdeki ki el yazısı Merhum Lütfü Beyefendi’ye aittir.