Emin Sarac Hocaefendi’nin Ardından
Son devrin gerçek âlimlerinden Emin Sarac Hocaefendi’nin vefatını teessürle öğrendim. Hamd olsun, kendisini az da olsa tanıma bahtiyarlığına ermiştim.
1978’de üniversite tahsili için İstanbul’a geldiğimde, Vefa’da İlim Yayma Yurdu’nda kalmaya başlamıştım. Yurdun hemen yanında Ekmekçizade Medresesi vardır ve yurda tahsis edilmiştir. Emin Sarac Hocaefendi hazretlerini ilk defa orada görmüştüm. Belirli günler gelir ve medresedeki büyük odada15-20 kişilik talebeye ders okuturdu. Osmanlıcaya bile daha yeni başlamışız daha ama hocanın mütebessim tatlı hali bizi cezbetmişti, teberrüken de olsa halkanın dışında bir dersini kenarda oturup dinlemiştim. Sonradan öğrendim ki bu pek makbul bir amel imiş:
* İbn Abbâs (radîyallâhu anh)’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Cennet bahçelerine uğrarsanız onlardan yiyin.” Kendisine “Cennet bahçeleri nedir” dendiğinde ise şöyle buyurdu “İlim meclisleridir.” [Taberânî (el-Kebîr (11158); Şecerî (Tertîbu-l-Emâlî: 309). (Hadis, hasendir; başka kaynaklarda da geçmektedir.)]
* Ebû Bekre (radîyallâhu anh)’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ya âlim ol, ya da ilmi öğrenen veya ilmi dinleyen ya da ilmi seven ol. Beşincisi olma, helâk olursun.” [Taberânî (el-Evsat: 5171); Bezzâr 3626. (Hadis, hasendir; başka kaynaklarda da geçmektedir.)]
Hocaefendi, Osmanlıdaki dersiâmların günümüzdeki son mümessillerindendi. Dersiâmlar, medreselerde talebelere, özellikle de camilerde hem talebeye hem de halka açık ders veren müderrislerdir; devletten maaş alırlardı. Lakin hocaefendi kimseden bir şey almadan gençleri okutur, onlarla yakından ilgilenirdi. (Şunu da ekleyeyim, bundan on sene önceye kadar, camiler kışın çok soğuk olurdu. Hocaefendi buna da aldırmaz, derslerine devam ederdi.)
Sonraları Fatih’te bir küçük evde kalmaya başlamıştım. Hamd olsun, evimiz Fatih Camii’ne yakındı. Hocaefendi, (dersinin başka yerlerde olduğu zamanlar hariç) her vakit cemaate devam ederdi. Tevazuundan imamın arkasında değil, safın bittiği yerlerde ve bazen arka saflarda namazını eda ederdi. Biz de bakardık ki hocaefendi camide, mübarek ve mütebessim yüzünü görüp içimiz ferahlanırdı. Camideki bazı derslerini bir ilim meclisine dahil olmak için teberrüken dinlerdik.
Hiç unutmuyorum, camiden çıkarken bir keresinde “Biz Ehl-i Sünnet ve-l-cemaatiz, cemaate devam etmemiz lazım” demişti. Kendisi buna harfiyen uyardı. Hatta altı sene kadar önceydi, sabah namazını kılmak için Fatih Camii’ne giderken iki yanında iki kişinin yardımıyla zar zor yürüyerek camiye gittiğini görmüş ve çok duygulanmıştım. Rabbimiz teala, ondaki cehd ü gayreti bize de versin, âmîn.
Her zaman düzgün ve temiz giyinir, herkesle görüşür, yüzünden tebessüm eksik olmaz bir insan-ı kâmil idi. Her daim ilimle meşgul olan, ilmiyle de âmil olan bir ârif zat idi. Bir Osmanlı beyefendisi idi, İstanbul efendisi idi. Bir mü’min-i kâmil idi.
Rahmetullâhi aleyh…