GÖRDÜĞÜNÜ BİLMEMEK, BİLMEDİĞİNİ BİLMEMEK
Muallim Naci’nin (1) Nevâdirü-l-ekâbir (2) adlı eserinde geçen cehalet ve gaflet sahiplerinin hallerini güzelce anlatan iktibasları gerçekten çok dikkat çekicidir:
Önce çeviriyazısını verelim:
“Meşâyih-i ‘izâm-ı eslâfdan meşhûr Mahmûd Şebüsterî (quddise sirruh) hazretlerinin (3) lisân-ı Fârisî üzre yazılmış Sa’âdetnâme (4) nâmında bir kitâb-ı müstetâbı vardır ki matbû’u olmadığından ancak kütübhâneleri ziyâret eden erbâb-ı sa’âdete ‘arz-ı dîdâr eder.
Bu kitâb gâyet ciddî bir eser-i nefîs olmakla berâber Mesnevî-i şerîf gibi temsîl tarîqiyle tebyîn-i haqâyıq zımnında îrâd olunmuş bâzı letâif-i nâdireyi dahi şâmil bulunmakdadır. Bu letâifden birini Şeyh-i müşârun ileyh, ebyât-ı âtiye ile dermiyân buyurmuşdur (Farsça beyitler, tercümesi verildiğinden buraya derc edilmemiştir):
“Vaqtiyle çocuğun birisi evde bulunan mâ ile memlû küpden su alıp içmek üzere küpüñ içine nazar eyledikde derûn-ı âbda kendi sûretini görmekle korkusundan titremeye başlayıp ‘Baba! Bizim küpüñ içine bir çocuk girip gizlenmiş. Baksana! Baña şu içirmiyor!’ diye feryâd eyledi.
Ak sakallı ihtiyâr pederi çocuğuñ feryâdını işidince kemâl-i telâş ile koşup giderek küpüñ içine bakdı. O dahi suda kendi ‘aksini gördükde ‘aksine hitâben dedi ki: ‘Ey pîr! Bu ak sakal ile küpüñ içine girip de çocuğu korkutmak saña düşer mi? İşte seniñ heybetiñden şu içemiyor! Sen buradayken onun boğazından su mu geçer?’
Cenâb-ı Şebüsterî bu fıkrayı şu vecih ile naql ettikden sonra:
‘ ’aql-ı ferzend bîn ve rîş-i peder’, yani ‘oğluñ aqlına bak bir de pederiñ sakalına’ demiştir.”
Şeyh-i müşârun ileyh fıkra-i mezkûreyi erbâb-ı cehl ve gafletin ahvâlini tasvîr için îrâd buyurmuşdur ki “Zamânıyla, kırda gezerken bir tek çizme bulmuş olan iki kişi bunuñ ne olduğunu bilmediklerinden mensûb oldukları kavmiñ a’qal-i uqâlası qıyâs etdikleri zâtıñ huzûruna çıkarak çizmeyi ortaya koyup bunuñ ne olduğuna dâir izâhât istediklerinde, o zâtıñ çizmeyi mu’âyene ile bir hayli düşündükden sonra ‘Bu kazmadır! Yahut kazmanıñ kılıfıdır!” re’y-i mütereddidânesini vererek zavallı herîfleri bütün bütün hayretde bırakması’ fıkra-i meşhûresine nazîre gibi bir şeydir.
Erbâb-ı cehl ve gaflet, su içmek gibi en ‘âdî ‘addolunan bir işde bile dûçar-ı su’ûbet olurlar. Ashâb-ı ‘ilim ve hasâfet ise her şeyde kesb-i muvaffaqiyete yol bulurlar.
Not: Çeviriyazıda ‘qaf’ harfi için ‘q’; Türkçe’ye ait olup nazal n veya kâf-ı Türkî denilen ses için ‘ñ’ kullanılmıştır. Ayrıca noktalama işaretlerinde bugünkü usul kullanılmış, metnin aslında olanlardan bazıları çıkarılmış, yenileri eklenmiştir.
Çeviriyazı metin, Kerim Ak ve Sabri Fıstıkçı beyler tarafından yazılmıştır.
***
Bugünkü dille:
“Eskilerin büyük şeyhlerinden meşhur Mahmûd Şebüsterî (kuddise sirruh) hazretlerinin Farsça yazılmış Sa’âdetnâme adında beğenilen bir kitabı vardır ki hiç yayımlanmamış olduğundan, ancak kütüphaneleri ziyaret eden mutlu kişilere yüzünü gösterir.
Bu kitap gayet ciddi, herkesçe beğenilen bir eser olmakla beraber Mesnevi-i Şerif gibi temsil (hikâye ve benzetme) yoluyla hakikatleri açıkça anlatmak için söylenmiş bazı az bulunur latifeleri (5) de kapsamakdadır:
“Vaktiyle çocuğun birisi evde bulunan su ile dolu küpten su alıp içmek üzere küpün içine bakınca, suyun içinde kendi suretini görmekle korkusundan titremeye başlayıp ‘Baba! Bizim küpün içine bir çocuk girip gizlenmiş. Baksana! Bana şu içirmiyor!’ diye feryat eyledi.
Ak sakallı ihtiyar babası çocuğun feryadını işitince telaş ile koşup giderek küpün içine baktı. O dahi suda kendi yansımasıyla karşılaşınca, o görüntüye hitap ederek dedi ki: ‘Ey ihtiyar! Bu ak sakal ile küpün içine girip de çocuğu korkutmak yakışır mı? İşte senin heybetinden şu içemiyor! Sen buradayken onun boğazından su mu geçer?’
Şebüsterî hazretleri, bu fıkrayı şu vecih ile nakl ettikten sonra:
‘ ’aql-ı ferzend bîn ve rîş-i peder’, yani ‘oğlun aklına ve bir de pederin sakalına bak’ demiştir.”
Adı geçen Şeyh, zikredilen fıkrayı cehalet ve gaflet erbabının hallerini tasvir için söylemiştir. (Aynı manada bir de şöyle bir hikâye vardır:)
“Zamanında, kırda gezerken bir tek çizme bulmuş olan iki kişi, bunun ne olduğunu bilmediklerinden mensup oldukları kavmin en akıllısı kabul ettikleri bir zatın huzuruna çıkarak çizmeyi ortaya koyup bunun ne olduğuna dair izah istediklerinde, o zatın çizmeye iyice bakıp bir hayli düşündükten sonra tereddütlü bir şekilde ‘Bu kazmadır! Yahut kazmanın kılıfıdır’ diyerek zavallı herifleri bütün bütün hayrette bırakması” meşhur fıkrasının benzeridir.
Cehalet ve gaflet sahipleri, su içmek gibi en sıradan bir işte bile zorluğa düşerler. İlim ve sağlam fikir sahipleri ise her şeyde muvaffak olmaya bir yol bulurlar.
Bugünkü dile nakleden: H. Hepsev
Mayıs 2021
————————
Dipnotlar:
(1) Muallim Naci (1849-1893) Şair; tenkit, lugat ve edebiyat tarihi çalışmalarıyla tanınan müellif. Bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, (madde yazarı: Abdullah Uçman), 2005 İstanbul, c. 30, s. 315-317; https://islamansiklopedisi.org.tr/muallim-naci .
(2) Nevâdirü-l-ekâbir, Muallim Naci’nin 1303 (1885/1886)’da basılmış olan eseridir. (Risale, müellifin Hamidiye Kütüphanesi’ndeki Arapça ve Farsça bazı kitaplardan istifade edip Sa’âdet gazetesinde yayımlanan tercümelerinin bir araya getirilmiş halidir.) Yukarıdaki metin eserin 34-37. sayfalarındadır. (Bkz. http://isamveri.org/pdfrisaleosm/RE14165.pdf )
Not: Bu küçük ama çok güzel risaleyi, Osmanlı Türkçesi dersimizde Kerim Ak ve Sabri Fıstıkçı beylerle beraber okuduk. Ehline tavsiye ederiz.
(3) Şebüsterî (Şeyh Sa‘düddîn Mahmûd b. Emîniddîn Abdilkerîm b. Yahyâ Şebüsterî Tebrîzî; vefatı 1320) İranlı mutasavvıf ve şair. Bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, (madde yazarı: Adnan Karaismailoğlu), 2010 İstanbul, c. 38, s. 400-401; https://islamansiklopedisi.org.tr/sebusteri .
(4) Saʿâdetnâme. Farsça tasavvufî bir mesnevi olup yaklaşık 3000 beyittir. Tezkirelerde sekiz bölümden meydana geldiği belirtilirse de eldeki yazmalarında dört bölüm bulunmaktadır (Rieu, II, 871). Allah’ın zâtı, sıfatları, isimleri ve fiilleri hakkındaki bölümler alt başlıklara ayrılmıştır. Eserde müellif Mısır, Şam ve Hicaz’ı dolaştığını, şeyhler ve âlimlerle görüştüğünü anlatmakta, onlardan nakiller yapmaktadır. Ayrıca Azerbaycan’da dönemin sûfîlerinden Baba Hasan-ı Surhâbî, Baba Ferec-i Tebrîzî, Hâce Muhammed-i Keccânî, Hâce Abdürrahîm-i Tebrîzî ve Hâce Sâyinüddîn-i Tebrîzî’den söz etmektedir. Bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, (madde yazarı: Adnan Karaismailoğlu), 2010 İstanbul, c. 38, s. 401. (Bu eser, maalesef, henüz dilimize çevrilmemiştir.)
(5) Latife (çokluk hali letâif); ince manalar içeren ve eğlendirerek düşündüren, güzel ve nükteli sözler, fıkralar (anekdotlar), hikâyeler vb.