İNSAN UNSURU ve DEVLET, BİLGİN ve LİDER ÜZERİNE
Ülkemiz, devlet yönetiminde insan sıkıntısı çekiyor. Devletin bütün kurumlarında, siyaset, bürokrasi, parlamentoda vb. yetişmiş insan eksikliği vardır. Eskilerin kaht-ı rical (adam kıtlığı) dedikleri olumsuzluk, bugün geçmiş dönemlerden daha şiddetle hissediliyor. Memleketin acil ve ağır meselelerine el koyacak kadrolara, içe ve dışa karşı bizi hakkıyla temsil edecek aydın nesillere, gordiyon düğümlerini halledecek lider ve önderlere, ehliyet ve liyakat sahibi insanlara ihtiyacımız gittikçe artıyor. Çünkü ülkemizin düzen, sistem ve rejim problemi bir bilmece halini almıştır.
Mevcut yönetim ilke, ahlâk ve tutarlılıktan yoksundur.. Büyük dünya siyasetinde yerimiz ve itibarımız Osmanlıya göre azdır. Yakın coğrafyamızda bile sözümüz geçmiyor. İslâm ve Türk ülkelerinde ismimiz okunmuyor. Bu vaziyetin tanımını üzülmeden yapmak kolay değildir. Büyük iş düşüyor, ülkemizin imkân ve güç sahibi olanlarına. Gerçek insan ve hakiki nesil yetiştirmek denilince, vazife hepimizin, görev herkesin… Her alanda insan yetiştirmek, ehliyetli ve liyakatli kadrolar çıkarmak, elzem ve ehemm bir iştir. Devlet adamı, tarihçi ve şairlerimizden Gelibolulu Mustafa Âli’nin Nasihatü-s-Selâtîn (Sultanlara Öğütler) isimli kitabında şöyle bir dörtlük vardır:
“mesâcid ü me’âbidi ko âdem yap
ka’be yapmacadır âdem yapmak
taş ağaç kaydı ne lâzım şahım
yaraşır şahlara âdem yapmak (Bugünkü dille: Mescit ve mabetler yapmayı bırak da adam yetiştir / Çünkü insan yetiştirmek Kâbe’yi inşa ve tamir etmek gibidir / Ey şahım! Taşın ve ağacın kaydı ve hesabı lazım değil ama şahlara yaraşan adam yetiştirmektir)”
Evet, adam yetiştirmek en başta devlet adamlarına ve yöneticilere düşüyor. Çünkü imkân ve güç onların elindedir. Devlet adamlarının bir sözü, bir işareti, bir hareketi halka ve kitlelere büyük etki yapar. Onlardan gelecek örnek bir davranış, iyi bir söz hayırlı bir yönlendirme büyük tesir icra eder. Halk ve avam onlara göre biçimlenir, yoğrulur ve bir kıvama gelir. Devlet adamının hürmet ve itibar ettiği kişi, konu ve hususlara halk da rağbet eder. Bir hikmetli sözde “İnsanlar, yöneticilerinin dini üzeredir” denmiştir. Onların değer verdikleri, halk yanında da kıymetlenir. Devlet adamlarının kötü gördüğü iş ve hususlar kitlelerce de kabul edilmez.
Geçmişimizde padişahlar, vezirler, paşalar ve valiler ilme, âlimlere, şeyhlere büyük itibar gösterirlerdi. Meselâ Sultan II. Bâyezid’in hocası hattat Şeyh Hamdullah’ın hokkasını hem de ayakta tuttuğu; Sultan I. Ahmed’in şeyhi Aziz Mahmud Hüdayi’ye abdest alması için su döktüğü ve annesinin de havlu tuttuğu, yüzlerce örnekten yalnızca ikisidir. Osmanlılar, diğer İslâm devletlerinde de olduğu gibi, ilme ve âlime çok büyük önem ve değer verdiler. Millet ve halk başından gördüğünü uyguladı ve geçmişimizdeki o muazzam tablo ortaya çıktı. Her türlü milletten her çeşit insanın bulunduğu Anadolu ve Rumeli’nin Müslümanlaştırılması ve tek millet haline getirilmesi böyle gerçekleşti. Bugün durum tersine dönmüştür.
İtibar ve Rağbete Layık Olan Kim…
Günümüzde devlet adamlarının itibar ettiği insanlar zenginler, sanayiciler, sermaye ve güç sahibi olanlardır. Bu yüzden halk da her ne şekilde ve ne yolla olursa olsun zengin olan insanlara itibar ediyor. Alın teriyle, senelerin birikimiyle, yılların çalışması ve çabalamasıyla kazanılan ilim, sanat, hüner ve marifetler rağbet görmüyor. Âlimler, sanatkârlar, aydınlar, düşünürler bu yüzden bir kenarda kahrolup duruyorlar. Hâlbuki bir ilim adamı kolay yetişmiyor. Hâlbuki bir sanatkâr senelerin emeği, çilesi ve sıkıntısıyla ortaya çıkıyor. Hâlbuki gerçek bir aydın yıllarını ilme, kültüre ve sanata vakfederek yetiştiriyor. Onun için asıl itibar ve rağbete layık olanlar onlardır. Şu hususu da unutmamak gerekir ki devlet adamlarının ilim ve âlimlere saygı gösterme ve rağbet etmeleri, ilmin de gelişmesine ve dolayısıyla kalitenin artmasına vesile olacaktır. Bugün ilim, kültür, sanat ve medeniyet hayatımızın düşük seviye ve derecede bulunmasının ardında bu vardır. Üniversitelerimizin içinde bulunduğu düşüklük, yoksulluk, ilim ve proje üretilemeyiş, gerçek aydın ve fikir adamı yetiştiremeyişlerinin ardında da bu husus vardır.
Temeller ve Ölçüler
Devlet muazzam bir bütündür. Bu bütünün parçaları arasında uyum ve ahenk yoksa devlette hastalık var demektir. Siyaset, bürokrasi, parlamento, yürütme, yasama, yargı, üniversite ve askeriye kurumları hepsi birden önemli ve değerlidir. Birisinde bir arıza varsa hepsinde de vardır, bileşik kaplar teorisi burada da geçerlidir. Devlet dört sütun üzerine bina edilir: Yönetim (siyaset, bürokrasi), ilim (üniversite ve okullar), yargı (mahkemeler), güç (askeriye, ordu ve polis). Devletin bütün işlevleri ise bilim ve bilgi ile yerine getirilir ve yürütülür. Bilgi, beceri, tecrübe, ehliyet ve liyakat devlet bütünün aslı, kurumlar arasındaki uyum ve ahengin de başlıca esasıdır. Âlimin, aydının, mütefekkirin önemi de buradadır. Onların uyarı, ihtar, yönlendirme ve öğütleri ile devletin aksaklıkları önlenir, meseleleri çözümlenir, uyum ve ahenk sağlanır. Devlet ve millet arasındaki irtibat, yönetim ve toplum arasındaki iletişim onlarca sağlanır. Böylelikle devlet de millet de rahat eder.
Devlet adamı ve tarihçilerimizden Selânikî Mustafa Efendi’nin[1] Sultan III. Murad’a arzuhal olarak sunduğu bir gazelinde şöyle bir beyit vardır:
“dehre her dûn u denî vâlî olalı
kalb-i câhil yapılup hâtır-ı dânâ yıkılır (Bugünkü dille; “yönetici olursa alçaklar ve aşağılıklar dünyaya / kalbi yapılır cahillerin, yıkılır hatırı âlimlerin”
İşte bu kesin ve şaşmaz bir ölçüdür. Ve iyi ve kötü yönetimi ayırt etmenin ölçüsü yani mihenk taşı vardır. İlme, âlime değer veriliyorsa o yönetim iyidir. Aydına, sanatkâra, düşünüre lâyık olduğu hürmet gösteriliyorsa o yönetim olumludur. Ehliyet, liyakat ve kabiliyet bir makama gelmenin biricik şartı ise o yönetim olumludur. Eğer ilim ve âlim yerine mal ve sermayedara önem veriliyorsa o yönetim berbattır. Alın terine, emeğe, çileye değil de kolaycılığa kıymet veriliyorsa o rejim kötüdür. Makam ve mevkilere tayin edilmenin ehliyet ve liyakat ölçüsüne göre icra edilmediği bir sistem menfidir. Değersiz ve yeteneksiz kişilerin her yeri doldurduğu bir yönetim, olumsuz bir yönetimdir.
***
Ve biz hasretiz iki yüzyıldır gerçek bir yönetime. İnsan yetiştirmeye her şeyden çok önem verildiği, yetişmiş ve aydın kadroların lâyık olduğu mevkilere geldiği, âlim ve aydınlara hürmet ve rağbet edildiği iyi yönetimlere hasret çekiyoruz. Evet, hasret çekmek yeterli değildir. Gerçek insan, hakiki liderler, ehliyetli yönetici kadrolar yetiştirmeden, bilgiyi baş ilke, bilgini önder edinmeden ele geçecek bir başarı yoktur.
* Haydar Hepsev’in bu yazısı, Yüce Devlet Dergisi’nde (1 Ocak 1996, sayı 6) ve MEDENİYET MİLLET DEVLET BİRLİK kitabında (İstanbul 2010, s. 127-130) yayınlanmış, Mayıs 2022’de gözden geçirilmiştir.
(1) Gordion, Frigya’nın tarihî başkenti olan antik şehirdir. Sakarya Nehri ile Porsuk Çayı’nın birleştiği noktanın yukarısında kurulu bulunan kent günümüzde Ankara’ya 94 kilometre uzaklıkta, Polatlı’nın 29 kilometre kuzeybatısında yer alan Yassıhüyük’te bulunmaktadır. Gordion düğümü, Büyük İskender’e atfedilen bir efsanedir. Genellikle, çözümü zor bir sorunun kaba kuvvetle halledilmesi anlamında kullanılır.
Yeni bir lider arayışında olan Friglere bir bilge, şehre öküz arabası ile giren ilk adamı kral ilan etmelerini söyler. Bu kişi kağnısıyla kente giren yoksul bir köylü, Midas’ın babası, Gordios olur. Gordios, kral ilan edildikten sonra öküz arabasını kızılcık dallarından bir düğümle tapınağa bağlar ve bu düğümü çözecek kişinin Asya’nın hakimi olacağı söylentisi başlar. Büyük İskender, Gordion’a geldiğinde (mö. 334) düğümü çözmeye çalışır ama başaramaz. Sabrı tükenince öfkeyle kılıcını çekip düğümü keser. İskender, gerçekten de Pers İmparatorluğu’nun fatihi ve Asya’nın hâkimi olur. Ama 33 yaşında ateşli bir hastalıktan ölümü bilgelerce, İskender’in Gordion düğümünü çözmek yerine sabırsızca davranmasının cezası olarak yorumlanır.
(2) Gelibolulu Mustafa Âlî (v. h.1008 / m.1600) Tarihçi, şair, çok yönlü ve zengin sayıda eser vermiş Osmanlı müellifi. [Bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, (madde yazarları: Bekir Kütükoğlu-Ömer Faruk Akün), İstanbul 1989, c.2, s. 414-421; https://islamansiklopedisi.org.tr/ali-mustafa-efendi#2-edebi-yonu ]
(3) Selânikî Mustafa Efendi (v. h.1008 / m.1600 civarı) Osmanlı tarihçisi. [Bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, (madde yazarı: Mehmet İpşirli), İstanbul 2009, c.36, s.357-359; https://islamansiklopedisi.org.tr/selaniki-mustafa-efendi ]
#devlet #DevletAdamı #Lider #Önder #Tarih #Tarihbilinci #Sosyoloji