İSTİKAMET SAHİBİ OLMAK
‘Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol…’
‘Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol…’
İstikamet; dosdoğru gidiş, Kitap ve Sünnet doğrultusunda bir hayat demektir…
Dinde istikamet sahibi olan kişi, Yüce Allah’ın her bir emrini emrolunduğu gibi dosdoğru ifa eder, aşırılıklara düşmeden itidal üzere hareket eder; namazını dosdoğru kılar, zekâtını dosdoğru verir, amellerinde ihlası düstur edinir.
‘Doğru, düzgün, dengeli, sabit ve kararlı olma’ gibi anlamlara gelen istikamet kelimesi ‘doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, itaat, sadakat ve dürüstçe yaşama’ demektir.
İstikamet ‘Allah tealaya itaat edip Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretlerinin sünnetine uyma, dinî ve ahlâkî hükümlere uygun bir hayat sürme, her türlü aşırılıktan sakınma’ manalarına gelir.
Farz, vacip ve sünnet namazlarda okuduğumuz Fatiha suresinin özü istikamet duasıdır
İstikamet, Allah tealanın nimet verdiklerinin yani peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlihlerin yoludur. Gazaba uğrayanların ve dalâlete düşenlerin hâlinden, yani hak yoldan sapanların, Yahudi ve Hristiyanlardan, bütün şirk, küfür ve sapıkların yolundan değildir…
“Artık emrolunduğun gibi istikamette bulun ve tövbe etmiş, seninle beraber bulunmuş olanlar da. Ve haddi tecavüz etmeyin, şüphe yok ki O, yapar olduğunuz şeyleri bihakkın görücüdür. (1)”
Âyetin ilk muhatabı sevgili Peygamberimiz’dir. O, doğru yolda, dürüst bir yaşayışa sahipti. Zaten doğru yolda olan Peygamber’e ‘doğru ol’ emrini vermek ‘doğrulukta devam et’ anlamındadır.
Emrolunan sınırlar içinde dürüst bir yaşayışı sürdürmek büyük bir ciddiyet, hassasiyet ve gayret ister. Bu ise zor bir iştir. Nitekim Peygamber Efendimiz de bu ayetten ötürü ‘Beni Hûd suresi, ihtiyarlattı’ buyurmuştur.
Dosdoğru olmak, zorluğuna rağmen, imkânsız değildir. Zira dinimizde güç yetirilmeyecek bir yükümlülük yoktur. Allah hiç kimseye güç yetiremeyeceği yükü yüklemez. Kerim Kitabımızda buyurulmuştur ki “Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk ise veya hata ettik ise bizi muaheze buyurma (kınama). Ey Rabbimiz! Ve bize, bizden evvelkilere yüklemiş olduğun gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim için kendisine takat bulunmayan bir şey de yükleme. Ve bizden af buyur ve bizim için mağfiret buyur ve bizlere merhamet kıl, Sen bizim Mevlâmızsın. Artık kâfirler olan kavim üzerine bizlere nusret (zafer) ver (2).”
“Şüphe yok o kimseler ki ‘Rabbimiz Allah’tır’ dediler, sonra da istikamette bulundular, onların üzerlerine melekler ineceklerdir. ‘Korkmayın ve mahzun olmayın ve size vaad olunmuş olan cennet ile müjdelenin (diyeceklerdir) / Biz dünya hayatında da ve ahirette de sizin dostlarınız ve sizin için orada nefislerinizin hoşlandığı her şey vardır ve sizin için orada ne isterseniz vardır. (3)”
Süfyân İbni Abdullah (radiyallahu anh) şöyle dedi ‘Yâ Resûlallah, bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim’ dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol’ buyurdu (4). Efendimizin cevamiü-l-kelim (az sözle engin manalar ifade etme) özelliği ile bu zorlu isteği, “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol” diye iki cümlecikle cevaplamıştır.
Tevhid ve istikamet, İslâm’ın esasıdır. Hayata istikâmet veren, Allah’ın birliği inancıdır. Zira gerek ayetlerde gerekse hadisimizde ‘Rabbim Allah’ dedikten sonra ‘doğru olmak’tan bahsedilmektedir. Ancak hemen söyleyelim ki ‘Tevhid inancına sahip olan herkes, dürüst bir hayata sahiptir denilemez; çünkü istikâmet, tevhidin zaruri sonucu değil, tam tersine tevhid, istikametin vazgeçilmez ön şartıdır.’
Ebû Ali el-Cûzcânî (5) şöyle der ‘Keramet derdine düşme, istikamet sahibi olmaya çalış çünkü nefsin seni keramet talebine zorlarken rabbin senden istikamet beklemektedir. (6)’
***
‘Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol…’
‘Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol…’
Haydar Hepsev
Haziran 2022
__________________
Notlar:
(1) Hûd sûresi, 112. ayet; Ömer Nasuhi Bilmen meali.
(2) Bakara Sûresi, 286. ayet; Ömer Nasuhi Bilmen meali.
(3) Fussilet Sûresi, 31-32. ayetler; Ömer Nasuhi Bilmen meali.
(4) Müslim, İmân 62; Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12.
(5) Hasen b. Alî el-Cûzcânî (vefatı h. 3/ m. 9I yy) İlk devir sufilerinden olup hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Tasavvufî terbiyesini Hakîm et-Tirmizî ile Muhammed b. Fazl el-Belhî’nin yanında tamamlamıştır. [bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi (madde yazarı: Mustafa Kara), İstanbul 1993, c.8, s.97; https://islamansiklopedisi.org.tr/cuzcani-ebu-ali ]
(6) Kuşeyrî, II, 440-441.
#Kuran #Sünnet #Tevhid #İstikamet #Fatihasuresi #Peygamberler #Sıddıklar #Şehidler #Sâlihler #Hûdsuresi #Kuşeyrî #AlîCûzcânî