KARDEŞLİK ya da “LİSAN-I KÜRDİ ‘DE BİR GAZEL”
Yüzyıllar boyunca kendileriyle öz kardeşlerimiz kadar, amca çocukları kadar bir ve beraber yaşadığımız Kürd kardeşlerimizle, yüzyıldır sorunlar yaşıyoruz. Dünyanın kıskandığı kardeşliğimize halel geldi maalesef. Bir fit soktular aramıza, bir oyuna geldik, küstük birbirimize.
Evet, hepimiz değil ama bir kısmımız için bu küslük geçerli ve bunu dünya âlem görmekte. Hâlbuki öyle miydi eskiden; kol kırılır yen içinde kalırdı, ailenin sırları ele mi verilirdi. Lakin fitne büyüdü, her iki taraf da önemli hatalar yaptılar maalesef. Önce biz yaptık elbette, ırkçılık yaptık ya da ırkçılık oyununa önce biz geldik. Bilerek yapar mıydık, kardeşlerimize bilerek yanlış yapar mıydık? Ama içimizdeki ahmaklar öne çıktılar, suyun başını tuttular… Meseleyi bilenler, hadisenin önünü ve ardını bilenler, âlimler kahroldular hatta canlarını verdiler. Lakin ne fayda! Olan oldu ve bugünlere geldik. Maalesef demenin vakti geçti artık. Gözyaşları sel olmuşken bir şeyler yapmanın ve bu kardeşliği yeniden kurmanın vakti geldi artık.
Sözle olmaz kardeşlik. Biz kardeşiz demekle gerçekleşmez. Yürekle, akılla, ilimle ve irfanla olur. Kardeşler birbirini sevmez mi hiç? Önce sen seveceksin. Kardeşler birbirine yardım etmez hiç? Önce sen yardım edeceksin. Onun dilini de seveceksin; kültürüne, edebiyatına önce sen sahip çıkacaksın.
Hazret-i Yakub’un oğullarından biri öfkelendiğinde, bir kardeşi onun elini tutarsa hemen sakinleşirmiş. Bizler yani Kürdler ve Türkler, birbirimizin elini tutmalıyız artık, tutmalıyız yeniden. Kendimizi, bizler sakinleştirmeliyiz. Ama önce sevgimizi, saygımızı tazelemeliyiz; ortak yönlerimizi yeniden hatırlamalıyız; dinimizi, imanımızı yani biz öz kardeş yapan değerlerimize dönmeliyiz. Kalben, aklen, madden ve manen dönmeliyiz ve bir daha bundan asla vazgeçmemeliyiz.
***
Kardeşliği en iyi bilenlerden biri, bir ulu zat, Nakşibendî-Halidî şeyhi Muhammed Es’ad Erbilî (kuddise sirruh) hazretleri, ta 1918’de, bugüne kadar yansıyan bir büyük ışık yakmış. Çok önemli bir kardeşlik örneği vermiş. Önce kendilerini bir hatırlayalım sonra da o büyük ışığı yeniden okuyalım.
Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (1847–1931), (bugünkü Irak’taki Musul’un) Erbil kasabasında doğmuştur. Dedesi ve babası da Nakşibendî-Halidî şeyhi olan Es’ad Efendi, medrese tahsilini tamamladıktan sonra 23 yaşında Nakşî-Halidî şeyhi Tâhâ-l-Harirî (kuddise sirruhu)’ya intisap etti ve beş yıl sonra hilafet aldı. [Abdülhamid er-Rifkanî (kuddise sirruhu) adlı bir şeyhten de Kadirî icazeti almıştır.]
1873 yılında hacca gitti, dönüşünde şeyhinin vefat etmiş olduğunu görünce İstanbul’a geldi. Fatih Camii’nde Hafız Divanı’nı okuttu; Meclis-i Meşâyih azalığına ve 1883’te Şehremini’ndeki Kelamî Dergâhı’na (Kadirî icazetiyle) şeyh olarak tayin edildi. Halkın, devrin âlim ve mutasavvıflarının, ileri gelen yöneticilerin büyük ilgisiyle geniş bir çevreye hitap etti.
1900’de II. Abdülhamîd Han tarafından memleketine sürgün edildi (Bu sürgünün oradaki kabilelerin gönlünü kazanmaya yönelik bir siyaset olduğu, sonradan anlaşılmıştır). İkinci Meşrutiyet’ten sonra İstanbul’a geri döndü. Kuruluş çalışmaları Kelamî Dergâhı’nda yürütülen Cem’iyyet-i Sûfiyye’de ikinci reislik; 1914’de Meclis-i Meşâyih reisliği yaptı. Tasavvuf ve Beyânu-l-Hak mecmualarında yazılar yazdı. Sürre Emini olarak Hacca gönderildi. 1925’te tekkelerin kapatılmasıyla inzivaya çekilmesine rağmen Kazasker’deki köşkünde sürekli polis gözetimi altında tutuldu. Menemen hadisesi üzerine idam talebiyle yargılandı. Hadiseyle hiçbir şekilde ilgisi ve bağlantısı olmadığı halde müebbet hapse mahkûm edildi; yaşlılığı sebebiyle kaldırıldığı hastanede 1931’de vefat etti.
Es’ad Erbilî’nin eserleri şunlardır: 1. Kenzü-l-İrfân, konularına göre ayrılmış 1001 hadisin metni, tercümesi ve bir kısmının şerhinden oluşan bu kitap birçok defalar basılmıştır. 2. Mektûbât, Erbil’deki sürgününde müntesip ve dostlarına gönderdiği mektuplardan oluşmuştur. 3. Risâle-i Es’adiyye, tasavvuf ve tarikat adabıyla ilgili bir eserdir ve sonunda müellifinin kendi hal tercümesi bulunmaktadır. 4. Risâle-i Tevhîd, Evhadüddîn Balyânî’ye ait bir risalenin tercümesidir. 5. Fatiha-i Şerif Tercümesi, 6. Fârisî ve Türkî Divan-ı Es’ad; içinde Arapça ve Kürdçe birer şiirin de bulunduğu divan, tasavvufi neşvenin en güzel ve yetkin örnekleriyle doludur ve hâlâ büyük bir beğeniyle okunmaktadır; hatta bazı şiirleri bestelenmiştir, kaside ve gazel tarzıyla da söylenmektedir. Divan-ı Es’ad (h.1337, m.1918 yılında) İstanbul’da basılmıştır (ve “Lisan-ı Kürdi’de Bir Gazel” s.31-32’de bulunmaktadır.) Şimdi bu gazele ve bugünkü dile aktarımına bir göz atalım:
şâhî ki ruh-ı gıbta-i hurşîd-i semâ bî
âşık debî feryâd resî lutf-ı hudâ bî
ey şem’-i şebistân-ı men ey nûr-ı dırahşân
pervâne-sıfat cân be cemâl-i tü fedâ bî
mümkün neye aslâ nele şâhî nele şâdî
zevkî kî le dergâh-ı le râh-ı tü peyâ bî
mecnûnem eğer meyl-i beqâ-yı nâm u nişân kım
nahçîr-i di erbeste be- zincîr-i fêna bî
bâ key neye kurbân nele küfr ü nele îmân
dîvâne–i zülf-i tü ki sermest-i likâ bî
nâkâ be devâ-yı hikmet-i lokmân tenezzül
hâ-hoş-ı düçaret eğer erbâb-ı zekâ bî
sôfî betümây-ı bâg u ber-i cennete es’ad
hâşâ ki yebî renc ü cefâ zevk u safâ bî *
ey bendesi, şahın ki yanağını kıskandığı gökteki güneşin
aşık olursan ona, feryadına yetişir tanrı lütfuna erersin
ey parlayan nur ey benim gece ülkemin mumu
fedadır canım cemaline pervane gibi güzelliğine
yoktur asla sevinç ve padişahlıkta
o haz ki tattığım kapında, yolunda senin
mecnunum eğer meyledersem bekasına isim ve şöhretin
bağlıdır çünkü gönül, bir avdır yokluk zincirine
neye kurbanım bilmem nedir küfür nedir iman
sarhoşum olursam yüzünün divanesi zülfünün
etmem tenezzül şifasına lokmanın hikmetinin devasına
erbab-ı zekâ gerçi gönülden buna düçar olmuşsa da
ey sofi geçerdi es’ad cennet bağından ve yemişlerinden
geçebilseydi cevr ü cefadan zevk u sefadan
Kendisi Türk olduğu halde, Kürtçe şiir yazmış olması, hazret-i şeyhin bir kerametidir yani cömertliğidir ve kanaatimce bu, çok mühimdir. Kardeş olmak birbirine hürmet ve itibar etmek demektir; muhatabını en az kendisi kadar değerli kabul etmek demektir. Es’ad Efendi hazretleri “Kürdçe benim Müslüman kardeşlerimin dilidir, onların diliyle de şiir yazarak onların gönlünü kazanmak istiyorum” demek istemiştir ve bunu 100 sene önce yapmıştır. Ve bu kutlu hareketi günümüze çok kuvvetli bir ışık tuttuğu için keramettir.
İslam aydınları ve şairlerine düşen ise bu yolda yürümektir. Ecnebi dillerine gösterilen ilginin binde birini dindaş ve vatandaşlarımızın diline göstermiyoruz. Bu, kabul ve tahammül edilir bir şey değildir. Maalesef Kürdçe bilmiyorum, bilsem hemen bir Kürdçe manzume yazar ve hiç çekinmeden yayınlardım. (Fakat bu şiiri yayınlamış olmakla da küçük bir yardımda bulunmuş olduğumu düşünüyorum.) Yüzyıllardır beraber yaşadığımız, beraberce şehit ve gazi olduğumuz, aynı sofrada, aynı vatanda, aynı memlekette kardeş olduğumuz Kürdlerin her şeyine sahip çıkmak en büyük görevlerimizdendir. Diğer taraftan, Kürdleri, kurtların yani düşmanların tuzağına düşmekten korumak için bunu yapmamız, şarttır.
Bu yazı, İslam harflerini önemini de vurguluyor. İslam harfleri, bütün Müslüman kavimlerin ortak yazısıydı ve bu suretle değişik dilleri (Arapça, Farsça, Urduca, Kürdçe, Türkçe vs.) konuşan ve yazan Müslümanlar birbirileriyle daha kolay ve çabuk bir şekilde anlaşma imkânına sahiptirler. Latin yazısı, yalnız aramıza girmekle kalmamış, ruhumuza da mı girmiştir…
***
Meselelerimiz elbette derinlerde ve köklerdedir. Çözümler de böyledir. Sadece bir gazelin bile bu kadar önemli olması bu yüzdendir. Güncelin ve gündemin içinde çok kalmak derede boğulmak demektir. Eğer hazırlığımız tamsa, teknemizi iyice gözden geçirmişsek, kaptan ve tayfalar, gedikleri onarmışsa neden kaybolalım denizde…
Okyanusları, fırtınaları ve dev gibi dalgaları aşar ve hedefimize sağ ve salim varırız, inşallah.
İnşaAllah.
*Haydar Hepsev’in bu yazısı, Yüce Devlet Dergisi’nin 1 Ocak 1996 tarihli 6. sayısının 7-8. sayfalarında yayınlanmış; Ocak 2022’de yeniden ele alınmıştır
*Metnin Latin harflerine aktarılmasında yardımcı olan Osmanlı Arşivi’nden iş arkadaşım Ramazan Doğan’a teşekkür ederim.
#EsadErblli #tasavvuf #büyüklerimiz #üstadlarımız #edebiyat #şiir #Kürdçe #KürdTürkkardeşliği