Pazar, Mayıs 25, 2025

KİRAZ KUŞU ZİYAFETİ

KİRAZ KUŞU ZİYAFETİ

James Maxwell ANDERSON* 

Şahıs Kadrosu:

Pompignan Dükü: Ev sahibi.

La Harpe: Fransız Devrimi’nin düşünce önderi. (Jean François dela Harpe, 1739–1803; şair, oyun yazarı, eleştirmen)

André Chénier: şair. (André de Chénier, 1762–1834, İstanbul doğumlu; şair ve siyaset adamı. İyi bir eğitim aldı; Fransa’nın Londra elçiliğinde kâtip olarak çalıştı. İhtilal öncesinde Fransa’ya döndü, 89’lar Derneği’nin öncülerinden oldu. Şiirleriyle devrimin aksayan yönlerini eleştirdi ve bazı hadiselerden sonra şüpheli sayılınca kaçtı, ama yakalanıp hapishaneye atıldı ve giyotinle idam edildi. Ünlü bir kişiydi lakin şiiri ölümünden sonra tanınmaya başladı; romantiklerin öncülerinden sayılır.)

Théroigne: André Chénier’nin sevgilisi.

Philippe d’Orleans: Fransız tahtının veliahtı.

Lafayette: Amerikan Devrimi’nin kahramanı. (Motier dela Fayette, 1757–1834, siyaset adamı ve asker. Fransız İhtilali’nin en önemli şahsiyetlerinden biridir. ABD’yi kuranlara askeri bakımdan birçok kez yardımları olmuştur ve tuğgenerallik unvanını orada kazanmıştır.)

Beaumarchais: Piyes yazarı. (Pierre Augustin Caron de Beaumarchais, 1732–1799, yazar ve siyaset adamı. Bir saatçinin oğludur ve maşalı saati icat etmiştir. ABD’nin bağımsızlığı için ayaklananlara para ve silah sağlamıştır. Fransız Devrimi’nde Terör Yönetimi sırasında şüpheli göründüğünden memleketi dışında bulunmak zorunda kaldı. Sevil Berberi ve Figaro’nun Düğünü en meşhur eserleridir.)

Düşes de Gramont: Kibar sınıftan bir kadın.

Matmazel Vergniaud de Sombreuil: Bir salon kadını.

General Custine: Kralın hizmetinde bir subay. (Adam Philippe Custine, 1740–1793, asker ve siyaset adamı. Amerika savaşındaki büyük başarıları üzerine general olmuştur. İhtilal mahkemesi tarafından düşman hesabına casusluk yapmakla suçlanmış ve idam edilmiştir.)

Teğmen Custine: Generalin oğlu.

Desmoulins: Editör (Camille Desmoulins, 1760–1794, yazar ve siyaset adamı. Kolejde Robespierre’in arkadaşıydı; eserleriyle devrimin yaklaştığını haber vermiş; konuşmaları ve yayınlarıyla büyük etki oluşturmuş, sonunda idam edilmiştir.)

Champfort: Bir misafir. (Nicolas Sébastian Roch de Cahampfort, 1741–1794, oyun ve deneme yazarı. Halktandı ama iyi bir öğrenim görmüştü. İhtilalin aşırılıklarıyla savaştı; hapisten kurtulmak için intihar etti.)

Condorcet: Bir misafir (Marie Jean de Caritat Condorcet, 1743–1794; filozof, matematikçi ve siyaset adamı. Matematikte daha 16 yaşındayken kendini tanıtmıştır. Fransız Akademisine seçilmiş ve Ansiklopedi’nin yayınlanmasına katılmıştır. İhtilalde etkin olan, hapishanede intihar eden bu filozof kendisinden sonrakileri de etkilemiştir.)

Bailly: Bir Misafir. (Jean Sylvain de Bailly, 1736–1793; ilim ve siyaset adamı. Edebiyat ve astronomide uzmandı. Paris belediye başkanlığını yapmış; kraliçeyi savunduğundan idam edilmiştir.)

Malesherbes: Bir misafir.

Roucher: Bir misafir.

Bir şef ve iki hizmetçi.
***

1789’da bir gün, bir grup yazar, sanatkâr ve aydın, bazı soylularla beraber Paris’e aşağı yukarı20 km. uzaklıktaki Pompignan Dükü’nün evinde büyük bir yemek masasının etrafında oturmuşlardı. Toplanmalarına vesile olan hadise, Kiraz Kuşu Ziyafeti’ydi. Hepsi de Louis adını almış olan son üç kralın saltanatları boyunca Pompignan ailesi, her yıl bu ziyafeti düzenliyordu. Aile arasında doğup bir nevi tören halini alan bu hususi ve harikulade kiraz kuşu yemeğini sunma âdeti, ailenin en candan ve tanınmış dostlarını yılda bir kere bir araya getirirdi.

Bu gösterişli ve ünlü yemek henüz sunulmamıştı. Fakat misafirler içki ve mezelerden atıştırıp iştahlarını açmaya başlamışlardı bile.

Pompignan: Bu büyük günde dostlarım, şöyle olmalı her şey: Yılda beş mevsim birden olmalı, L harfi sekiz ayak, haftada 10 gün, maaş günü olmalı her gün. Kuruş liraya eşit olmalı; yarım taç, taca eşit, bir metre kilometreye, kadın da erkeğe. Kral Marie Antoinette olmalı, Marie Antoinette ise Kral. (Masada bir kahkaha tufanı kopar.)

Beaumarchais: Daha da fazlası.

Champfort: Daha fazlası ama mucize de olmamalı. (Gülmeler devam eder, bununla birlikte misafirler kendi aralarında konuşmaktadırlar.)

Düşes de Gramont: Beyler, hep böyle yapıyorsunuz. Bir nükteyle yalnız kendinizi güldürüyorsunuz ve biz zavallı kadınlara ne söylendiğini merak etmek kalıyor.

Condorcet: Bağışlayın bizi madam, lakin dinlemediğiniz zannediliyordu bu kez.

Düşes: Dinlemiyormuşum; nedenmiş o?

Condorcet: Yanaklarınızı kurtarmak için madam, utanıp da yüzü çabucak kızarıverenlerin sanatkârane bir eda olmadan yüzleri asla kızartılmamalıdır korkusuyla. Yapma bir şekilde, yani nefesini tutarak veya şahdamarına bastırarak kızaranları da engellemek endişesiyle…

Matmazel de Sombreuil: Fakat yıllardan beri gerçek bir skandal duymamış bulunmaktayım. Yüzümün kızarma özelliği uygulamadan tamamen kalktı diyebilirim.

Pompignan: Kiraz Kuşu Ziyafeti’nde, azizem, biz, erkeklerin laubali, kadınların da tedbirli olmalarını bekleriz. Fakat bizim ağzı bozukluğumuz sizin ihtiyatlılığınızdan ileri giderse, tabii ki böyle olacak, o vakit kelimeleri apansız kahkahalarla örtüveririz.

Düşes: Güzel, lakin yakın gelecekte kadınlar erkeklere eşit olacak; öyle değil mi, Vergniaud?

Matmazel de Sombreuil: Eşit ve hatta üstün onlardan…

Pompignan: Fakat şurası muhakkak ki eşitlik, iş günaha yani şeytanlığa gelince bozulacak; yanlış düşünmüyorum ya…

Düşes: Evet, günahta onlardan ileri, erkeklerin de zaten bildiği gibi. Ansiklopediciler(1)  de aynısını söylüyorlar. Kadınlar, günahkârlıkta tabiatlarından gelen bir dehaya sahiptirler, hâlbuki erkekler doğal olarak ahlaklı hatta yumuşak ve halim selim yaradılıştalar. On Emir’e sıkıca sarılırlar, suda boğulan bir adamın eşyalarına sımsıkı yapıştığı gibi.

Matmazel de Sombreuil: Evet, erkekler –iyi huylu yaratıklar- tatlı yemeklerin sağladığı imkânlar sayesinde çalışacak duruma gelip de sonra ruhça ve bedence zayıf düşen mahlûklar.

Philippe d’Orleans: Hepimiz değil.

Matmazel de Sombreuil: Askerler hariç, fakat geri kalanın hepsi.

Philippe: Sanatkârlar da değil.

Matmazel de Sombreuil: Sizi onaylıyorum, askerler ve sanatkârlar da değil.

Champfort: Lakin burada bu gece hepimiz asker ve sanatkârız.

Matmazel de Sombreuil: Ve fakat bu gece aranızda bulunanlardan kiminle evlenmişizdir? Hayır, hayır biz kadınlar mesleğine göre tercihe şayan erkeği çok iyi biliriz. Rue Vaugriard’da kürk işiyle meşgul, dazlak ve yaşlı; Versay’da bir malikânesi ve şehirde bir evi bulunan banker… Evet, bütün bunlar bizi madde tapınağının tatlı rüşvetini almaya atılmamız için yeter ve artar bile…

Pompignan: Fakat yeniçağda bütün bunlar yok olacaktır, matmazel, özgürlük ve gerçeğin ışığıyla hepsi kaybolacaktır. Bu parlak ve muhteşem gün ağarışında evliliğe teslim olmak bulunmayacaktır. Ve erkek bukağılarını çıkarıp atacaktır. **

Düşes: Böylece ben de devrimin bilgeliğinden bütünüyle şüphe etmeye başlayabilirim.

La Harpe: Ne demek yani, olumsuzlukların bulunduğu hal üzre devam etmesini mi istiyorsunuz?

Malesherbes: Bulundukları hal üzre devam etmeyecekler. Zamanın emin adımlarla yürümesiyle insanoğlu daha akıllı olabilecek. Bilgeliğini devlete ve kurumlara tam olarak uygulayabilecek.

Matmazel de Sombreuil: Lakin evlilik devletine değil!

Pompignan: Evlenmek, din ve kanun koymak, hatta takvimi bile değiştirmek, çarpım tablosunu da yenilemek hatta. Böylece bir adamın cebindekiyle yaşamasına gerekli olan miktar eşit olabilecek.

Théroigne: (Chénier’nin yanındadır ve etrafındakiler alçak ses tonuyla konuşmaya devam etmektedirler.) Şu ciddi ve donuk, konuşmaya katılmayan ve üniforma gibi bir elbisesi olan adam kimdir?

Chénier: Théroigne, soylu bir portreye mi tutuldun, yoksa? Boşuna çaba harcama hiçbir kadının erkeği değildir o; şimdi sen kendini tamamen fikre bırakmalısın. Markiz de Lafayette, yenidünyadaki bir devrimin kahramanıdır. Washington’un bir arkadaşıdır, özel hayatında bir aziz gibi temizdir ve kendi karısına aşıktır; baştan çıkacak biri de değil.

Théroigne: Peki, şu soldaki, göğsü nişanlarla kaplı, bronz tenli asilzade…

Chénier: Yükseklerden uçuyorsun bir tanem. Doğrusu imkânsızlar hakkında şaşmaz bir içgüdün var. O, Fransız tahtının veliahdı, Prens Philippe d’Orleans’tır.

Théroigne: Öyle miii?

Chénier: Başka?

Théroigne: Evet, şu hazırcevap, nüktedan ve uzun boylu adam kimdir?

Chénier: Prensin sağındaki mi?

Théroigne: Evet.

Chénier: Beaumarchais, piyes yazarı, Figaro’nun müellifi. Bu arkadaş aslında Amerika devrimi sayesinde kâğıt üzerinde büyük para kazandı, fakat ücretini henüz ödemediler. Şimdi de buradaki devrimden servet yapmayı umuyor.

Théroigne: Doğrusu çok yakışıklı bir adam.

Chénier: Evet, şeytan en yakın dostunuz sizin. Başkaları hakkında böyle konuşmak bizi zaten yeterince mutsuz etmiyor mu?

Théroigne: Usandığın anlaşılıyor benden.

Chénier: Geleceği görüyorsun galiba.

Théroigne: Benden bıktığın zaman, gözünün yükseklerde olması alçaklarda dolaşmasından daha iyi bir tercih olacaktır, Chénier.

Chénier: Ümit vermekte fazla dürüstsün, teşvikte fazla samimi.

Théroigne: Sevgili André, seni gerçekten çok seviyorum ve seni terk etmeyeceğim. Sen bir iş yapacaksın ve bunda ayağını basacağın ilk basamak sağlam olmalıdır.

Chénier: Bir üst basamak daha iyidir.

Théroigne: Mümkün olursa bir yükseğini düşün sen.

Chénier: Bu durumda, tatlım, seni gayet iyi anlıyorum. Birçok güzel kadının yüksek mevkilere başarılı âşıklarının omuzlarında tırmandıklarını çokça görmüşümdür. Lakin hepsi de terfilerinden önce planlarını bana hissettirmeyi başardılar. Bu da bir devrimdir aslında.

Théroigne: Samimiyetlerindendir ya da belki bir yöntem olarak kabul etmek gerekir.

Chénier: Yöntem dünya kadar eski, kadınların bazıları içinse en mükemmeli.

General Custine: (yüksek sesle) İşe bak, Mösyö Condorcet! Dediklerimin hepsi çıkıyor, fakat karışıklık dayanılmaz bir hal almaya başladı. Bu gece şehrin dış kapısında, arabaları durduran bir kalabalık vardı; halkın eskiden beri bir espri olarak kabul ettiği “Kahrolsun Kral” sloganını söylüyorlar, yalnızca bağırıp eğleniyorlardı. Zararsız insanlardı, nükte yetenekleri de yüksekti bence; lakin “Kahrolsun Kral” lafında fazlaca ısrarcıydılar.

Beaumarchais: Peki, General, size de “Kahrolsun Kral” dedirttiler mi?

General Custine: Evet, söyledim gerçekten; yoksa arabamı geldiğim yere geri döndüreceklerdi.

Düşes: Olağanüstü diye ben buna derim.

General Custine: Öyle mi dersiniz? Fabrikatör arkadaşım Revillon kendi evinde muhasara edildi, bir işçi bir günde 16 kuruşla geçinebilir dediği için.

Pompignan: Muhasara mı, ne zaman?

General Custine: Dün. Bunu söylemekle aptallık etti, bunda şüphe yok; lakin bir insan düşündüğünü söyleyebilmeli. Ve bir adamın arabası kendisinin olmalı. Ayrıca özel mülkiyete kimse karışmamalı.

Pompignan: Ve bu tip meselelerle polis daha yakından ilgilenmeli.

General Custine: Aslında gerçek bir terör beklemiyorum. Biz Fransızlar kibar, itaatli ve barışçı insanlarızdır. Fakat şimdilerde düzen diye bir şey arama. Hükümet, işçilerin aklına geleni yapmalarını nerdeyse tasvip ediyor.

Lafayette: Açıkça konuşmak gerekirse, efendiler, fakir halkın ücretleri düşük değilmiş gibi vergileri de çok ağır. Karışıklığın büyük kısmı da sizin arazi ve mülklerinizden vergi vermeyi reddetmenizden kaynaklanıyor.

Pompignan: Haydi canım sende. Fransa’nın bütün soyluları ellerindeki her şeyi verseler bile hükümetin yarıyıllık giderlerini bile karşılayamazlar.

Beaumarchais: Bütçe açığı her şeyi yutacak seviyede, insanların aklını karıştıran da bu. Her sene bütçede denge kurmayı vaat ediyoruz, fakat bu açık her yıl gittikçe büyüyor.

Pompignan: Hükümet, elindeki parayı kolayca böyle her yere dağıtıverirse bütçede denge nasıl kurulur? Para, su gibi sağa sola saçılıyor.

Lafayette: Peki, siz payınıza düşeni yerine getiriyor musunuz?

Pompignan: Evet, hatta daha fazlasını. Başkaları elleri üzerinde dururken ben yalnızca şapkama dayanıyorum. (gülüşmeler) Hizmetçiler, servis nerde! (Ellerini çırpar.) Sofra takımlarını değiştirmede bir gecikme olduğu görülüyor.

Hizmetkâr: Özür dilerim, mösyö.

Pompignan: Neden servis yapılmıyor hâlâ? Dedelerimin Pompignan’a yerleşmesinden beri iki servis arasında kesinlikle ara olmamıştır.

Hizmetkâr: Mösyö, eğer açıklamama izin verirseniz, hizmetkârlarla oduncular arasında bir tartışma olduğunu haber vermek zorundayım.

Pompignan: Peki, anlat bakalım, neden bize kadar yansıyor bu hadise?

Hizmetkâr: Mösyö, kiraz kuşlarının güzelce pişirilip kızartılmaları, harareti yüksek bir fırın ister. Bu da mevsimlik kuru odunla mümkün olur. Fakat bugün oduncular yaş odun getirdiler ve daha iyisini de getirmeyeceklerini söylediler. Bizim şef de işte bu yüzden onlarla tartışıyordu.

Pompignan: Ben anlamam. Açıklamaların da can sıkıyor zaten; arkadaşlarımsa iyice acıkmış durumdalar. Yemeği hemen hazırlayın ve biran önce buraya getirin.

Hizmetkâr: Baş üstüne, mösyö.

Pompignan: Eğer tartışma devam ederse mutfağa gelip hepinizle hesaplaşacağım.

Hizmetkâr: Baş üstüne, mösyö. (Odadan çıkar.)

Pompignan: Can sıkıcı hadiseler; insanı böyle zor durumda bırakırlar. Fakat unutalım bunları, misafirler ve âşıklar! Şerefinize… (Herkes kadehlerini kaldırır.) Devrimin ve Philippe d’Orleans cenaplarının şerefine içiyorum. Prens’in şerefine, tacın varisi ve devrimin aziz yoldaşına… (“Prense” diyerek kadehlerini içerler.)

Philippe: Jestinize teşekkür ederim; layık olmadığım halde kabul etmeme müsaade ediniz, sevgili dostlarım, cevabım cidden memnuniyet olacaktır. Kralımız Louis ki Fransa’da onun kadar adil, asil, akıllı ve muhabbetli olarak hüküm sürmemiştir; ne mutlu bize ki reformu memnuniyetle alkışlayan, ricaları alçakgönüllülükle karşılayan ve bütün sınıfların dertlerini anlayan bir kralımız var. Adil haşmetmeablarının saltanatlarının bana fırsat kalmadan sürüp gitmesini dilerim. Lakin eğer üzerime düşerse, hiçbir şey eskisi gibi sürüp gitmeyecektir. Hükümeti ve meclisleri toplayacağım ve Fransa’da yeni bir hava, yeni bir hayat oluşturacağım. Bakanlarımı dikkatle seçeceğim. İnsan idrak ve aklının bütün kapasiteleri, ruhun özgürlüğü yoluyla yerli yerini bulmalı ve uygulanmalıdır. Jan Jak Ruso bize özgürlüğün dinini vermiştir; başarmak ve tamamlamak da bize düşer. Ve ancak halkın mutluluğu için hükümet edilecektir. Ve hatta odunculara dahi kulak verilmeli, şikâyetleri bize ulaşmalı. (Bazıları alkışlar.)

Düşes: Bu gece oduncuları dinleyelim lütfen.

Pompignan: Evet, dinleyelim ve görelim.

Philippe: Fakat dostlarım, alay kastıyla olmasın bu. Oduncular toprağın adamıdırlar, işleri eski ve kutsaldır. Hayatları tabiatla iç içedir, kendi kanunları içinde bilgiye ve tecrübeye dayanmaktadır. Masum, adalet mekanizmaları bozulmamış doğal bir medeniyetle sürdürürler işlerini. Ruso’nun kutsal kitabının özünü, ahlak ve fazileti ifade eder sade hayatları.

Bailly: Oduncuları çağıralım her şeye rağmen ve cidden güvenelim onlara.

Pompignan: (diğer bir hizmetkâra:) Bize bir oduncu bul ve getir buraya.

Hizmetkâr: Buraya mı, mösyö?

Pompignan: Buraya elbette.

Hizmetkâr: Fakat mösyö, onu yıkamak gerekecektir.

Pompignan: Hayır, yıkamadan getirin, buraya.

Hizmetkâr: Fakat mösyö, ya gelmek istemezse?

Pompignan: Getir onu ve daha fazla konuşma. (Hizmetkâr odadan çıkar.)

Düşes: Kiraz kuşu kızartmasından o da tatmalı.

Pompignan: Mutlaka. Bizler de tabii, eğer mutfak kavgası bittiyse.

Düşes: Şapkamı saygıyla oduncunun önünde çıkaracağım ben.

Chénier: Fakat bu alayın ta kendisi olur, madam.

Pompignan: Evet, istihzanın ta kendisi olur.

Lafayette: Doğruyu söyledi ev sahibi. Prense şaka yaparken, devrimin ruhuyla oynamış oluyorsunuz. Ve prens meclisleri toplamaktan bahsederken alevler fırlıyordu sözlerinin altından. Alaycılık ise kadim insafsızlık ve eski haksızlığı tütsülemiş oluyordu. Konuşuyor ve gülüyorsunuz ama size diyorum ki ben, yeni bir dünyanın eşiğinde bulunuyoruz, yani hepimiz. Kanun önünde bütün insanların sanki Tanrı önündeymişçesine eşit olduğu bir dünyanın. Diyorum ki sınıf ve güç elbiseleri paçavra haline geldiği zaman ve insanların içindeki İlahi ışık ortaya çıktığında, tanıyıp bildiğimiz dünya bulunmayacak artık. Ayrıcalıkların ve açgözlülüklerin dünyası olmayacak. Akıl ve gerçek hâkim olacak! Gülmeyin, hayır; kabiliyetlerinizi alaya ayarlamayın. Bireysel kalite ve genel menfaat, ciddi ve ağırbaşlı olmayı bekler. Efendiler, paklayın ve arıtın kendinizi, bu ruh ve ideale göre ayarlayın geleceğinizi. Çabuklaştırın adımlarınızı, rüyanızda bile görmeniz mümkün olmayan yoldaşlığa, dünyayı adil yapacak kardeşliğe; kırarak zincirleri, parçalayarak kötülükleri!

Pompignan: Ah, Lafayette, ah. Utandırdın bizi şaşırttın hepimizi.

Beaumarchais: Zincir yok, hapishanede; öyle mi? İnsan ne isterse yapacak, öyle mi?

Lafayette: Suçlu aranırsa eğer bizler olacağız muhakkak; haddinden fazla ayrıcalık sahibi olan bizler. İnsanlar aslında iyiliğin emrindedirler eğer bozulmamışlarsa. Adalet ve merhamettir doğal arzusu hepimizin, içgüdümüz budur bizim.

Beaumarchais: Fakat bütün insanlar böyle değil! Bahsettiğiniz kendinizdir sizin.

Lafayette: Yanılıyorsunuz, hepsi böyledir. Fakat bir kısım insanlar başkalarının sırtından geçinirler, bütün hünerleri zekâ ve yaratıcılığı sömürmektir, doğuştan ya da sonradan parazit olmuşlardır. Sen ve ben gibi dostum, kendi odunumuzu kesenlerden ve kiraz kuşunu pişirenlerden iyiliği öğrenmemiz gerekecek.

Düşes: Bir anda anlayıverdim, öğrendim şu anda; insanların melekler gibi yeryüzü cennetinde güven içinde nasıl yaşayabileceklerini.

Düşes: Bir anda anlayıverdim, öğrendim şu anda; insanların melekler gibi yeryüzü cennetinde güven içinde nasıl yaşayabileceklerini.

Lafayette: Suçu getiren nedir, suçluları doğuran? Yiyecek bir dilim ekmeği bulamamak, ayakkabısız çocuklar, bazılarının lüksü için alınan vergiler… Dostlarım, ağlarken başkaları, gözyaşlarını içlerine akıtırken çok rahat yaşıyorduk biz. Üç kelime söyleyin de değişsin, farklı olsun her şey. Haykırın özgürlük, eşitlik, kardeşlik diye. Hür olunca insan olunur, kurtulur hayvanlıktan akıl sahibi olan; huzur getirir barışı sevip de insanlık onuru taşıyan.

Pompignan: O da aynısını söylüyor dost Ruso?

Malesherbes: Çok güzel söyledin, ümitliyim ben, bekliyorum gerçekleşmesini.

La Harpe: Evet, ümitli olalım, bekleyelim gerçekleşmesini.

Chénier: İzin varsa bir kelime de ben ekleyeceğim.

Po