İSLAM HARFLİ OSMANLI TÜRKÇESİ (OSMANLICA) NEDİR ve
OSMANLICAYI NEDEN ÖĞRENMELİYİZ?
Osmanlı Türkçesi [Osmanlıca (1)]; Türkçenin (Selçuklu ile) Osmanlı döneminde İslam harfleriyle yazılan dönemine verilen adıdır. Türklerin İslam medeniyetine girdikleri tarihten itibaren (13. yüzyıl) ile Cumhuriyet’e (1928) kadar olan dönemde yazılan eserleri kapsar.
“İslam harfleri (2) tabiri kullanıldı, neden ‘Arap harfleri’ denmedi” diyecek olanlara şu cevabı vermek lazımdır: Arapların (Nebatilerden alıp) geliştirdikleri yazıya Farisiler, Türkler ve diğer müslüman kavimler de büyük hizmet etmişler ve çok daha güzel ve yetkin bir hale koymuşlardır. Hatta ecdadımız olan Osmanlılar, İslam yazısına o kadar hizmet etmişlerdir ki “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” övgüsüne mazhar olmuşlardır.
Elsine-i selase [yani Arapça, Farsça ve Türkçe (Osmanlıca)] İslam medeniyetinin üç büyük dilidir. Öncelikle Arapçadan, sonra da birbirinden tefeyyüz ederek gelişmişlerdir. Her biriyle büyük ilim, edebiyat ve medeniyet eserleri meydana getirilmiştir.
13. yy. ile 20 yy. arasındaki Osmanlı Türkçesi döneminde dilimiz hem din hem medeniyet ve hem de coğrafya bakımlarından bir ve beraber olduğu Arapça ve Farsçayla çok yakın irtibat içinde olarak bu dillerden büyük ölçüde etkilenmiştir. Özellikle din ve medeniyet hususlarında Türkçede karşılığı bulunmayan kelimeler büyük ölçüde dilimize girmiş ve hatta “Osmanlıca; Türkçe-Arapça-Farsça’dan oluşmuş bir dildir” diye tarif edildiği de olmuştur.
Osmanlıca, tarihte haşmetli bir iz bırakan (Selçuklu ve) Osmanlı devletinin resmi yazısıydı. Osmanlı ise İslam Medeniyetinin son ve büyük bir hamlesidir. Böylece Osmanlıca büyük bir uygarlığın asil, necib, fasih, kibar, medeni ve zengin bir lisanı haline gelmiştir. Arapça ve Farsçadan sonra imparatorluğa bağlı diğer kavimlerden alınan seçme kelimelerle zenginliği artmıştır. 1800lerden sonra da Batı uygarlığıyla olan temasların akabinde, gerek bu dillerde olup da bizde karşılığı bulunmayan kavramlar için üretilen ve gerekse bu dillerden bizzat alınan kelimelerle tam bir dünya dili olmuştur.
Osmanlıca Türkçesi ile de İslami ilimlere dair nice kıymetli telif, şerh ve haşiye kitapları; (şiir ve nesir alanında) nice değerli edebi eserler; tarih, hukuk, astronomi, tıb, hendese, san’at, seyahatname, kitabiyat (bibliyografya) kitapları vb. yazılmış, gerek dini gerek sair alanlardaki kıymetli eserler tercüme edilmiştir. Bu sebeple (Selçuklu ve özellikle) Osmanlı döneminde yazılmış muteber kitapları, arşiv belgelerini, (cami, bina, çeşme, mezar taşı vb.) kitabelerini, hüsn-i hatt yazı ve levhalarını okuyabilmek için, Osmanlıcayı yani ecdadımızın muhteşem, mübarek ve zengin dilini metotlu bir şekilde öğrenmek gerekmektedir.
Osmanlıca, zannedildiği, bir kesimin iddia ve propaganda ettiği gibi zor değildir, hatta bugünkü harflerin öğrenilmesinden kolaydır. Kur’an-ı kerimi okumasını öğrenen için hele çok daha kolaydır. Biraz dikkatli olan ve azmeden bir kişi, Osmanlıcayı (kitap harflerini) iki ay kadar bir zamanda okuyor, hem de hızlı okuyor hale gelebilir. (3) Evet, ilmin sonu yoktur, düzey arttıkça zorluk da artar; lakin bu, bütün ilimler için geçerlidir.
______________
Dipnotlar:
(1) Osmanlıca ayrı bir dil değildir, Türkçedir, alfabesi farklıdır. Bugün kullandığımız alfabe, latin alfabesidir. 1928’deki alfabe inkilâbına (kef iledir; anlayan anladı) kadar kullandığımız alfabe İslam elifbâsıydı.
(2) İslam dünyasında ortak olarak kullanılan en mühim unsurlardan biri de İslam elifbasıdır. Arapça, Farsça, Türkçe, Urduca, Malay dili vd. bu alfabeyle yazılmıştır. İslam âleminin birliğinde bu mübarek yazının mühim bir işlevi olmuştur. Osmanlıcayı bilen Arap ve Fars dillerini de kolaylıkla öğrenebilmektir. Onun içindir ki Batı ve onun içimizdeki temsilcileri, yazımızı değiştirme gereği duymuşlardır. Lakin şunun için seviniyoruz ki yetişen yeni nesil Osmanlıcaya gittikçe artan bir düzeyde sevgi ve ilgi duymaktadır.
(3) Bu tecrübeyle sabittir; nice seneler Osmanlıca dersi vermekteyiz. Mesela, bir yaz, haftada iki gün, her seferinde iki saat olmak üzere ders yaptığımız üniversiteden henüz mezun olmuş iki arkadaş, bu süre içinde kitap harfleriyle yazılmış metinleri rahatça okumayı başardıkları gibi, riq’a yazısını başlangıç düzeyinde okumayı da öğrendiler ve hatta ta’liq yazısına başlayıp basit metinleri okumaya başladılar.
/// Haydar Hepsev’in bu yazısı, Yüce Devlet Dergisi’nde (13. Sayı, 25 Kasım 2013) yayınlanmış; 15 Mayıs 2021’de bazı eklemeler yapılmıştır.