REHBER-İ GÜLİSTAN KİTABI ÜZERİNE YAPILAN BİR YÜKSEK LİSANS TEZİNDEKİ AKIL ALMAZ YANLIŞLIKLAR HAKKINDA
Kadim İslâm hikmet ve irfanının büyüklerinden şair ve hakîm Şeyh Sadî-i Şirâzî (1), gençliğinde uzun yolculuklar yapmış, Hindistan’a gitmiş, Haçlıların eline esir düşmüş yani güngörmüş, memleketler görmüş, insanlar görmüş, derinlik ve incelik sahibi büyük bir şahsiyettir. Bostân ve Gülistân adlı eserleri, sadece İslam coğrafyasında değil bütün dünyada klasik kabul edilmiştir. İstiklal Marşı şairimiz merhum Mehmet Âkif, onu “O bizim Şark’ımızın rûh-ı kemâli (2)” diye övmüş, Safahat’ta onun bazı şiirlerinden parçaları nazmen tercüme etmiştir (3).
Onu okuyanlar hakîm şairin marifetiyle bilgeliğe adım atmışlar, “farkında olmadan bir bilgeler toplumunun üyesi (4)” olmuşlar. Gülistân’ın tesiri o kadar kuvvetli olmuş ki çok sayıda tercümesi yapılmış; üzerine Arapça, Farsça ve Türkçe şerhler yapılmış ve hatta eserin taklitleri de yazılmış (5).
***
O büyük bilge, artık bizim de üstadımız oldu. Bir ders grubu oluşturarak Gülistân’ı ve 19. yüzyılda yaşamış bir memur ve edebiyat muallimi olan Cafer Tayyar Efendi (6) tarafından yapılan Rehber-i Gülistân adlı şerhinin Osmanlı Türkçesi matbu metnini (7) okuyoruz. Bu okuma sayesinde hem bu muazzam eseri okuyor, irfani lezzetler alıyoruz; tabii ki hem de Farsçamızı geliştiriyoruz; eserde geçen Arapça beyt, kıt’a ve kelam-ı kibarlarda geçen ibarelere şarihin yaptığı izahlarından Arapçamızı da ilerletiyoruz; hem de Türkçe’nin etimolojisi ve gelişim merhalelerinden haberdar oluyoruz. Derslerimiz elsine-i selasenin (Arapça, Türkçe, Farsça) burçlarında, büyük bir letafet ve haz içinde, Gülistân’ın hikmet meyvelerinden istifadeyle geçiyor.
***
Dersimize hazırlık yaptığım bir zamanda, internette Cafer Tayyar Efendi’yi, onun Rehber-i Gülistan şerhini ve transkribe edilmiş metnini konu alan Cumhuriyet Üniversitesi bünyesinde hazırlanmış bir yüksek lisans tezine rast geldim (8). Hem okumakta zorlandığım yerlerde kolaylık olması hem de bendeki nüsha ile diğer Osmanlıca nüsha arasındaki farkları tespit açısından metinleri karşılaştırmalı okumaya karar verdim. Keşke vermez olaydım! Tezin orijinal kitabın sadece ilk on beş sahifesine denk gelen elli beş ile yetmişinci sahifeleri arasında otuz dört tane okuma hatası tespit ettim. Kitabın tamamını inceleyip tüm hataları tespit etmeye kalksam kocaman bir kitap yazmam lazım?! Ona vaktim yok, lakin ilim ve kültür dünyamıza bir katkıda bulunmak niyetiyle bu yanlışları üç grupta sınıflandırarak sizlerle paylaşmak istedim (doğrular, koyu renkle gösterilmiştir):
1. Türkçe Sözlüklerde Olan Bir Kelimeyi Doğru Okumamaktan Kaynaklananlar:
Ma’fû – ma’fuvv (s. 56), emine – ümniyye (s. 56), gitmez – kesmez (s. 60), sudanası – süd anası (s. 61), tahm-ı hurma – tohm-ı hurma (s. 62), tenbiyye – tenbîh (s. 56), bedâ – bed’ (s. 63), mutâlib – metâlib (s. 66), ‘utbe-i ilâhî – ‘atebe-i ilâhî (s. 66), makarlardır – mukırrlardır (s. 67), utangın – utangan (s. 67), haliyye – hilye (s. 68), hasbiyle – hasebiyle (s. 68), mükarrere – mukarrere (s. 69), ancelîn – ancılayın (s. 69), ‘arefiyye – örfiyye (s. 69), gestehâne – küstâhâne (s. 69), tarafında – turfanda (s. 70), ancelîn – ancılayın (s. 70)
2. Arapça Kelimeyi/İbareyi Yanlış Okumaktan Kaynaklananlar:
yeminnü – yemünnü (s. 56), tebtalû – tubtılû (s. 56), belgü’l-ali – belega-l-ulâ (s. 63), istahaytu – istahyaytu (s. 66), Hakk-ı celle – Hak celle (s. 66), ‘abdnâke – ‘abednâke (s. 67), gâreftu – gâfertu (s. 67), lâ ya’kel – lâ yu’kal (s. 70)
3. Farsça Kelimeyi Yanlış Okumaktan Kaynaklananlar:
Nederred – nedered (s. 59-60), nebürred – nebüred (s. 59-60), netüvâned – netevâned (s. 60), neharî – nehorî (s. 62)
[Ek: Farsça kelimelerin okunuşunda, https://ganjoor.
***
“Lügate Bakmayan Âlim Olamaz”
Yukarıda belirtilen okuma hatalarının bazıları belki hoş görülebilir olsa da bazıları hakikaten ve maalesef oldukça galiz. Kitabın mukaddimesinde “… nakâyıs esâtize-i kiramın enzâr-ı hatâ-pûşânelerinde ma’fu tutulur eminesi…” olarak okunan kısımda, acaba “emine” nedir, şahıs ismi midir ve eğer şahıs ismiyse cümle içinde görevi nedir, neyin öznesi veya nesnesi gibi sorular akla geliyor. Kelimenin doğru okunuşu “ümniyye”dir ve ancak böyle okununca mana ortaya çıkıyor: Bugünkü Türkçe’ye çevrilmiş haliyle şarih, bir mütevazılık ifadesi olarak “noksanlar, kıymetli üstadların hataları örten bakışlarında affolunur ümidiyle” diyor. Her kitapta basımdan kaynaklanan hatalar olabilir, lakin tezdeki affedilmez ve ardı arkası kesilmez okuma hatalarını örtmek gibi bir niyetimiz yok.
Kitabın münacat bölümünde “Ey kerîmî ki” ile başlayan sahifenin şerhinde “… dâye-i Sudanası ki Türkçe taya derler…” olarak okunan yere gülmemek mümkün değil. Sudanası diye bir şey duyulduğunda akla ilk gelen şey manda değil midir? FesubhânAllâh… Cümlenin devamında “taya derler” diye şarih açıkça süt annesi demek istediğini belirtiyor. Teze çalışan arkadaşımız, Google’a taya yazıp aratsa doğru okuyuşu yakalayacak, lügate bile bakmaya gerek kalmayacak…
Son olarak yine kitabın münacat bölümünde “Ân-geh ki” ile başlayan sahifesinde, tezin 69. ve 70. sahifelerinde yer alan ve “ancelîn” olarak okunan kelimeyi örnek verelim: “…çünân mest kerd ki ancelîn serhûş eyledi ki…” ve “…çünân çün ân takdirinde olub hîn-i terkîbinde vav sâkıt olmuştur Ancelîn demek.” Kelimenin geçtiği cümlelerin transkripsiyonlarında ilkinde baş harfi küçük harfle yazılan kelime, ikincide büyük harfle yazılmış. Büyük harfle yazılmasından okuyucunun bunu yabancı bir özel isim olarak algıladığını düşünüyorum, keşke Yaşar Çağbayır Bey’in Ötüken Yayınları’ndan çıkan sözlüğüne (9) bir bakıverseymiş. O zaman anlardı ki ancılayın, “öyle” anlamına gelen bir güzel Türkçe kelimeymiş. Sözlüklere bakmayanlara ne yapabiliriz ki…
Kimse hatalardan ari değil ama bu tez hakkında şu hükmü versek yanılmış olmayız: Bu kadar çok hata varsa demek ki okuyan kişi metni anlamamış, anlamak gibi bir derdi de olmamış; lügatlere bakmamış, bilmediği kelimeleri sormamış, işin ciddiyetinin farkında olmadan özensizce ve üstünkörü bir şekilde tezi bitirmeye çalışmış. Siz söyleyin; aynı kelimeyi aynı sayfa ve aynı cümle içinde hem doğru hem yanlış okumak, okumanın özensizliğine delil teşkil etmez mi?
Daha da kötüsü var: Tezi yaptıran hocası, metni kontrol etmemiş; üstelik tezi sunduğu jüri de metni okuma zahmetine katlanmamış ve tashih için iade etmeden oybirliğiyle kabul etmişler. (Tez bir profesör ve iki doktordan oluşan bir jüri tarafından değerlendirilmiş.)
Vâ esefâ…
***
Sadece Bu Tezde mi?
Maalesef Osmanlı Türkçesi’nden transkripsiyon yapılan eserlerde bu tür okuma hataları burada değinilen teze mahsus bir istisna değil. Nice profesörler, doktorlar ve meşhur kişilerde de böyle hataları görüyoruz. Merhum Orhan Şaik Gökyay’ın Destursuz Bağa Girenler (10)” kitabındaki yazılar, bu tür bir hataların (âlimâne ele alınıp muteber dergilerde yayınlanıp) devrinde herkesi hizaya getiren eleştirilerin toplandığı güzel bir kitaptır. Merhum hayatta iken lügate veya kendisine başvurmadan tez yapmak, kitap yazmak pek kolay değildi. Vefatından sonra -teşbihte hata olmaz- köpeksiz köyde değneksiz gezenler çoğaldı. (Tarih metinleri eleştirisi alanında Y. Hakan Erdem’in Tarih-Lenk kitabı 2008’de [(Kusursuz Yazarlar, Kağıttan Metinler), Doğan Kitap, İstanbul] yayınlandığında bir etki oluşturmuştu. Lakin akademik çevreler o kadar meşgul idiler ki kitaptan çoğunun haberi bile olmadı.)
Üniversitelerde böyle klasiklerin ele alınması, bu eserlerin bilinmesi ve tanıtılması yönünden olumlu görülse de pek çok benzer tez örneğinde olduğu gibi, müellif ve eser hakkında biraz ansiklopedik bilgi, birkaç atıf ve ardından metnin anlaşılmadan çalakalem okunup transkribe edilmesi, hoca ve jürinin kontrolünden geçmemesi, doğru bir çalışma şekli değil, saygın değil, ilim ve kültür hayatımıza bir katkı sağlamaz; bizi değerlerimizi anlayıp doğru konumlandırmak ve buna göre geleceği inşa etmeye çalışmak bakımından doğru bir noktaya da ulaştıramaz. Üstüne üstlük, üstünkörü yapılan bu çalışmalar, ciddi akademik çalışma yapacakların önünde bir engel teşkil ediyor.
Üniversitelerimizin dünya çapında saygın bir yere gelememesinin ardında yatan sebeplerin en önemlilerinden birinin bu husus olduğunu düşünüyorum.
Yanlış mı düşünüyorum…
Ahmet Ragıp AKAY
Nisan 2021
_________________
DİPNOTLAR:
(1) Şeyh Sa’dî-i Şîrâzî hazretleri hakkında bkz. , Sa’dî-i Şîrâzî (madde yazarı: Mustafa Çiçekler), TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2008, c.35, s. 405-407; bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/sadi-i-sirazi
(2) “Sa’dî, o bizim Şark’ımızın rûh-i kemâli / Bir ders-i hakîkat veriyor, işte meâli” [Mehmed Âkif Ersoy, Safahat (Azim şiiri), Çağrı Yay., İstanbul, 2006, s. 58]
(3) Mehmed Âkif Ersoy, Safahat (Durmayalım şiiri), Çağrı Yay., İstanbul, 2006, s. 23.
(4) İbrahim Olgun, Türkçe Sadi ve Hafız Çevirileri, bkz. https://www.tdk.gov.tr/dosyalar/TDD/1978s322/1978s322__23_I_OLGUN.pdf
(5) Gülistan, (madde yazarı: Tahsin Yazıcı), TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1996, c. 14, s. 240-241; bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/gulistan
(6) Cafer Tayyar Efendi (1846-1898): Maliye memuru ve edebiyat muallimi. Önce Zübde-i Gülistan adlı eseri telif etmiş ve dostlarının tavsiyesi üzerine bunu genişleterek Rehber-i Gülistan’ı yazmıştır. (bkz. Eda Aydoğan, (basılmamış yüksek lisans tezi), Cafer Tayyar b. Ahmed’in Rehber-i Gülistân adlı eserinin 1-226 sayfalar arası (İnceleme Metin).
(7) Tayyâr, Rehber-i Gülistân, Matbaa-i Âmire, 1308 (1890/1891) İstanbul.
(8) bkz. Eda Aydoğan, (basılmamış yüksek lisans tezi), Cafer Tayyar b. Ahmed’in Rehber-i Gülistân adlı eserinin 1-226 sayfalar arası (İnceleme Metin), Sivas Cumhuriyet Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, 2019, tez no: 551533. bkz. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp…
(9) Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2007, c.1, s. 246.
(10) Orhan Şaik Gökyay, Destursuz Bağa Girenler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2007.