SIDDIK ALTUNBAŞ (BÂNÎ) BEY’DEN 7 GAZEL
GAZEL
mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
‘izârında ne dem yâriñ gül-i handân olur peydâ
civârında hezârân ‘âşık-ı nâlân olur peydâ
kemîne bir şerer düşse nigâh-ı nîmden kalbe
derûn-i dâğ-ı dilde haşre dek volkân olur peydâ
cemâl-i tâb-nâkiñ kılsa kalb-i tîremi tenvîr
diyâr-ı zulmet ü gamda meh-i tâbân olur peydâ
karîn olsam o şûhuñ semtine sûz-i tahassürle
hurûş-i seyl-i eşkimden benim tûfân olur peydâ
harîm-i dilde ‘aşk u şevk ile rû-mâle meylet gör
teveccüh-gâhıña ebrû-yi meh-rûyân olur peydâ
Hakîm-i Mutlak’a ‘arz et sakın bîgâneden Bânî
hemîşe cümle derd ü zahmiñe Lokmân olur peydâ
‘izâr: yanak | gül-i handân: açılmış gül | peydâ: mevcut, görünür | hezârân: binlerce | nâlân: inleyen, figân eden | kemîne: hakîr, değersiz | şerer: kıvılcım | nigâh-ı nîm: göz süzerek yan bakış | dâğ: dağ; yara | dil: gönül | cemâl: yüz, çehre, güzellik | tâb-nâk: ışıltı saçan, parıldayan | tîre: karanlık | tenvîr: aydınlatma | meh-i tâbân: parlak ay, dolunay | karîn: yakın, komşu | sûz-i tahassür: hasret yangını | hurûş: coşma | seyl-i eşk: gözyaşı seli | harîm: mahrem, saklı, yabancılara yasak olan | rû-mâl: yüzü yere sürme (mecâzen: secde etme) | teveccüh-gâh: yönelinen yer/taraf | ebrû: kaş | meh-rûyân: ayyüzlüler | bîgâne: yabancı, tanışık ol(un)mayan | hemîşe: her dâim | zahm: yara.
(Bu şiirde kudemânın “peydâ” redifli gazeller silsilesinden olan Nâbî merhûmun gazeline ‘nazîre olabilir mi acaba’ cür’etine tevessül edilmiştir.)
***
GAZEL
mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
her gâh girilmez gözüne süddesi vârdır
müjgân ile ‘uşşâkı ezer haddesi vârdır
bu nâz u sitiğnâyı şehâ çok da abartma
‘âşık usanur sabrda bir raddesi vârdır
yan yollara çok sapma ki güm-gerde olursuñ
her menziliñ âsân çıkılan câddesi vârdır
bir kerrede te’lîf olunur nüsha-i ‘ömrüñ
tertîbi gözet sanma ki müsveddesi vârdır
Bânî garaz i’mâr ise kâşâne-i ‘aşkı
vâr bezl-i vücûd eyle ki hâm-mâddesi vârdır
gâh: zaman, vakit | südde: eşik, kapı | müjgân: kirpik | ‘uşşâk: âşıklar | istiğna/sitiğna: ihtiyaçsızlık gösterme | şehâ: ey şâhım | radde: derece, mertebe, sınır, sınır belirten hat | güm-gerde: kaybolmuş, yolunu kaybetmiş | âsân: kolay | bezl-i vücûd: varlığını bezl etme/esirgememe.
***
GAZEL
fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
çâresiz kalmak ne mümkin âşık-ı âvâreler
nükte-bînâna fısıldar sallanan geh-vâreler
zahme-hâr u lâyık-ı rağbettdir erbâb-ı usûl
cây edinmiş sîne-i üstâdını nakkâreler
câvidânî vuslata her zerrede vâr iştiyâk
perde-i ‘aşkıñ karâr-cûyâsıdır seyyâreler
ser-be-ser sâhib-kırân almış felekden tâcını
kehkeşândan düşmüş ‘uşşâk pâyına meh-pâreler
bağrıma basdım dil-i sengîniñi lîk ey sanem
sûz-i dilden hîç mi olmaz nerm seng-i hâreler
yerde koymaz şebnem-i çeşmin Hudâ âşıklarıñ
kıskanub evc-i semâya göz diker fevvâreler
Bâniyâ bâşıñ sıkışdıkça varub bâş koy hemân
dergeh-i bâlâya kim anda tükenmez çâreler
nükte-bînân: nükteden anlayanlar, kavrayışı yüksek olanlar | geh-vâre: beşik | zahme-hâr: zahmet çeken (zahme, aynı zamanda kudüm vurmakta kullanılan çubuk demektir) | cây edinmek: yer tutmak | nakkâre: daha çok mehter mûsıkîsinde kullanılan ve göğüste taşınarak çalınan vurmalı çalgı | câvidânî: kalıcı, ebedî | perde: makam, durak | karâr-cûyâ: karar arayan | seyyâre: sürekli hareket halinde dolaşan, gezegen | ser-be-ser: baştan başa | sâhib-kırân: burçların en müsait olduğu zamanda tahta çıkan başarılı hükümdar | kehkeşân: Samanyolu galaksisi | uşşâk: âşıklar | pây: ayak; hisse, pay | meh-pâre: ay parçası (gibi güzel olan) | dil: kalp, gönül | sengîn: taştan yapılmış, taş gibi sert/katı | lîk: lâkin | sanem: heykel/biblo (+gibi güzel sevgili) | sûz-i dil: gönül yangını | nerm: yumuşak | seng-i hâre: taşın mermer, granit gibi en sert türü | şebnem: çiy damlası | çeşm: göz | evc: en yüksek nokta, zirve | fevvâre: fıskiye | bâlâ: yüce.
***
GAZEL
fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
yâr açdığı dil yâreme tuz vermedi hayfâ
hasretle yanan bağrıma buz vermedi hayfâ
dil kapdıralı hüsnüne dîvâneye döndüm
yok dilden ümîd aklı henüz vermedi hayfâ
cânâ diye ser-nâmeye ismin yazayazdım
kıskandı varak hâmeye yüz vermedi hayfâ
çalkandı bu şeb mevce-i gamla yem-i sînem
mehtâb-ı cemâliñ yakamoz vermedi hayfâ
çokdan bıçak açmaz kalemiñ ağzını Bânî
çok nâle-zen olduysa da söz vermedi hayfâ
dil: gönül | hayfâ: ‘yazık ki’ anlamında hayıflanma ifadesi | hüsn: güzellik | dîvâne: aklını kaybetmiş, deli | ser-nâme: mektubun baş/giriş bölümü | varak: kağıt | hâme: kalem | mevce: dalga | yem: deniz | cemâl: yüz, yüzde zahir olan güzellik | nâle-zen: inleyip sızlanan
***
GAZEL
fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
evvelim ser-menzilim olmakla âhirdir benim
olduğum pûyende Hay’dan Hû’ya zâhirdir benim
etmem Allâh etmesin ağyâr-ı ziştiñ gıybetin
‘âşıkım çün kıyl ü kâlim hüsne dâirdir benim
ben vekâlet vermişim icrâya âh u zârımı
nâle-senc olmakda hâmem hayli mâhirdir benim
gerçi kimse kâil olmaz görmeyince bâl ü perr
mürg-i cânım mâverâ-yı çerhi tâirdir benim
Bâniyâ âvâre-i vâdî-i firkatdir tenim
kûy-i yâre hâne-i kalbim mücâvirdir benim
ser-menzil: durak yeri, son varılacak yer | pûyende: koşan, seğirten | ağyâr: rakipler, yabancılar | zişt: çirkin, kötü | kıyl ü kâl: dedikodu | hüsn: güzellik | nâle-senc: inleyen | hâme: kalem | kâil olmak: ikna olmak, itibar etmek, inanmak | bâl ü perr: kol-kanat | mürg: kuş | mâverâ: öte, öteler | tâir: uçarak dolaşan | âvâre: işsiz, amaçsız, başıboş gezen | vâdî-i firkat: ayrılık vâdisi | kûy-i yâr: sevgilinin mahallesi/semti | hâne-i kalb: gönül evi | mücâvir: komşu; merkezî konumda olan bir yerin/makâmın (y)etki alanında, yakınında
***
GAZEL
feilâtün feilâtün feilâtün feilün
düştü sevdâsı dile bir kara gözden geriye
düşmez ‘uşşâka sitiğnâsı da nâzdan geriye
ders-i ‘aşkı okumuş nüsha-be-nüsha bu göñül
mushaf-ı hüsnüñ ile başladı cüz’den geriye
‘âkılân ‘ibret alur sivrisinekden ve fakat
yok giren bî-hırediñ gûşuna vızdan geriye
sel gider kum kalır ahkâm-ı hurûş-gâh budur
çekilirsek ne kalur ‘âleme bizden geriye
‘dergeh-i cûd’a gelen ‘âcize ihsân yetişir
yel taşır dâğ başına cûyi deñizden geriye
tâş tâş üstüne bünyâd olunur kasr-ı ‘amel
nesne yok ‘arsa-i ‘ömrümde molozdan geriye
kaç çeşit reng ile kâlâ-yı hayâtı boyasañ
kalan olmaz saña beş metre beyâzdan geriye
Bâni’yi pister-i cevrinde yamân yakdı o şûh
kaldı hâkisteri hâk-i dile közden geriye
uşşâk: âşıklar | istiğnâ/sitiğnâ: ihtiyaçsızlık, tokluk gösterme | nüsha-be-nüsha: cilt cilt, ciltler dolusu | mushaf-ı hüsn: güzelliğin kitabı | âqilân: akıl sahipleri | bî-hired: akıl yoksunu | gûş: kulak | ahkâm: hükümler, kurallar | hurûş-gâh: coşma yeri | dergeh-i cûd: cömertlik dergâhı | cûy: ırmak, akarsu | bünyâd olunmak: inşâ/binâ edilmek | kasr: köşk | kâlâ: kumaş | pister: döşek | cevr: eziyet, cefâ | hâkister: kül | hâk-i dil: gönül toprağı/yurdu
***
GAZEL
fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
cevher-i enfâs-ı fânîdir Felek’den vâyemiz
lîk eder yağmâ dem-â-dem eñ mühim ser-mâyemiz
sâye-hâh olmakdan istiğnâ edersek çok mudur
pertev-i pinhân-ı dilden çerhe düşmüş sâyemiz
tekne-i hikmetde müşt-i eşk ile bulduk kıvâm
mezra’-ı irfân unundandır hamîr-i mâyemiz
biz o rûşen-tab’ u dânâ-yı Felâtûn-meşrebiz
yâver olmuş dâver-i devrâna eñ pes-pâyemiz
bâğ-ı devrân mîve-i dil-hâhı versün vermesün
Bâniyâ hakkâ rızâdan gayrı yoktur gâyemiz
enfâs: nefesler | vâye: nasip, kısmet, ele geçen | lîk: lâkin | dem-â-dem: an-be-an, sürekli; her nefeste (‘dem’ aynı zamanda ‘nefes’ demektir. | sâye-hâh: gölge/sığınacak yer isteyen | istiğnâ: ihtiyaçsızlık, tokluk gösterme | pertev-i pinhân: görülmez, saklı ışık | dil: gönül, kalp | sâye: gölge | müşt: yumruk | eşk: gözyaşı | mezra’: tarla | hamîr: hamur [Bu beyt “hamîr ü mâyemiz” şeklinde de okunabilir] | rûşen-tab’: aydın/parlak tabiatlı | dânâ: bilge, bilgili | Felâtûn-meşreb: Eflâtun meşrepli, filozof, hikmet sahibi | yâver: yardımcı, özel danışman | dâver: adaletli hükümdar/yönetici | pes-pâye: düşük rütbeli, değersiz | bâğ-ı devrân: zamâne, dünyâ (bahçesi) | mîve: meyve | dil-hâh: gönlün arzu ettiği | hakkâ: gerçekten/hakikatte [Bu kelime Hakk’a şeklinde de okunabilir.]
***
Sıddık Altunbaş Bey’in kısa hayat öyküsü şöyledir:
1961 Kahramanmaraş doğumludur. İlk, Orta ve Teknik Lise tahsilini burada tamamladıktan sonra İstanbul’a gelerek Yıldız Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Otuz yıl boyunca yurtiçi ve yurtdışı birçok projede, konuttan özellikli endüstriyel yapılara kadar önemli projelerde “Bina Tesisatı Mühendisliği” dalında serbest mühendis olarak proje hizmetleri verdi. İstanbul’da ikamet etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır. Hat Sanatı, Edebiyat, Şiir ve musiki ile iştigal etmektedir.
***
bkz. http://yucedevlet.com/muhendis-munevver-sair-siddik-altunbas-bey-ile-gorustuk.html