TEK ÇÖZÜM: BİRLEŞMEK
Birleşen Kazanıyor
ABD, adı üstünde birleşik bir devlettir, 50 eyalet ve bir federal bölgeden oluşur; nüfusu 300 milyon, yüzölçümü 9.629.091 kilometrekaredir.
Rusya, bir federasyondur, 83 federal bölgeden oluşmaktadır; 17.075.200 km²’lik yüzölçümü ile dünyanın en geniş ülkesidir, nüfusu 145 milyondur. (Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu’nun da kurucusu ve yöneticisidir.)
Çin, eyaletler ve özerk bölgelerden oluşur; yüzölçümü 9.640.821 kilometrekaredir, 1.133 milyardan fazla nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesidir.
Büyük Britanya, birleşik bir krallıktır; bağlı devletler, sömürgeler, himaye altındaki ülkeler, vesayet ülkeleri, kondominyumlardan (birlikte yönetim; bir bölgeyi iki veya daha fazla ülkenin yönetmesi) oluşur; (ayrıca İngiliz Milletler Topluluğu’nun [Commenwealth (1)] 16 üyesi bulunmaktadır. Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Kıbrıs, Hindistan, Pakistan, Seylân, Ghana, Malaya Federasyonu, Nijerya, Sierra Lione, Tanganika, Trinidad – Tobago, Jamaika, İlganda; Commenwealth’in yüzölçümü 34 milyon kilometrekare, nüfusu ise 667.043.528’dir.)
Almanya, federal cumhuriyettir, 13 eyalet ve 3 serbest şehirden oluşur.
Fransa, üniter bir devlettir ama savunma konusunda anlaşmalı olan ortak ülkeleri (yani Denizaşırı Topluluklar “Collectivités d’Outre-Mer, kısaca COM”) vardır.
Avrupa Birliği (AB), 27 üye ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir; Yaklaşık 500 milyonluk nüfusa hitap eder ve toplam yüzölçümü 4.422.773 kilometrekarelik bir alan tutar. NAFTA (Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması); ABD, Kanada ve Meksika’yı kapsar; bu ülkeler dış ticarette olduğu kadar dış yatırımlarda da adeta bütünleşmiş durumdadır.
5+1’in yani BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı bulunan beş devletin ve Almanya’nın sistemleri, yüzölçümü ve nüfusları ile kurdukları birlikler hakkında bu kısa bilgiler, bu devletlerin neden çok güçlü ve dünya siyasetinde neden çok etkin olduklarını da izah ediyor. Hemen hepsi birleşik devlettir, yüzölçümü ve nüfusları da diğer dünya devletlerinin çoğundan kat kat fazladır.
“Birleşmiş Milletler” Adil midir?
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra galip devletler BM’yi kurdular. ABD, her iki dünya savaşının galibi olarak aslan payını aldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilen, ikincisinde galip olan Rusya; Birinci Dünya Savaşı’nda galip ikincisinde ABD tarafından kurtarılan İngiltere, her iki dünya savaşının mağlubu Fransa, her iki dünya savaşında da galip olmayan Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde yerlerini aldılar. (İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Cemiyet-i Akvam’ı kurmuştu ama kimseye bir pay vermek istememiş, bu yüzden İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında en büyük sorumlu olmuştur.) Almanya, her iki dünya savaşının mağlubu olduğundan, ilk önceleri bir kenara itilmiş, toparlanıp birleşip AB’yi kurduktan sonra etkinliği artmıştır.
Fransa, neden Güvenlik Konseyi’ne alınmıştır: Katolik dünyasını temsil ettiğinden. ABD ve İngiltere, Protestanlığı temsil eder; Rusya, Ortodoksluğu; Çin ise ateizm ve dinsizliği (Taoizm ve Budizmi yani doğu dinlerini). Görüldüğü gibi Hristiyanlığın üç mezhebi de Güvenlik Konseyi’ndedir; dünyanın en büyük dinlerinden İslam’ın temsilcisi ise burada bulunmamaktadır.
Çin, Asya’yı, ABD Amerika’yı, Rusya hem Asya hem Avrupa’yı, İngiltere ve Fransa Avrupa’yı temsil etmektedir. Afrika ve Avustralya kıtaları Güvenlik Konseyi’nde yoktur.
Batı’nın en büyük temsilcisi ABD, Birleşmiş Milletler sistemiyle, dünyaya hükmetmektedir. ABD, İngiltere’den daha akılcı ve faydacı davranmış, yanına dört devlet alarak kendi iktidarını, dünya kamuoyunda önünde daha güçlü bir hale getirmiştir. Ama bu sistem, hem din hem coğrafya bakımlarından temsil adaleti gözetmediğinden tek yanlıdır; her tek yanlı sistem gibi adil değildir. Adil olmayan ise zalimdir, zalim olansa bir gün yıkılmaya mahkûmdur. Lakin zulüm sistemleri ve zalimler kendi başlarına yıkılmazlar. O halde şu soru ortaya çıkıyor: Bu zulmü ortadan kaldıracak olan kim?
İslam Birliği’nin Önündeki En Büyük Engel
Müslümanların birleşmesinin önündeki en büyük engel, işte bu sistemdir, BM Güvenlik Konseyi sistemidir, küresel beşli çetedir. Kendileri birleşik devletlerdir, yeri ve zamanı geldiğinde hacim olarak daha da büyümektedirler; bu da yetmemekte siyasi ve ekonomik yeni birlikler kurarak güçlerini iyice arttırmaktadırlar.
Lakin Müslüman ülkelerin birleşmesine ise asla imkân tanımamaktadırlar. Hatta mevcut ülkeleri daha da bölmeye çalışmaktadırlar. Sudan’ı ikiye böldüler mesela, hatta üçe bölmek istiyorlar (Sudan ve Mısır’ın, Osmanlı’nın çöküp Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemde birbirinden ayrılmamış olduğunu da hatırlatırız.) Libya’yı ikiye, üçe bölmek istedikleri de çok açık. Bugün dünya üzerindeki bütün Müslüman ülkelerin başındaki büyük dertlerin müsebbibi ya ABD’dir ya hem ABD hem İngiltere’dir, ya Fransa ya Rusya ya da Çin’dir.
Kendi özel hegemonya alanlarında yaşayan Müslümanlara yaptıkları zulümleri, (kendi halklarından bir kişinin bir kılına dahi halel geldiğinde dünyayı ayağa kaldırırken) çetenin diğer üyeleri bu işkence ve zulümleri görmezden gelmektedirler. Mesela Doğu Türkistan’daki Müslümanlara yapılan zulümlerin, ABD ve Batı yönetimlerince doğru dürüst kınandığını hiç duydunuz mu? Irak’ta ABD ve İngiliz askerlerinin yaptığı akıl almaz işkencelerin Çin, Rus, Fransız, Alman devlet adamlarınca ya da medya kuruluşlarınca gündeme getirildiğine hiç tanık oldunuz mu?
Cennet vatanımızda biz de sanki çok rahat mıyız? Neredeyse 50 senedir süren PKK fitnesinin, 70-80 arasındaki sağ sol çatışmalarının, darbelerin arkasında kim var zannediyorsunuz?
Tek Çözüm: Birleşmek
Tek başlarına Pakistan, İran, Mısır, Türkiye ya da başka bir İslam ülkesinin küresel zulme karşı duramayacağı apaçık bir gerçektir. Birleşmedikçe de karşı koyma ihtimalleri de bulunmamaktadır. Birleşmedikçe sömürülmekten kurtulamayacaklar. Birleşmedikçe zenginleşemeyecek ve rahat yüzü görmeyeceklerdir. O halde ne yapıp edip birleşmenin formüllerini aramalıdırlar.
“Afganistan Afganlılarındır ya da Libya Libyalılarındır” demek soğuk savaş döneminde belki bir şeyler ifade edebilirdi ama artık beş para bile etmiyor. “Afganistan Afganlılarındır ve Müslümanlarındır; Libya Libyalılarındır ve Müslümanlarındır vb.” demenin zamanı artık gelmiştir. Afganistan ve Pakistan’daki zulmün ve işkencenin boyutları akıl almaz hale gelmedi mi? Irak’ta 1,5 milyon insan yok yere ölmedi mi? Afrika’daki açlık ve sömürgenin şiddeti Müslümanlara hiçbir şey ifade etmiyor mu? Doğu Türkistan, Keşmir, Moro, Patani’deki zulümlerin durdurulması gerekmiyor mu? Dini ve ırkı ne olursa olsun mazlum kavimlerin yardımına koşmak, İslam’ın ve insanlığın bir gereği değil mi?
Onun için bir yandan Müslümanlar, her yerde en küçük bir birleşme ihtimalini bile araştırıp bulmalıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin adil olmadığını, dünyayı din ve coğrafya bakımından tam temsil etmediğini ifade etmediğini daha yüksek sesle medyada ve her alanda alanında eleştirmeye devam etmelidir.
Irkçılık, İslam Birliği’nin önündeki en büyük iç engeldir. Irkçılık belasının birleşmemize büyük engel teşkil ettiğini görüp göstermek için en küçük bir fırsatı dahi kaçırmamalıyız. Kardeşlerimizi ikna etmek için elimizden geleni yapmalıyız.
Birleşme önce ruhta ve gönülde olur, zihinde ve idrakte olur, ortak hareket edebilme şuurunda olur, ilim ve irfan ile olur, çalışma ve özveriyle olur.
Birleşmenin federasyon veya konfederasyon sistemiyle mi, eyalet ya da özerklik sistemiyle mi ya da farklı bir şekilde mi olacağı üzerine, dünyanın her yerindeki Müslüman aydınların artık daha fazla kafa yorması gerekmektedir.
Birleşmenin adına illa “İslam Birliği” demek gerekmez, güçlenene kadar siyaset yapmanın zararı yoktur. Lakin ortak düşmana karşı birleşmenin yollarını aramak ve bulmak artık kaçınılmaz hale gelmiştir çünkü zulüm dayanılmaz boyutlara gelmeye başlamıştır.
***
Yukarıda sorduğumuz soruya şimdi cevap verelim: Küresel zulmü ortadan kaldıracak olan ancak Müslümanlardır. Diğerlerinin neredeyse hepsi, bu sisteme gönülden bağlanmışlardır. Ancak Müslümanlardır ki küresel zulüm sistemini asla kabul etmeyip karşı durmaktadırlar. Henüz yeterince güçlü olmadıklarından, seslerini tam olarak yükseltememektedirler belki ama zulme karşı çıkıp engelleyebilecek ve hatta durdurabilecek olanlar yalnızca Müslümanlardır.
Müslümanları yalnızca kardeşleri değil bütün mazlum halklar beklemektedir. Çünkü açgözlü Batı; Müslümanlara ve insanlığa kadar çevreye de zarar büyük vermiştir ve artık durdurulması gerekmektedir.
***
İslam Birliği, Müslümanların en mühim meselesidir, bu büyük ve kutlu dava büyüklerimizden bize miras kalmıştır; bilgi, görgü, ihlâs ve samimiyetle her gün, her zaman yeni çözümler bulmaya ve bunları gerçekleştirmeye çalışmalıyız. İyi niyet ve samimiyetle cehd ü gayret edersek Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Medine’de; Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Memluklar ve Osmanlıların İslam coğrafyasında defalarca gerçekleştirdiği birlik nimetine yeniden kavuşabileceğimizi, Rabbimizin bizi bu büyük lütfa yeniden mazhar kılacağını kuvvetle ümit ediyoruz.
Evet, birleşmek zordur, zahmetlidir, büyük bir çaba ve enerji harcatır; sabır ve özveri gerektirir; büyük düşünmeye ve büyük planlar yapmaya ihtiyaç duyar. Lakin başka çare yoktur.
Ferhat, dağı delmedi mi? İnanır, güvenir, çalışır ve ter dökersek biz de delebiliriz.
Sultan Selahaddin Eyyubi, Haçlıları Kudüs’ten kovmadı mı? Onun gibi biz de Arapları, Türkleri, Kürtleri, Çerkezleri ve diğer kardeşlerimizi birleştirip güç kazanırsak biz de başarabiliriz.
İdris-i Bitlisî, ilim ve irfanla, kafa ve bilek gücüyle Anadolu, Suriye ve Irak’ın büyük bir kısmını birleştirmedi mi? İlim ve irfana, âlim ve ariflere samimiyetle tabi olursak biz de tarihe geçecek büyük hizmetler gerçekleştirebiliriz.
Fatih Sultan Mehmed, topları karadan yürütüp Kostantiniyye’yi fethetmedi mi? Gecemizi gündüzümüze katıp çalışırsak biz de nice fetihlere nail olabiliriz.
İnşaAllah.
Haydar Hepsev
Şubat 2022
___________________
Not:
(1) İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations, anlamı: Milletler Topluluğu). Milletler yerine Uluslar denmesi daha doğrudur. Millet, İslami bir tabirdir, din ve ona tabi insanlara denir, mesela İslam Milleti gibi.
* Bu yazı, Yüce Devlet Dergisi’nde (15 Temmuz 2011, 9. sayı) yayınlanmış, Şubat 2022’de yeniden gözden geçirilmiştir.