VERMEK
Vermek, zordur, almak kolay…
İmanın sınanmasıdır, zekât ve sadaka vermek…
Vermek, arınmak, rahatlamak, nurlanmaktır…
İnsanoğluna vermek zor gelir… Lakin mümin kişi, açıktan ve gizliden vermekle kendini ve ailesi ile malını korur, Allah’ın izniyle… Vermezse kendini ve mal ve mülkünü korumasız bırakmış olur.
Zekâtını veren cimriler defterinden silinir. Lakin Müslümanın sadaka da vermesi gerekir. Gizli veya açık sadaka vermek, mümini arındırır, ruhen rahatlatır; hani ‘kuş gibi oldum’ derler ya, öyle…
“Bütün dinlerde yoksula ve ihtiyaç sahiplerine yardım edilmesi teşvik edilen bir davranıştır. Bazı dinlerde, ilâhî takdirin gereği ekonomik açıdan zayıf olan kişilere yardım etmek ilâhî adaletin tecellisi için bir araç kabul edilirken diğer bazı dinî geleneklerde bu dünyaya bağlılığı reddeden, manevi yükselişi hedefleyen bireylere yardım etmek kişilere fazilet kazandıran bir yol olarak görülmüştür. Fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım etme olgusu bütün dinlerde mevcut olmakla birlikte bu hususta ortak bir kavramdan söz etmek mümkün değildir ve her din kendi kavramlar dünyasını oluşturmaktadır. İslâm dininde kişinin diğer insanlara karşı malî sorumlulukları, belli şartları taşıyanların vermesi zorunlu olan zekâtın yanı sıra gönüllülük prensibine dayanan ve imkânları ölçüsünde herkesin yerine getirebileceği sadakayı içine almaktadır. Zekât, bugünkü şekliyle tamamen İslâm’a ait bir kavram ve uygulamadır. Öte yandan farklı biçimde uygulansa da diğer dinlerde temelde sadaka ile benzerlik gösteren kavramlar bulmak mümkündür. Bundan dolayı burada tamamen İslâmî bir kavram olan zekât yerine sadaka kavramı ele alınmıştır (1).”
***
Namaz, zekâttan daha önemli ve önceliklidir. Bu her iki ilahî borç hükmündeki vazifenin yan yana yer aldığı yirmi altı ayette, birinci sıra namaza ikinci sıra zekâta verilmiştir. Zekât, bu derecede önemlidir.
Zekât, ‘artma, artık; temizlik; temiz olma; iyi ve düzgün olma; övme; bereketli olma’ anlamlarındadır. Bolca sadaka vermek, Allah tealanın rızasına ermenin en önemli yollarındandır. Allah teala, Kerim Kitabında buyurur ki ‘Eğer sadakaları açıkça yaparsanız o ne iyidir. Ve eğer onları gizlerseniz ve fakirlere (öylece) verirseniz o sizin için daha hayırlıdır ve sizin günahlarınızdan bir kısmını örter. Ve Allah Teâlâ yaptıklarınızdan haberdardır. (2)’
Ashab-ı kiram (radiyallahu anhum), Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Efendimize ‘gizli verilen sadaka mı, yoksa açıktan verilen sadaka mı, hangisi daha faziletli’ diye sordular. Bu soru üzerine, Yüce Allah Bakara suresinin 271-272. ayetleri indirdi (3). “’Ve nafakadan her ne sarf ederseniz veya adaktan her ne adar iseniz şüphe yok ki, Allah teâlâ onu bilir. Ve zalimler için yardımcılardan bir fert yoktur. / Eğer sadakaları açıkça yaparsanız o ne iyidir. Ve eğer onları gizlerseniz ve fakirlere (öylece) verirseniz o sizin için daha hayırlıdır ve sizin günahlarınızdan bir kısmını örter. Ve Allah Teâlâ yaptıklarınızdan haberdardır.’
Rivayet edilir ki bu ayetler, Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer (radiyallahu anhuma) hakkında inmiştir. Peygamberimiz fakirler için ve çıkılacak sefer için yardım isteyince Hazret-i Ömer malının yarısını getirdi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) Hazret-i Ömer’e sordu: ‘Ey Ömer! Ailen için ne bıraktın.’ Hazret-i Ömer ‘Malımın yarısını getirdim, yarısını ise çocuklarıma bıraktım’ cevabını verdi. Biraz sonra Hazret-i Ebu Bekir, malının tamamını getirip hatta getirdiğini kendinden bile gizlemiş olarak geldi. Hazret-i Peygamber sordu: ‘Ya Eba Bekir, ailen için ne bıraktın’; o da cevap verdi ‘Allah’ı ve peygamberini bıraktım.’ Bunun üzerine Hazret-i Ömer ağladı ve ‘Ey Ebu Bekir, anam babam sana feda olsun. Ne zaman seninle yarıştımsa beni geçtin’ dedi. İşte bu ayetler, Allah’a yakınlaşmak için sadakada yarışan bu gönlü gani büyük sahabelerin tavrını anlatıyor (4).
Selmân bin Âmir (radiyallahu anh) hazretlerinden nakledildiğine göre, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur: Yoksula verilen sadaka bir, akrabaya verilen ise hem sadaka hem de sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır (5) [1]
İbni Abbâs (radiyallahu anhuma) hazretlerinden nakledildiğine göre Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur ‘Allah, zekâtı ancak mallarınızın kalan kısmını temizlemek için farz kıldı… (6)‘
Ebu Hüreyre’den (radiyallahu anh) nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur ‘Sadaka/zekât vermek, maldan hiçbir şey eksiltmez… (7) .’
Ebu Mâlik el-Eşarî’den (radiyallahu anh) nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur ‘Zekât, (kişinin Müslümanlığının) bir delilidir… (8)‘
Kâ’b b. Ucre (radiyallahu anh) diyor ki Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri bana şöyle buyurdu ‘Sadaka/zekât vermek, suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları yok eder… (9)’
Câbir b. Abdullah el-Ensârî’den (radiyallahu anh) nakledildiğine göre Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur ‘Sadakanın en hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. (10)’
Hz. Âişe (radiyallahu anha) diyor ki Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretlerini şöyle derken işittim: ‘Üzerinden bir yıl geçmeyen mal zekâta tâbi değildir (11).’
Abdullah b. Muâviye el-Gadırî (radiyallahu anh) naklettiğine göre, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur ‘Üç şey vardır ki onları yapan kimse imanın tadını almış olur: Allah’tan başka ilâh olmadığına inanarak, bir olan Allah’a kulluk etmek; malının zekâtını gönül rızasıyla, içine sinerek ve her sene düzenli olarak vermek; zekât olarak yaşlı, uyuz, hasta, çelimsiz ve sütü az olan hayvanı vermeyip, mallarınızın orta hallisinden vermek. Çünkü Allah, sizden malınızın en iyisini istemedi; fakat en kötüsünü verin diye de emretmedi (12).’
Muâz b. Cebel (radiyallahu anh) anlatıyor ‘Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri beni (Yemen’e vali olarak) gönderirken şöyle buyurdu: (Zenginlerin) mallarının en iyisini zekât olarak almaktan kaçın. Mazlumun bedduasından da sakın. Çünkü mazlumun duasıyla Allah arasında perde yoktur (13).
Ebû Hüreyre (radiyallahu anh) hazretlerinden nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur ‘(Kendisine zekât verilecek olan) miskin, ihtiyacını bir iki hurma veya bir iki lokmanın giderebileceği kişi değildir. Asıl miskin, (maddî imkânı olmadığı hâlde onurundan dolayı) istemekten kaçınan kişidir. Dilerseniz (bu konuda) ‘…İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler’ âyetini (14) okuyun (15).
Abdullah b. Amr (radiyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur ‘Zengin ve gücü kuvveti yerinde (sağlıklı) kimselerin zekât almaları helâl değildir (16).’
Sadaka Müslümanın altın, gümüş, deve, sığır, koyun, hububat, mahsul gibi mallarının zekâtıdır. Bu zekât Allah’ın tayin ettiği sekiz zümreye verilir. Bunlar yoksul ve miskinler, zekât toplamakla görevli olanlar, müellefe-i kulûb (kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar), köleler, borçlular, Allah yolunda cihadda olanlar, yolda kalmış kimseler…
***
Maalesef, günümüzde öşür unutulmaya yüz tutmuştur. Türkçemizde ‘öşür’ olarak telaffuz edilen ve aslında ‘Onda bir’ anlamına gelen uşr (çoğulu uşûr, a‘şâr) kelimesi, İslam fıkhında, toprak ürünlerinden tahsil edilen zekâtı ifade eder. Uşr/öşür, toprak ürünlerinden alınan zekâttır. Her seneki ziraî ürünün onda biri zekât olarak verilmesi gereklidir.
Toprak mahsullerinden zekât (öşür) verilmesinin farz oluşu kitap, sünnet ve icmâya dayanır. Zekâta temas eden ayetlerde ‘emvâl (mallar)’ kelimesi kullanıldığı gibi “… Yerden sizin için çıkarmış olduğumuz şeylerin temizlerinden infak ediniz (17)” buyrularak ziraî ürünlerde malî sorumluluğun varlığına işaret edilmiştir.
Öşür vergisini tahsil eden memura Âşir denir. İslâm’ın ilk asırlarında, ticarî mal veya bir nevi gümrük vergisi diyebileceğimiz uşûr vergisini tahsil eden kimseye âşir denildiği gibi aşşâr da denilmektedir. Şehirler veya milletlerarası ticaret yollarının kavşak noktalarında, önemli geçitlerde görev yapan âşirler, bölgelerinden geçen ticarî mallardan, sahiplerinin Müslüman, zimmî veya müste’min (kendilerine eman verilenler) olmasına göre değişen oranlarda vergi almaktaydılar.
Sâlim b. Abdullah (radiyallahu anh), babasından Abdullah b. Ömer (radiyallahu anhuma) hazretlerinden naklettiğine göre, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri şöyle buyurmuştur ‘Yağmur ve nehir sularıyla sulanan veya kendiliğinden sulanan (mahsuller)de zekât miktarı onda bir; (hayvanlarla veya kovalarla) sulanan (mahsuller)de ise, yirmide bir oranındadır (18).’
***
Vermek, zordur, almak kolay…
İmanın sınanmasıdır, zekât ve sadaka vermek…
Vermek, arınmak, rahatlamak, nurlanmaktır…
İnsanoğluna vermek zor gelir… Lakin mümin kişi, açıktan ve gizliden vermekle kendini ve ailesi ile malını korur, Allah’ın izniyle… Vermezse kendini ve mal ve mülkünü korumasız bırakmış olur.
Haydar Hepsev
Haziran 2022
________________
Notlar:
(1) Bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, (madde yazarı: Mahmut Salihoğlu), İstanbul 2013, c.44, s.207-209; https://islamansiklopedisi.org.tr/zekat#2-diger-dinlerde )
(2) Bakara suresi, 271. ayet; Ömer Nasuhi Bilmen meali.
(3) Bakara suresi, 271-272. ayetler; Ömer Nasuhi Bilmen meali.
(4) İbn Kesir, 1/477-478.
(5) Nesâî, Zekât 82; Tirmizî, Zekât 26.
(6) Ebû Dâvûd, Zekât, 32.
(7) Müslim, Birr, 69.
(8) İbn Mâce, Tahâret, 5.
(9) Tirmizî, Cum’a, 79; İbn Mâce, Zühd, 22.
(10) Ebû Dâvûd, Zekât, 39.
(11) İbn Mâce, Zekât, 5.
(12) Ebû Dâvûd, Zekât, 5.
(13) Müslim, Îmân, 29.
(14) “O fakirlere ki, Allah yolunda kapanmış kalmışlardır. Yeryüzünde dolaşmaya kâdir olamazlar. Onları bilmeyen, istemekten çekindikleri için onları zengin kimseler sanarlar. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Onlar nâstan ilkah ile bir şey istemezler ve siz hayırdan her ne infak ederseniz, şüphe yok ki Allah Teâlâ onu tamamen bilir. (Bakara suresi, 273. ayet; Ömer Nasuhi Bilmen meali)”
(15) Müslim, Zekât, 102; Buhârî, Zekât, 53.
(16) Ebû Dâvûd, Zekât, 24; Tirmizî, Zekât, 23.
(17) Ayetin tamamı şöyledir: “Ey imân edenler! Kazandığınız şeylerin ve yerden sizin için çıkarmış olduğumuz şeylerin temizlerinden infak ediniz. Ve öyle kötüsünü vermek kastinde bulunmayınız ki, siz ondan infak edersiniz de kendiniz ise onun hakkında göz yummadıkça alıcısı olmazsınız. Ve biliniz ki, şüphe yok Allah Teâlâ ganîdir, hamîddir. (Bakara Sûresi, 267. ayet; Ömer Nasuhi Bilmen Meali)”
(18) Buhârî, Zekât, 55.
#Kuran #Sünnet #İnfak #Zekat #Sadaka #Öşür