ZULÜM, KITALAR DOLAŞIYOR
Zulüm, karanlıktır. Zulüm, işkencedir.
Zulüm, insanlıktan çıkmak, hayvandan da daha aşağı olmaktır.
Zulüm; insan onuruyla, emeğiyle oynamaktır. İnsana ait bir hakkı alıp başka bir yere koymaktır, hakla oynamaktır, hukuku çiğnemektir.
Zulüm, eziyet etmektir, güçsüzlere, zayıflara, elinde silah olmayanlara…
Zulüm, bir gücü eline geçirmek ve onu insanlara karşı kullanmaktır. Zulüm, eline silah geçirip onu insan kardeşlerine kullanmaktır.
Zulüm, bir makamı ele geçirip onu kendi amacı dışında kullanmaktır.
Zulüm; para, mal, mülk sahibi olup onunla diğer insanları ezmeye, aşağılamaya başlamaktır.
Zulüm, devleti ele geçirip ya da devletin kendisi olup vatandaşlarına haksızlık yapmaktır.
Zulüm, dünyanın süper gücü haline gelip diğer devlet ve ulusları hegemonya altına almaktır.
Zulüm; gücü, parayı, silahı ele geçirip dünyanın her yerinde kan ve gözyaşı üretmektir.
Zulüm, “dünyaya yeni düzen getiriyorum, insanlara medeniyet getiriyorum” yalanlarıyla her türlü haksızlığı meşru görmektir.
Zalim, gözünü hırs bürümüş bir işkencecidir.
Zalim, şeytana uyarak her türlü melaneti işleyebilen bir şirrettir.
Zalim, kör nefsine tabi olarak insanlıktan çıkmış bir mahlûktur.
Zalim; Nemrut’tur, Firavun’dur, Calut’tur, Dahhak’tir, Hitler’dir, Mussolini’dir, Saddam’dır, Bush’tur ve onların uşaklarıdır.
Ve selam zalimlere karşı çıkabilen yüreği pek yiğitlere. İbrahim’e, Musa’ya, Davud’a, Mehmed Akif’e, Bediüzzaman’a, Hasan el-Benna’ya, Necip Fazıl’a, Sezai Karakoç’a…
Ve yazıklar olsun, zulme karşı çıkmayanlara, zalime yandaş olanlara, zulme rıza gösterenlere…
Birleşmiş Milletler: Küresel Zulüm Organizasyonu mu?
Sanayi Devrimi’nden sonra teknolojinin hızla gelişmesiyle beraber dünya yeni bir veçhe kazanmaya başladı. Ulaşım ve iletişim kolaylaştı, dünya gittikçe daha küçüldü. Eskiden kendi kıtalarından, memleket ve hatta köylerinden dışarı çıkmaya muktedir olamayan insanlar, bütün dünyayı dolaşır oldular. Seri üretimle imal edilmiş teknolojik ürünler, bir anda bütün dünyaya yayılıverdiler. Eskiden dünyanın herhangi bir yerinde olan büyük bir olayın duyulması, günler alıyorken artık bir an meselesi haline geldi. Eski savaşlar, bölgesel olurdu, konvansiyonel yani tabanca, top, tüfek, bomba gibi klasik silâhlarla yapılırdı. Şimdi ise nükleer ve uzun menzilli ve silahlar; binlerce insanı bir anda öldürecek, savaşı bir anda dünyaya yayacak bir hale getirdi. Mal ve gücün aşırı birikimi kapitalizmi, kapitalizmin vahşiliği sosyalizmi doğurdu; ama ikisi de dünyaya barış ve huzur getirmedi.
I. ve II. Dünya savaşlarının bilançosu çok ağır oldu. Milyonlarca insan, birkaç kapitalist ve sosyalist devletin dünyanın zenginliklerini bölüşme kavgasına kurban oldu. Nükleer silahlar, insanlık üzerinde ilk defa denendi, bir kerede binlerce insan bir anda yok edildi.
Savaşlardan sonra kapitalist ve sosyalist (komünist) bloklarından oluşan yeni bir dünya düzeni oluşturuldu; bu düzeni sürdürebilecek üst örgüt olan Birleşmiş Milletler (BM) de 1945’te kuruldu (1). Böylece göreceli bir barış sağlanmış oldu. Bir ara Üçüncü Dünya adlı bir blok oluşturma çabası olduysa da II. Dünya Savaşı’nın galip devletleri arasındaki bölüşüme göre dünya devletleri çoğunlukla iki bloktan birine bağlı kaldılar. 1990’dan sonra SSCB’nin yani sosyalist bloğun çökmesinden sonra kapitalist bloğun önderi olan ABD dünyanın tek hâkimi haline geldi.
Birleşmiş Milletler’in siyasi yürütme organı Güvenlik Konseyi’dir. Bu kurulun ana görevleri; BM’nin amaç ve ilkelerine uygun biçimde barış ve güvenliği korumak, silahlanmayı denetlemek; saldırganlara karşı askeri önlemler almaktır. Konseyin 15 üyeden oluşur; 5 daimi üyesi olan ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya’nın veto hakkı bulunmaktadır; 10 geçici üye ise iki yıllık bir süreç için seçilirler.
Veto hakkı verilen devletlerin özenle seçildiği görülüyor (2). Batı, bir daha savaş olmasın diye bir tek devleti değil, birden fazla devleti zirveye yerleştirdi. Ama Birleşmiş Milletler, aslında ABD demektir; çünkü Genel Merkezi New York’tadır ve büyük ölçüde finansını o karşılamaktadır (Milletler Cemiyeti’nin önderi de İngiltere’ydi).
ABD ve İngiltere’nin kurduğu Fransa, Rusya ve Çin’in kendi menfaatleri için razı olduğu bir sömürge düzeninin üst yapısı olan bu organizasyon problemsiz olarak işliyor görünmektedir. Kendi aralarında şimdilik bir problem yok, dünyanın geri kalanı ne olursa olsun.
Cezalandırılan Kim?
Her iki dünya savaşını mağlubu olan Almanya’dır; BM’de veto yetkisi yoktur. 20. yüzyılın bu hırslı devletine, Avrupa Birliği’ni kurmasına rağmen hâlâ verilmiyor. Çünkü ona verilirse başka devletlerin bu konudaki güçlü taleplerini, (başta ABD olmak üzere) 5 devlet reddetmek zorunda kalacak; kabul de edemeyecekler, çünkü sömürge düzenleri yıkılacaktır; ne olursa olsun büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya olacaklar. Onun için böyle bir konuyu asla açmamaktadırlar.
Aslında cezalandırılan İslam âlemidir. Halkı Müslüman olan 52 devletten hiçbirine veto yetkisi verilmemiştir. (I. ve II. Dünya savaşlarının İslam’a ve Müslümanlara karşı yapıldığının en büyük delili de budur.) I. Dünya Savaşı, Müslüman devletleri öze Osmanlı’yı tasfiye etmiş; II. Dünya Savaşı da bu durum, iyice pekiştirilmiştir. BM’de Müslümanlara veto yetkisi verilmediği gibi, BM’nin hiçbir kurulunda bir Müslüman idareci yoktur. Bu, Müslümanların hâlihazırda geçerli olan dünya düzeninde, ikinci sınıf olarak kabul edildiğinin küçük bir göstergesidir. (Hıristiyan devletlerin, Japonya ve Hindistan’ın Müslüman devletlerden daha üstün tutulduğu bellidir.)
Bir de İsrail devleti var tabii. BM’nin hiçbir kararına uymaz, etrafındaki bütün devletlerle savaş yapar ve Filistinlilere zulmetmeye kimseden korkmadan devam eder. Ama Güvenlik Kurulu’nun bu zalim devlete karşı, hiçbir yaptırımı olmaz. Çünkü BM’nin de, Güvenlik Konseyi’nin de asıl sahibi olan ABD’dir.
Zalimleri Tanıyalım
Evet, ABD zalimin büyüğüdür ve diğer zalimleri de koruyup kollamaktadır. Zulmü dünyanın her yerine erişmiştir. 1945’ten bu yana giderek artan bu zulüm, 1990’da soğuk savaşın da bitimiyle iyice şiddetlenmiş, bu zulüm düzeninin aydınları hatta “Tarihin Sonu (3)” demişlerdir. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) 2009 yılı verilerine göre, en çok askeri harcamayı 633,2 milyar dolarla ABD yapıyor. (Ardından 98,8 milyar dolarla Çin ve 69,2 milyar dolarla İngiltere geliyor.) Aradaki fark ne kadar büyük değil mi? Bu fark bile ABD’nin en büyük zalim olduğunu göstermiyor mu?
İngiltere, biraz arka planda kalmaktadır ya da bilinçli olarak bunu tercih etmektedir. Lakin ABD’nin her kararında, onun yanında yer almaktadır. Abd, nereye çıkarma yapar, asker gönderirse tereddütsüz katılmaktadır. Ayrıca eskisi kadar olmakla birlikte dünyanın önemli bölgelerinde (msl. Kanada, Avusturalya, Hindistan, bazı Afrika ülkeleri vb) hegemonyasını devam ettirmektedir. Commonwealth, İngiltere demektir. İngilizler dünyanın en politik ve diplomatik milletidir. Devletleri de dikkat edilmesi ve çekinilmesi gereken bir devlettir.
Fransa, II. Dünya Savaşı’ndan sonra kendini zor toparladı, ABD’nin desteğini gördü, Avrupa Birliği projesinden kazançlı çıktı ve kendini daha çok göstermeye başladı. Fransa’nın da Afrika’nın bazı devletleri üzerinde ve Okyanusya’da önemli nüfuzu vardır; Polinezya’daki medeniyetin yok edilmesinde büyük suçu vardır. Fransız sömürgesi olan ve üzerinde milyonlar yaşayan adalar bugün boştur, araştırmacılar iskelet bulmaktan bıkmışlardır.
Rusya, II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük topraklar elde etti ve ABD’nin en güçlü rakibiymiş gibi davrandı, ama bu bir danışıklı dövüştü. Kendilerine nüfuz alanları belirlediler ve ara sıra bir araya gelerek sömürü düzeninin devamı konusunda anlaştılar. Lakin sosyalizm tutmadı ve SSCB 1990’da çöktü. Ama Rusya çabuk toparlandı ve özellikle Kuzey Karadeniz’de, Kafkasya’da, Türki cumhuriyetler üzerindeki hegemonyasını devam ettirmeyi başardı.
Çin, hâlâ sosyalist güya, ama vahşi kapitalistleri bile geride bırakan bir hırsla büyümeye devam ediyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, yavaş yavaş toparlandı, Doğu Türkistan ve Tibet’i işgal etmiş ve Hong Kong’u geri almıştı. Kuzey Kore ve Vietnam, Çin’in etkisi altındadır. Büyük nüfusu ve doymak bilmez hırsıyla nereye kadar büyümek isteyeceği bilinmez bir durumdadır, endişe uyandırmaktadır. Doğu Türkistan’da yaptığı eşsiz zulümler, aşamalı olarak devam etmektedir.
Bu zalimlerin hepsinde nükleer silah vardır, izin verdikleri birkaç devletin dışında kimseye nükleer silah sahibi olma imkânı tanımamaktadırlar. 2010’da Rusya ile ABD’nin imzaladığı Start 2 anlaşmasında birbirlerine karşı artık nükleer silah kullanmayacaklarını, konvansiyonel silahlar kullanacaklarını kararlaştırdılar; nükleer silahları teröristler üzerinde kullanabileceklerini ilan etmekte geri kalmadılar tabii. Teröristler kim, bugünkü dünyada? Onlara göre tabii ki Müslümanlar. En büyük suçlama “Ama o örgüt, İslami kuralları uygulamaya çalışıyor.” İslamofaşizm’le suçlanıyor bugün aslında bütün Müslümanlar, çünkü sömürü düzenini kabullenmiyorlar.
III. Dünya Savaşı Başladı mı?
Çoktan başladı. İslam’a karşı savaş aslında Haçlı Seferleriyle başladı ve hiç bitmedi. Ama daha taze bir başlangıç aranırsa 1990 tarihi verilebilir. SSCB’nin çökmesiyle kendi aralarındaki ihtilaf büyük ölçüde çözülmüştü. Sudan’ın, Irak’ın, Afganistan’ın işgali; Bosna’da ve Çeçenistan’da uygulanan vahşet, 1990’dan sonradır. Keşmir, Doğu Türkistan ve Afrika’da devam edegelen zulüm daha da artmadı mı?
Biz istediğimiz kadar “İslamofobi (4) yok, doğru değil” diyelim. Batı’nın bugün korktuğu tek güç İslam’dır. Çünkü büyük özenle kurup sürdürdükleri sömürü düzenini yıkabilecek olanlar sadece Müslümanlardır. Çünkü İslam, zulme her zaman karşı durmuş, her zaman adalet medeniyetini kurmuştur. Lenin, Mao, Gandi, Che Guevera da zalim kapitalizme, sömürü düzenine karşı durmuşlardır ama daha sonra kendileri zalime dönüşmüştür, ya da küresel zulme razı olmuşlardır.
Zulme razı olmak zulüm, küfre razı olmak da küfür. Biz zulme de küfre de razı değiliz.
Ama İslam ülkeleri maalesef güçlü bir birlik kuramadılar hâlâ. Beşli çetenin büyük zulmüne karşı çıkabilmekse ancak birlikle mümkün. Büyük devlet olmakla mümkün.
Ama biliyoruz ki zalimlerdir, asıl korkak olanlar. Her türlü tedbiri alırlar ama muhakkak bir açık verirler, mutlaka bir boşluk bırakırlar. Mesele, zulme karşı cesurca karşı gelebilmekte. Mesele, korkak zalimi korkutup kaçıracak bir adım atmakta. Yürekle, cesaretle, hakla, adaletle bir adım atabilmekte…
Bize güç ve kuvvet ver ey mazlumların dostu olan yüce Allahımız. Bize güç ve kuvvet ver, ayaklarımızı kâfir topluluklar karşısında sabitkadem kıl. Bizi birleştir, öyle birleştir ki bir daha ayrılmayalım ve bu zulüm düzenini ortadan kaldıralım, ey yüce Rabbimiz…
Haydar Hepsev
Şubat 2022
_________________
Notlar:
(1) BM’den önce, I. Dünya Savaşı’ndan sonra, İngiltere’nin öncülüğünde, İsviçre’de 1920’de kurulmuş Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) adlı bir organizasyon vardı; II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyememiş, 1946’da dağılmıştır.
(2) Abd ve İngiltere protestandır. Fransa, Katolik’tir. Rusya, Ortodoks mezhebindedir. Çin’in mevcut dini, dinsizlik (%73.56) ve Budizm (%15.87) ve diğer bazı dinlerdir. Bunların hepsi laiktir. Küresel beşli çetenin din bakımından durumu budur. İslam milletinden tek bir devletin BM’de veto yetkisine sahip olmaması, güçlü ve büyük bir devlete sahip olmayışımızdandır. Onun için İslam Birliği, tek çaredir
(3) Yoshihiro Francis Fukuyama, 1952 Chicago’da doğumludur. 1992 yılında yayınlamış olduğu Tarihin Sonu ve Son İnsan (The End of History and the Last Man) adlı kitabıyla tanınmıştır.
1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan kriz, ABD öncülüğünde, İngiltere (Birleşik Krallık), Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır’dan oluşan 37 ülkenin katıldığı koalisyonun Irak’a karşı askeri harekât düzenlemesine yol açtı. Bu savaştan sonra dünyamız Yeni Dünya Düzeni söyleminin etkisi altına girdi. Bu harekât, ABD’nin dünya egemenliğini pekiştirmekten başka bir şey değildi. Fukuyama’nın kitabı, ABD’nin Körfez’e müdahalesini meşrulaştırması demek olan Yeni Dünya Düzeni söylemini kapsamlı bir şekilde ele alan mühim bir kitaptır.
(4) İslamofobi, “İslam korkusu” demektir. İslam dini ve Müslümanlara karşı duyulan nefret, ayrımcılık ve kin besleme anlamına gelir
* Bu yazı, Yüce Devlet Dergisi’nde (1 Eylül 2010, 6. sayı) yayınlanmış, Şubat 2022’de yeniden gözden geçirilmiştir.